Cemal Nar

Cemal Nar

Sen Neymişsin Be Kıtmir!

Sen Neymişsin Be Kıtmir!

Ey zavallı serseri, kalemimi seninle kirletmek istemiyorum. Emin ol bir halt işlemeden durabilsen veya beni ilgilendirmeyen haltlarınla kalsan, senin gibi birisi için kalem oynatmayı kendime zül sayarım.

Ama durmuyorsun ki!

Şimdi de senden çok sevildi diye ümmetin liderine, cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a “zina” iftirası atıyorsun.

Sen ne biçim bir insansın yahu?

Aklın başında mı senin? Zina iftirası atmak ne demek?

Sevgili Peygamberimiz Efendimiz (sav)  nünafığın özelliğini sayarken, “söz verdiğinde sözünde durmaz, konuştuğunda yalan söyler, emanete ihanet eder, hasım, düşman olduğunda aşırı gider” buyuruyor. Sende bu özelliklerin hepsi de var.

İşte kısaca özeti:

Söz verdin, “siyasete karışmayacağım” dedin, karışmadığın tek günün geçmedi. En son bu darbe haltını da yedin. Sözünde durmadığın gibi yalanın da belli oldu.

Emanete ihanet ettin. Millet sana din için, millet için, ümmet ve devlet için mal verdi, evlat verdi, sen onları CİA, MOSSAD, MI5, MI6 ve sair istihbarat örgütlerine çalıştırarak kafirlere, siyonistlere peş keş çektin. Himmet paralarını ABD ve İsrail’e yedirdin.

İslam’ı ve Türkçeyi öğreteceğim diye yurt dışında okul açtın, fakat orada İslam’dan hiç bahsetmedin, kimseye açıktan namaz kıldırmadın, dini tebliğ ettirmedin. Üstelik dininin en büyük düşmanı olan laikliği öğrettin. “Beşer iradesinin Allah iradesini iptal ettiği” anlamında demokrasiyi öğrettin. İngilizceyi resmi dil, Türkçeyi seçmeli dil yaptın. Hizmetine bedel İngilizlerden devlet ödülü aldın. Utanmadan tuttun bir de “Türkçe Olimpiyatları” diyerek kızları karıları oynatarak milleti hem aldattın, hem de günaha soktun. Yetmezmiş gibi bir de “Türkçe Olimpiyatlarına peygamberimiz geldi” diye iftira attın. Senin istismar etmediğin bir kutsalın kaldı mı be zavallı mürai adam.

“Mürai adam” sözü yanına bir de “artist” demem lazımdı. Neydi o dünya kameralarının önünde tek kol ceketle tansiyon ölçtürme sahnesi artist! Koca çiftlik binasında bir oda yok muydu tansiyonunu ölçtürecek? Maksat “bakın ben yaşlı bir hastayım. Benim dünya hırsım mı olur?” havasını vermekti değil mi? Nitekim aynen öyle de dedin yani. Nasıl bir numaracı olduğunu aleme gösterdin ama…

Sen her şeyi mahvettin. En başta ve en kötüsü de “hocalara ve cemaatlere güven” duygusunu zedeledin. Fakat şimdiki yaptığın belki hepsinden beter. Meydana pisleyerek batırdın ortalığı.

Bu kadarına da pes doğrusu…

Tamam, senin ruh hastası, kendini beğenmiş bir psikopat, kafana taktığın için ikide bir söylediğin, hatta bedduanda bile geçen “bir şey olmak” için yapmayacağı şey olmayan bir hırslı, dinini bile dünyası için “pey eden” bir riyakar, en yakın arkadaşlarını bile güvenmeyip bazen dinleten “vevasil hannas”, bazen ayak bağı oluyor diye atan, bazen satan, bazen jurnalleyen bir vefasız, vatanına milletine zarar veren bir hain, kafirlerle iş birliğine girerek ümmete düşman kesilen bir zalim ve facir…. olduğunu biliyorduk. Amma ırza ve namusa aleni saldıran bir haysiyetsiz olduğunu yakın zamana kadar bilmiyorduk, onu da öğrenmiş olduk. Senin namusa ve aileye de saygın yok. Yahu ne biçim bir mahluksun sen?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a “zina” iftirası atıyorsun.

İşte “hasım olunca düşmanlıkta ileri gitmek” münafıklığı budur.

Sen dinimize göre birisine “kazf”, yani zina ima ve iftirasında bulunmanın büyük günahlardan olduğunu ve bunun büyük bir dünyevi cezasının bulunduğunu bilmiyor musun?

Elbette biliyorsun. Ama haklı çıkmak için her haltı yiyorsun. Fakat düştükçe düşerek kendini daha çok rezil ve kepaze ediyorsun.

Senin hakkında daha sanırım 1994 yılında Üstat Kadir Mısıroğlu “millet bu adamı tanımıyor. İşte ben buradan söylüyorum. Bir gün gelecek, millet bunun gerçek yüzünü görecek, o zaman bu adamın milletin yanında PAPAZ KADAR KIYMETİ VE SEVGİSİ KALMAYACAK” demişti.

