Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

“Ölümün yüzü soğuk” diyen modern câhiller

“Ölümün yüzü soğuk” diyen modern câhiller

“Ölümün yüzü soğuk” diyenler modernlerdir, yâni câhil güruh…  Azrail aleyhisselâm’ı, Kur’ân ve hadislerden tanıyıp bilmedikleri için ölümün yüzünü soğuk ve korkunç sanıyorlar. Müslüman ecdâdımız gibi ölüm bizim için gül bahçesine göçmektir diyemiyorsak, Yunus Emre Hz.lerinin yüzüne nasıl bakacağız? “Ölüm dosttan (Allah’tan) gelen dâvete icabettir / (…) /Yunus ölürse ne gam aşk içinde kardaşlar ” diyor.

 

Ölümü ciddiye almayanlara onun mısralarıyla derim ki: “Bir gün Azrail / Sana da gelür / Bana da gelür” (…) “Ölüm demez yiğit, koca / Ya gündüz gelir yahut gece / (…) / Hani Ali, hani Osman? / Onlar oldu hepsi yeksan …”

 

Tereddüt etmek yakışır mı Müslümanca yüreği olan insana? Bu ulu dervişin mısraıyla “Azrail hamle kılmadan gel dosta gidelim gönül” tâlimi yapalım, derim.

 

Ölüme Müslümanca bakanlar, korku değil, muhabbet hissederler. Ölüme insan-ı kâmiller gibi dost olmak gerek: “Allah’a dost olana ölüm acısı olmaz. Acı olmayınca ölümden korkmak lüzumsuzdur.”
                                                                                                                            “Gerçeklerden haberli olarak ölen Hak âşıkları, sevgilinin huzurunda şeker gibi erirler. Ötelerden haberdar olanlar, (…) şu insan kalabalığı gibi ölmezler” diyor Hz. Mevlânâ.

 

Var mı aranızda böyle güzel bir ölüme tâlib olanlar? Dostlarımıza onun sözleriyle vasiyette bulunabilme cesaretini gösterebiliyoruz muyuz?

Bunun tâlimini şimdiden yapıyorum?:

 

“Öldüğüm gün tabutum götürülürken, (…) Benim için ağlama, yazık vah vah deme! (…) Cenazemi gömdüğün zaman firâk, ayrılık deme! Benim buluşmam, kavuşmam işte o zamandır.” 

 

“BU ÖLÜMDEN KORKMAYINIZ!”                                                                   

 

Allah bilir ki, fakir, dünyadan soğudu. “Ölülerimiz bizi bekliyorlar”, bir an evvel hayırlısıyla ölelim, derim. Ölmeyi aklına getirmeyenlere Hz. Mevlânâ’nın Mesnevî’sindeki sözlerini hatırlatın.

 

Bendeniz bu sözler üzerinde sıkça meşk ediyorum: “Ölünüz, ölünüz; bu aşk uğrunda ölünüz! Aşk uğrunda ölürseniz, bedenle yaşamaktan kurtulur, baştanbaşa ruh olursunuz! Ölünüz, ölünüz; bu ölümden korkmayınız! Çünkü ölümle su kirli topraktan kurtulur, göklere, ötelere yükselirsiniz!”

 

Hangi bâtıl din ve felsefe söyleyebilir ölümün bu kadar güzel ve gerekli olduğunu? Hangi dünya görüşü ve ideoloji ölümün böylesine kutlu olduğunu savunabilir?

 

GERİDEKİLERE İNSAN OLDUĞUMUZU HATIRLATMAK İÇİN ÖLELİM                                                                                                                       

 

İslâm düşünürü El Kindi: “Ölüm olmasaydı, insan olmazdı. Ölüm yoksa insan yoktur. Bir insan ölümlü değilse, insan olamaz.”

 

Öyleyse geride kalanlara insan olduğumuzu hatırlatmak için ölelim. Kendi devrinde Asya’nın hâkimi olan Gazneli Mahmud gibi kudretli hükümdar bile daha tahtında iken ölümü sevmiş ve “Yoklansın kafası mezarda her ölenin; farkı var mı bakalım, hükümdarla kölenin” demiş.

 

Ehl-i tasavvufun dediği gibi “Hangi güzel yüz ki, toprak olmadı. Hangi güzel göz ki, toprak dolmadı. Dünya hayatı yarımdır, ölünce tamamlanıyoruz.” 

                                                                                                                                    

MEZARLIKLARI SEVME TÂLİMİ YAPMAK

 

Mezarlıkları sevme tâlimi yapıyorum artık. Yunus Emre Hz.lerinin mısralarını üç beş kez okuyup öyle çıkıyorum mezar ziyaretlerine. Ölüm ve mezarlık bir gül bahçesi gibi içimde şimdi.

 

Bahaettin Karakoç’un şiirinde ölüm suali üstüne insan hâlleri anlatılır ki, o hâllere düşmekten Allah’a sığınırım:

 

“… Sordum ki ölümün aslı nedir? / (…) / Hiç ağlamamış bir hâkime sordum bu soruyu / Titredi deri değiştiren bir yılan gibi / Belli ki ölümü hiç aklına getirmemiş/ Herhalde iktidardan düşmek dedi /Açgözlü bir bezirgâna sordum bu soruyu / Bir servetine baktı, bir de dağlara / Ne fırtınalar atlatmıştı bugüne dek / Ölüm, bir iflastı kapkara / Şanlı bir güzele sordum aynı soruyu / Işıklı kanatları aniden buruşuverdi / İlk kez sıkışıyordu zaman aralığında / Ölüm, yaşlanmak dedi ve ıslandı kirpikleri / Umutsuz bir hastaya sordum aynı soruyu / Doktoruna baktı, baktı ve daldı / Doktorsa bir kalbin durmasıdır ölüm dedi…”

 

Çağdaş, kalkınmış, modern, seküler zümrelerin hâli böyle işte… Sakın onları “adam” sanmayın. Ölümden korkan insancıklardır onlar.

        

                                                                                                             

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Doğan İlbey Arşivi