'Tezkere'den nereye?

'Tezkere'den nereye?

Kavşaktayız; ya daha fazla demokrasi ve özgürlük yolunda ilerleyeceğiz veya terörle mücadele adına meşrulaştırılan otoriter devlet modeline geri döneceğiz. Her iki yola doğru evrilen ipuçları mevcut.

Kuzey Irak'a sınırötesi harekât yetkisi isteyen hükümet tezkeresi Meclis tarafından kabul edildi. Aktütün baskınının ardından tezkerenin süresinin uzatılmasının gerekli olduğu görüşüne karşı, beklendiği gibi, kayda değer bir itiraz yükselmedi. Verilen kayıplar itiraz kapılarını da kapamıştı. Saldırılan bir sınır karakolu olunca, teröristlerin de sınırın öte tarafından geldiği ve hatta Kuzey Irak tarafından ağır silahlarla saldırdıkları sabit olunca, tartışılacak bir mesele de kalmıyor: Sınırötesi operasyonlara devam.

İyi ama bizatihi Aktütün saldırısının kendisi sınırötesi operasyonların etkinliğini, geçerliliğini sorgulamayı da gerektirmiyor mu? Eldeki bir yıllık tezkere boyunca, bölgeye yönelik onlarca hava ve bir kara operasyonu gerçekleştirilmişken hâlâ sınırın hemen öte tarafından 350 kişilik bir PKK grubu ağır silahlarla sınır karakolunuza saldırıyorsa sınırötesi operasyonların 'işe yararlılığını' ve dolayısıyla gerekliliğini sorgulamanın tam sırasıdır.

Olmadı, bu vesileyle de olsa askerin PKK ile mücadelede etkinliğini, başarısını siyasi irade yine sorgulamadı. Ama kamuoyu sorguluyor: 350 PKK militanının nasıl olup da sınıra kadar görülmeden gelebildiğini; istihbarat raporlarının neden yine görmezden gelindiğini; çatışma bölgesine hava desteğinin neden saatler sonra ulaştığını ve daha da önemlisi, gündüz vakti 7 saat süren çatışmalar boyunca neden karadan bir takviyenin Aktütün'e ulaşmadığını kamuoyu sorguluyor. Bu ülkenin Hava Kuvvetleri Komutanı'nın 17 şehitli bir çatışmayı ancak bir gün sonra, onu da medyadan öğrenmesi sorgulanmaz mı? Neredeyse bütün gün Aktütün'de çatışmalar olurken Hava Kuvvetleri Komutanı'nın aynı gün golf turnuvasında nasıl kalabildiği; daha da vahimi, çatışmalardan bu ülkenin Kara Kuvvetleri Komutanı'nın nasıl haberdar olmadığı kamuoyu tarafından sorgulanıyor.

Ama ne hükümet, ne Meclis sordu, sorguladı...

Özellikle AK Parti hükümeti keşke hatırlasaydı geçen yılı; cumhurbaşkanlığı seçimine giden yolun başından itibaren gündeme taşınan 'sınırötesi harekât' taleplerini, seçim sürecinde yaşanan 'şehit cenazeleri senaryosu'nu, ''Barzani'nin adamları'' suçlamasını... Tezkere isteyenler PKK'nın sınırötesi operasyonla biteceğini iddia ediyorlardı. O zamana dek Kuzey Irak'a 24 sınırötesi operasyon yapıldığını, bunların hiçbirinin sorunu çözmeye yetmediğini bilmiyorlar mıydı? Yoksa geçen yılki 'hemen şimdi tezkere isteriz'cilerin derdi 22 Temmuz seçimlerinin yapılmasını mı önlemekti, PKK'yı vurmak yerine?

Seçimler yapıldı, cumhurbaşkanı seçildi. AK Parti de tezkereyi Meclis'e taşıyıp yetkiyi aldı. Son bir yıllık tezkere döneminde de sayısız hava ve bir kara operasyonu yapıldı. Bütün bunların sonunda da Aktütün faciası yaşandı.

Yani çözüm sınırötesi operasyon değil, bu anlaşılmalı bir kez daha. Ve sınırötesi operasyonların içeride 'siyaset'in alanını daraltıcı, siyaseti denetleyici bir işe de yaramayacağı, buna izin verilmeyeceği de gösterilmeli hükümet tarafından. Başbakan'ın parti grubundaki konuşması bu bakımdan umut vericiydi: 'Demokrasi ve özgürlüklerde geri adım olmaz.'

Ama birileri durmuyor. İlginç çabalar göze çarpıyor; geçen yıla benzer bir baskı, bazı AB reformlarından geri adım atarak bölgede OHAL benzeri bir yapı oluşturmak adına gündeme geliyor. Bu tezleri ileri sürenler yine unutuyorlar galiba; bölge 1979'dan sonra 23 yıl sıkıyönetim ve olağanüstü hal rejimi altında yaşadı. Bu 'sıkı rejim' terörü ortadan kaldırmadığı gibi, aksine, PKK örgütünü büyüttü, terörü körükledi. Belki de unutmamışlardır, kim bilir! Bugün hâlâ OHAL benzeri yetkilerle PKK'yı yok edeceklerini iddia ediyorlar; istedikleri çözüm değil, daha fazla İKTİDAR.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi