Haşmet Babaoğlu

Haşmet Babaoğlu

Şurada biraz soluklanalım!

Şurada biraz soluklanalım!

Pazar notları:

Bugün biraz zihnimizi dağıtıp yaralarımıza merhem olacak konulara ucundan kıyısından değinmek iyi gelir diye düşünüyorum.
Çiçeğe, böceğe, ağaca, gökyüzüne dönmek yorgunluğumuzu alır, biraz soluklanırız.
O yüzden epey eski "Pazar notları"ma bakıp bir derleme yaptım. Yarın yine döner güncelin ağır yükünü sırtlarız.

***
Sabah güneşiyle aydınlanan kiremitler... Rüzgârdan yana yatmış tozlu topraklı sardunyalar... Henüz dört yaşındaki dut ağacı... Masanın üzerine koyup bıraktığım çakıl taşı... Şimdi hepsini tek tek öpmeye kalksam... Deli diyecekler! Oysa en aklı başımda halim!
***
Yaz, mevsimlerin öğlesidir. Yazı sevmek güneşle barışmak, sevincin koynunda şekerleme yapmaya hazırlanmaktır.
***
Unutkanlık ile unutabilmek ayrı şeylerdir. Asla karıştırmamalı! Unutkanlık sersemlikle kardeştir, unutabilmek huzurla...
***
Uzun yoldan gelmişim. Bitkinim. Gecenin çok geç bir vakti... Gözlerimden uyku akıyor. Fakat bu ne güzel koku! Nasıl baş döndürücü. Başımı kaldırınca anlıyorum: Bir ıhlamur ağacının altındaymışım meğer. Bu cennet kokusunu bırakıp eve girmek yerine oracığa diz çökmek geliyor içimden. Bitkinliğimin ne önemi var şu an, diyorum kendime; şükür ki, bir acıdan, bir dertten, bir hastanenin acil servisinden falan gelmiyorum... Valizlerimi yere koyup ıhlamur ağacına bakan basamaklara oturuyorum. Bu gece ıhlamur kokularıyla başı dönen kaç kişi varsa dünyada, onlarla kendimi kardeş hissediyorum.
***
En çok avluları seviyorum. Dışarıya kapalı, gökyüzüne açıklar. Utangaç bir âşığın kalbi gibi...
***
Galiba kimse kendini pek sevmiyor. Herkes kendini sevdiriyor!
***
"Okuyucu/Reader" filmini bilir misiniz? Filmde yok ama romanında şöyle bir söz var:"Hatırlamak buluşmaktır!" Şimdi düşünüyorum da... Zaten tam zamanında randevuya gelmek sadece hatıralarda mümkün!
***
İletişim sözle mi kurulur? Bazen. İletişim sözle mi bozulur? Çoğu zaman...
***
Karnıyarık, pilav, cacık... Begonvillerin dev ağaçlara dönüştüğü bir sokakta, küçücük bir lokantanın kapısında kara tahtaya tebeşirle çiziktirilmiş bu üç sözcük! Tokları bile sofraya oturtur bu çağrı. Ama durmayıp yürümeye devam ediyorum. İçimde birdenbire canlanan çocuğu susturuyorum. Dışarıda koştururken karnı acıkınca eve koşan ve karnıyarığı pilavın üzerine boca ediveren çocuğu... Şimdi gülümseyişleri bile hüzün dolu o çocuğu geri çağırmanın ne anlamı var? Yürü git, diyorum kendime! Yürüyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Haşmet Babaoğlu Arşivi