D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Muhacirler Ülkesi Türkiye! - II

Muhacirler Ülkesi Türkiye! - II

Osmanlılar Polonya’nın istiklâline bilhassa önem verirler…Osmanlı divanı, yarım asır esaret altındaki Polonya’nın kurtulup elçisini göndermesini bekler.  Şu söz Polonya halkının: “Osmanlı atlıları Vistül Nehri’nde su içince, Lehistan hür olacak…”

İstanbul, uzun yıllar Polonyalı mültecilerin en önemli sağınağı oldu. Rusya,1774 Küçük Kaynarca Antlaşması’na onların iadesi ile ilgili hüküm koydurdu. Osmanlı anlaşmanın o maddesini uygulamadı.  19. yüzyılda da Polonya’nın Rusya’yla çatışması devam etti. Polonyalılar için Osmanlı ülkesi gerçek bir ilticagâh, yani sığınak idi. Polonezköy işte o dönemin armağanı…

Rusya ile Avusturya, mültecilerin iade edilmesini ısrarla talep ettiler; ama Sultan Abdülmecit, “Tahtımdan vazgeçerim; fakat devletime sığınanları asla iade etmem!” diyerek Osmanlı tavrını ortaya koydu.  Polonya’nın ünlü şairi Adam Mickiewicz de aziz mültecilerimiz arasındaydı. Mickiewicz 1855 yaz sonlarında İstanbul’a geldi. Burgaz’da savaşa hazırlanan Polonya birliklerini ziyaret etti, kumandanları hemşerisi Çayka Paşa ile görüştü. İstanbul’da Beyoğlu’nun Kalenci Kulluk (şimdi Tatlı Badem) Sokağı’nda köşebaşında, 29 numaralı binada hayatını tamamladı. Polonyalı İskender Paşa’ya şöyle söyler: “İstanbul’da, koleradan öleceğimi bilseydim, yine gelirdim. Benim için vazifeydi bu. Fransa’da bir ilim akademisinin umumî kâtibi olmaktansa, bir Türk taburunun kâtibi olmayı tercih ederim.”

Ve o şunu da söylemişti: “Polonya’nın, komşu düşmanlar tarafından ezilmesine hiçbir devletin ses çıkarmadığı günlerde, tek dostumuz Türkler olmuştur. Biz Türkleri düşmanımızın önünde eğilmediği ve Polonya’nın işgalini kabul etmediği için, üstün bir millet olarak severiz.” Mülteci olmak kişinin elinde değil. Şartlar insanları yurtlarından çıkmaya zorluyor. Fakat mülteca olmak, melce olmak, sığınak olmak…

Tercih meselesi. Biz işte o tercihi her zaman yapan nâdir milletlerdeniz.  Zengin bir muhaceret edebiyatımız var. İslâm coğrafyasının bitmeyen ıstırapları, Müslümanları yerlerinden etmeye devam ediyor. Sahte sınırların ötesindeki halkın en az üç milyonu “Suriyeli” olarak ülkemizde. Onlara “mülteci” mi demeliyiz? Doğrusu: Muhacir! Ve Türkiye’deki mülteci kamplarını gezen yabancıların sözü şu: “Mültecilere bu kadar iyi davranırsanız, bir daha ülkelerine dönmezler!” Üç yıl önce vefat eden değerli yazarımız Mustafa Miyasoğlu 1980’lerde yayınlanan bir kitabına Muhacir adını vermiş. Zamanımızın tasvirini şöyle yapıyor Miyasoğlu: “Bütün Müslümanlar muhacir bugün. Dünyanın her yerinde akıl almaz oyunlar tezgâhlanıyor ve hep Müslüman kanı akıyor. Yeni dünya düzeni, bugün ortaya çıkmış bir şey değil. İki yüz yıldır Müslümanları sömürge haline getirme çabasıyla Batı Avrupa ve onun müttefikleri olan Rusya ile Amerika sürekli savaşlar çıkarıyor.  Aralarındaki menfaat sürtüşmelerinde bile olan Üçüncü Dünya Ülkeleri ile Müslümanlara oluyor. Bu ortamda İslam dünyasının aydınları hem köklerinden kopuşun ve yeni bir kimlik kazanamamanın sarsıntılarını yaşıyor, hem de Hilal-Salip kavgasının kendilerine yüklediği sorumluluğun acısını taşıyor. Bu sebeple dünya görüşümüzü, edebiyat ve insan anlayışımızı, dünya ile ülke şartlarını ve örnek şahsiyetleri yeni baştan gözden geçirmek kaçınılmaz hale geliyor.”  

Müslümana “muhacir” dedik, gayrıya “mülteci”. Bir gün şartlar normalleşince dönebileceklerini düşündük hep...


 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
D.Mehmet Doğan Arşivi