İşte o günler geldi. Artık bu millet seni, Vatikan’daki veya Fener Rum Patrikhanesindeki dostların olan papazlar kadar bile sevmiyor. Seni seven, sadece beynine çift taktığın zincirsiz kölelerin kaldı.

Doğrusu o gün biz üstada “ileri gittin” demiştik, fakat adam sahiden ileri görüşlüymüş, biz de tembellik çukurunda seni tanımadan, - işte ayıp olan da budur -  tanımaya da çalışmadan, uzaktan gelen davulun sesi gibi hoşumuza gittiğinden seni savunmaya çalışmıştık kuru bir “hüsnü zanna” dayanarak. Bir de vebale girmekten korkarak.

Yeri gelmişken ifade edeyim, bazı az düşünen çok konuşan sivri dilli kimi kardeşlerimiz, “bu sözlerinizi o günlerde söyleseydiniz ya” diyorlar. Laf mı bu? Ben de onlara derim ki: “Kardeşim, siz de bu ihanetleri o günden bize söyleseydiniz ya? Olmadan evvel olacakları söyleseydiniz, biz de ona göre konuşurduk. Olmadan evvel olacakları ortaya koymaya nasıl sizin gücünüz yetmiyorsa, o gün elimizde olmayan belgelerle bir din kardeşimize düşmanlık etmeye de bizim gücümüz yetmiyordu. Biz Allah için sever, Allah için buğzederiz. O gün de bugün de ilkelerimize sahip çıkarız.”

F. Gülen’i savunduğumuz zamanlarda babamızın oğlu diye sevip savunmadık. Sadece konuşmalarına ve yurt, özel okul gibi eğitimdeki faydalı işlerine bakarak sevdik ve savunduk. Evet, biz o zaman elimizde delil olmadan aleyhinde konuşmaktan haya ettik. Var olan belgeler de müsamaha ile karşılanabilecek ölçüdeydi. Ama şimdi belge var. Hem de kendi dilinden ve işinden belgeler. Öyle olunca ümmeti sakındırmak için artık konuşuyoruz.

Ha, derseniz ki, “artık her şey belli olduktan sonra dedem de konuşur”. Tamam, siz de bizi okumayıveriniz gitsin. Belki bugün veya yarın bir okuyup da istifade eder çıkar. Bence geliniz, bu faydasız konuşmaları bırakalım, bir fettanın fitnelerine aldanarak birbirimizi incitmeyelim.

Her neyse, yabancı bir gazetecinin "Erdoğan'ın karakterinden bahsedebilir misiniz?" çanak sorusuna bakın ne diyor:

"Bazı rahatsızlıkları var. Bir tanesi; baş aşağı bir yere gideceği zaman çok ciddi bir mesele onu açıkça söylemeyeceğim terbiyem müsaade etmiyor buna. Uygunsuz bir yere gidiyordu ailesine ihanet şeyiyle. Daha hiç bir şey olmadan evvel. Ben komşusunu gece yarısı uyardım. ‘Git’ dedim ‘oraya gitmesin. Hiçbir şey olamaz önü kesilir’ dedim. Böyle bir şeyi bildiğimden dolayı benim hep ölmemi hatta geçer geçmez siz inanır inanmazsınız; bunu da erbabı bilenler söylüyor. Ölümüm için 10 defa büyü yaptılar. Fakat ben ölmedim." ((https://www.habervaktim.com/haber/478169/terorist-basi-etrafa-pislik-sacti.html)

Lütfen arkadaşlar, “hay senin terbiyeni” diyerek başlamayın bu rezil müfteriye de şu soruları sorun bu terbiyesize: “Gecenin karanlığında ailesine ihanet olacak şekilde uygunsuz bir yere giden bir adamdan senin nasıl haberin oldu da, komşusunu gece yarısı uyandırdın ve ‘git oraya gitmesin. Hiçbir şey olamaz önü kesilir’ dedin?”

Demek Recep Tayyip Erdoğan daha bir şey olamamışken dahi sen o rezil röntgenciliğe, milletin gizli kusurlarını araştırmaya, casusluk yapmaya, mahreme tecavüz etmeye başlamıştın. Demek milleti takip ettiriyordun. Hangi evde ne işler dönüyor biliyor ve kayda alıyordun. Milletin mahremini kasetlere alıp vakti gelince kullanmak için biriktiriyordun, öyle mi? Suçüstü yakalandın mı şimdi?

Yahu sen neymişsin be Kıtmir!..

Yok “mehdi” imiş, yok “kainat imamı” imiş, yok “beklenen kurtarıcı” imiş. Bu rezilden ne köy olur ne kasaba. Olsa olsa “kainat kepazesi” olur, o kadar.

Birisi kalkıp da “efendim ‘zina etti’ demiyor. ‘Etmeye gidiyordu’ diyor” demesin. Bu kadar beyinsiz, ancak hala tövbe etmeyen haşhaşilerden çıkar. Onlar da cevaba değmez artık. Versen de anlamaz zaten.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cemal Nar Arşivi