Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Hem darbeci, hem sahtekâr!

Hem darbeci, hem sahtekâr!

Bülent Ecevit, kırılgan siyasetçilerimizin başında geliyordu. Bunda şairliğinin, aile terbiyesinin, saf idealistliğinin büyük payı var elbette. 

Merve Kavakçı’ya yaptıklarından dolayı affetmedik. Arkasından bir boşluk bırakarak ve milyonlarca insanı yaralayarak gitti. İçimizden, rahmet okumak bile gelmedi.

Ne demişti? “Burası devlete meydan okunacak yer değildir.”

Bu çıkışıyla, başörtüsüyle Meclis’e girmeye cüret eden Merve Kavakçı’ya karşı linç kampanyasının fitilini ateşlemişti.

Orası, tam da devlete meydan okunacak yerdi oysa. Kendisini devletleştirmiş bürokratik vesayete karşı ancak ve sadece Meclis’te meydan okunabilirdi.

Ecevit’in kırılganlıklarından söz ediyorduk...

Hüseyin Gülerce ağabeyimiz, vaktiyle, “Ecevit, Merve Kavakçı’ya yemin ettirmeyerek darbeyi önledi” demişti.

Belki de...

Bir şeyleri önlediği muhakkaktı ama önlediği şey darbe miydi? Emin olamıyorum.

En azından “laiklik” diye ölen askerin gazını almış, ahlaksız basının daha da ahlaksızlaşmasını önlemişti. Ama Kavakçı’ya da büyük ayıp etmişti.

Bunu “olumlu icraatları” hanesine yazacaksak, evet, gaz almak suretiyle bazı azgın sinirleri yatıştırmıştı, iyi de etmişti ama bu başarıyı (!) 12 Mart’ta gösterememişti. “Darbe bana karşı yapıldı” deyip CHP genel sekreterliğinden istifa etmişti.

Darbenin yönü farklı olsaydı, yani müdahaleyi Memduh Tağmaç ekibi değil de, 9 Mart’çılar (Cemal Madanoğlu ve İlhan Selçuk ekibi) yapsaydı, aynı sinik alınganlığı sergileyecek miydi?

Sanmıyorum...

Muhtıra radyodan okunduğunda “salim arkadaşlar” sevinmişlerdi, “bu gelenler bizimkiler” demişlerdi... Gelenlerin “beklenenler” olmadığı anlaşılınca da küsmüşlerdi. İstikbalin “Devrimci Karaoğlan”ı Ecevit de, kırılgan ve alıngan olduğu için, küskünlüğünü istifayla “taçlandırmıştı.

Peki, 12 Mart’ta genel sekreterlik koltuğunu bırakan Ecevit, 12 Eylül darbesinde ne yapmıştı?

Ne yapacak, yine istifa etmişti.

Kırılganlık saf inançla beslendiğinde, bazen, devlete “ağır fatura” olarak dönecek kazalar yaşanabiliyor. Şu açıklamada olduğu gibi: “Açıklamalarında laiklikle ters düşmemeye özen göstermişti, çağ dışı bir akımı temsil etmiş olabileceği izlenimi vermemişti. Kuşku uyandırıcı tavırlarına tanık olmamıştım.”

Ecevit, bu sözleri, Fetullah Gülen için söylüyor.

Henüz 28 Şubat’ın ufuneti dağılmamış (gizli bir 28 Şubat’çı olarak Fetullah Gülen “beni anlayın, ben de sizdenim” demeye getiren açıklamalar yapıyor), Başbakanlık Takip Kurulu “mürteci avı”na çıkmış, kamuoyu Eski Ankara Emniyet Müdürü Cevdet Saral’ın hazırladığı “Fethullah Gülen ve Işık Tarikatı” raporunu tartışıyor.

Ecevit’in, Fetullah Gülen hakkındaki “olumlayıcı” sözleri, ileride Meclis’e bomba yağdıracak kadar gözünü karartacak “FETÖ” için can simidi olmuştu. Fetullah Gülen de bu iyiliği “karşılıksız” bırakmamıştı elbette. “Şefaat hakkım olsa, bunu Ecevit için kullanırım” demişti.

Cevdet Saral, yıllar sonra şu açıklamayı yapacaktır: “Gülen hakkında bir rapor hazırlıyordum. 1998 yılı Eylül’ünde izin almak için dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz’a gittim. Yılmaz bana şunu söyledi: Sakın ha! Ecevit bu Cemaat’e meftundur, böyle bir çalışma yaptığınızı duyarsa hükümeti yıkar.”

Hükümet yıkılmadı ama daha ilginç bir şey oldu:

Cevdet Saral, raporun birinci ve ikinci bölümünü tamamlamıştı ki, “Tele kulak çetesi”yle ilişkilendirilerek, iki arkadaşıyla birlikte görevden alındı. Saral’a yönelik linç kampanyasında başı Hürriyet gazetesi çekiyordu.

Bunları niçin anlattım?

Dün, Rahşan Ecevit’ten bir açıklama geldi. Saral’ın, merhum Ecevit’le ilgili iddialarından ve “şefaat” meselesinden yakınan bir açıklama...

Şöyle diyor Rahşan Hanım: “Son zamanlarda Bülent Ecevit hakkında gerçek olmayan söylentilerin kamuoyunda dolaştığı gözlenmektedir. Bülent Ecevit’in tarikatçılığa ve devlet içinde yasal olmayan her türlü yapılanmaya karşı olduğu herkesçe bilinen bir gerçektir.”

Keşke, gerçek, Rahşan Hanım’ın iddia ettiği gibi olsa...

Kırılgan ve saf inançlı Bülent Ecevit, terörist başının anlattıklarına inanmıştı. Cevdet Saral’a da, bu nedenle görevden el çektirilmişti.

Şefaat konusuna gelince... (Ki, burası dehşet vericidir.)

Fetullah Gülen, “Ecevit’e şefaat ederim” diyordu ama arkadaşlarıyla yalnız kaldığında onun ne “ahmak”, ne “saf” bir adam olduğunu anlatıyordu. Yani, kendisine büyük iyilikte bulunmuş Ecevit’le dalgasını geçiyordu.

Hiç utanmıyordu.

Hülasası şu:

Bu utanmaz adam sadece “darbeci” değilmiş. Aynı zamanda büyük bir sahtekârmış!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi