Abdulkadir Özkan

Abdulkadir Özkan

Boğaz Köprüsü’nden Tüp Geçit’e

Boğaz Köprüsü’nden Tüp Geçit’e

Üniversite yıllarımda solcuların ana konusu Boğaz’ın iki yakasını birleştirecek olan köprüydü. Hep bir ağızdan “Köprüye hayır” kampanyası yürütüyorlardı. O yıllarda solculuğun ilericilik, çağdaşlık, modernlikle eş anlama geldiği, solcuların kendileri gibi düşünmeyenlere toptan gerici damgası vurdukları yıllardı. Bu arada solculuğun moda olduğu da düşüldüğünde kendinizi ileri ve çağdaş kabul ettirebilmeniz için solcu olmanız; bunun için de “Köprüye hayır” kampanyalarına katılmanız, destek vermeniz gerekiyordu.

Biz, solcuların tabiri ile gericilerdendik(!).. Yani sağcıydık. Hatta yine solculara göre faşist ve kapitalist. Halbuki o yıllarda genellikle zengin çocukları solcu fakir çocukları ise sağcıydılar. Kısacası neresinden bakarsanız bakın ülkemiz tam bir çelişkiler yumağıydı.

Geçmişi anmak için bunları hatırlıyor ve sizlerle paylaşmak istiyor değilim. Haberlerde Başbakan Erdoğan’ın Boğazın iki yakasını denizin altından birbirine bağlayan tüp geçitten yürüyerek Üsküdar’dan Saray Burnu’na geçişini izlerken bunlar aklıma geldi. Dün yani 1960’lı yıllarda ilk Boğaz köprüsünü yapmak için uğraş verenler ve yapanlar da genel tarifi içinde sağcıydılar, bugün Tüp Geçit’i yapanlar da. Ancak geçen zaman içinde görünen o ki, solcular atık köprüye ve Tüp Geçit’e karşı çıkmaktan vazgeçmişler. Elbette yine yapılacak olan yeni köprüye itiraz edenler de var. Ancak, bu defa gerekçeleri o günlere göre farklı.

Artık geçmişte olduğu gibi ortada kalıplaşmış bir sağ-sol gruplaşması yok. Halbuki bizim gençlik yıllarımızda sağcı ne derse solcu için, solcu ne derse sağcı için karşı çıkmak sanki bir mecburiyetti. Solcu için sağcının hiçbir doğrusu yoktu, sağcı için de solcunun. Yani durup birbirlerini dinlemeye tahammülleri yoktu. Böyle bir ortamda 1970’in başlarında siyasi hayatta Erbakan Hoca ortaya çıktı. Yıllardan beri birbirinin zıddı gibi takdim edilen sağ ve sol ideolojileri elinin tersiyle bir kenara iterken, “Bunların birbirinden farkı yok. Birisi timsahın alt çenesi ise öbürü de üst çenesi” demek suretiyle topluma dayatılmış olan ezberi bozdu. Bu sebeple Türk siyasi hayatında Erbakan Hoca’yı devrim yapan kimse olarak gördüm. Elbette insanların ezberinin bozulması, yıllardan beri doğru bildiklerinin yanlış olduğunu anlamaları ve kabul etmeleri sanıldığı kadar kolay olmadı. Yıllardan beri Merkez’in sağını ve solunu ele geçirmiş ve böylece toplumun iki kesimini kendi aralarında paylaşmış, işlerini tıkır tıkır yürüten siyasi kadrolar birlikte karşı çıktılar Erbakan Hoca’nın Milli Görüş olarak ifade ettiği harekete.

Kısacası gerek ideolojik gerek siyasi olarak yapılmış tüm tarifler Erbakan Hoca ile birlikte tepe takla oldu. İnsanlar Merkezi, sağ ve solu tartışmaya ve sorgulamaya başladılar. Yıllardan beri sol partilerin ürküttüğü seçmen sağa, sağ partilerin ürküttüğü ya da usandırdığı seçmen sola kayıyor, sanki sıra ile ülke yönetimini ellerinde tutuyorlardı. Bu arada kendilerini devletin kurucu kadroları ilan eden ve sol olarak adlandırılan CHP’liler muhalefette olduklarında dahi yönetimde olmanın iktidar nimetlerini paylaşmanın imkanlarına sahiptiler ve bundan yararlanıyorlardı. Ancak Erbakan Hoca’nın bunların ikisinin birbirinden farkı olmadığı yönündeki söylemi ve açıklamaları topluma farklı bir bakış açısı kazandırırken yeni bir sığınılacak limanı, hatta gerçek limanı gösterdi. İşte bu noktadan itibaren ister menfaat ortaklığı ister birbirlerinden hiçbir farkları olmayışından olsun sağcısı ve solcusu ile Erbakan Hoca ve Milli Görüş hem siyasi kadroların hem de yıllardan beri her durumda devlet gücünü ellerinde bulunduranların tek hedefi haline geldi. Geldi ama toplumda yıllardan beri mahkum edildiği bu karşılıklı oyunu sorgulamaya başladı. Artık toplumdaki kemikleşmiş gruplaşma dağılmaya başladı. Yıllar önce bir CHP’linin partisini terk etmesi ya da bir DP’li daha sonra da Adalet Partilinin (AP) partisini değiştirmesi hiç düşünülemezken bir anda bu gruplaşmalar alt üst oluverdi. Olaylara ve gelişmelere dış müdahaleler olmasaydı, özellikle birtakım darbelerle insanlar korkutulmasa, sindirilmeseydi bugün siyasette çok farklı bir tabloyla karşılaşacaktır. Ancak buna rağmen dünün iki partisinden birisi olan DP’nin devamı Adalet Partisi ve onun devamı Doğru Yol Partisi bugün siyaset sahnesinden çekilmiş durumdadır.. CHP ise eski kemikleşmiş oylarını kaybetmiş, bir ara yüzde 10’ların altına inmiştir. Şimdilerde de yüzde 10’lar civarında varlığını korumaya çalışmaktadır. Diyebiliriz ki toplum mühendisleri kendilerine göre toplumu belli bir noktaya çekmeye çalışırken aksi bir algılama söz konusu olsa da yüzde yüz başarı elde edebilmiş değillerdir. Toplum mühendislerini ve arkalarındaki darbeci güçlerin başarısızlığında Erbakan Hoca’nın siyasette gerçekleştirdiği devrimin önemli bir rolü olduğunu düşünüyorum. Onlar Erbakan Hoca’yı patilerini kapatarak sindirmek, daha sonra da siyaset dışına atarak devre dışı bırakmak isterlerken fikirlerinin toplumda ne ölçüde karşılık bulduğunu hesaplayamamanın yanılgısını yaşamışlardır.
Bundan sonra artık isteseler de istemeseler de Erbakan Hoca’nın açtığı yolun yolcuları bu memlekette her zaman var olacaklar, var olmakla da kalmayacaklar ya tamamen ya da hala devlet yönetimini şu ya da bu şekilde elde tutanlarla ortaklaşa yönetimde söz sahibi olacaklardır. Ancak, artık her durumda iktidar gücüne ortak olanlar bu gelişme karşısında uzun süre direnemeyecek, yönetimi tamamen halkın seçtiklerine bırakmak zorunda kalacaklardır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdulkadir Özkan Arşivi