Haşmet Babaoğlu

Haşmet Babaoğlu

Şarkılar söylemek, şiirler okumak... Bir tuhaf!

Şarkılar söylemek, şiirler okumak... Bir tuhaf!

Dünya gaza basmış sol şeritten nereye gittiğini bilmeden gidiyor...
Memleketin hali belli...
Yazılacak, tartışacak, dertlenecek çok şey var.
Ama insanız işte!
Bütün bunlar bir yana...
Bir yanımız gelincik tarlalarını özlüyor; öte yanımız Yuşa Tepesi'nde dalmış gitmiş.
O halde nicedir açmayı düşündüğüm konuyu bugün açayım...

***

Bazen ya şarkılar, türküler olmasaydı diye düşünürüm...
Yani aşk mesela...
Şarkılarda, türkülerde hüküm sürüp bizi etkisi altına almasaydı...
Dilimize takılmasalar, aklımızda dolanmasalardı...
Böyle hesaplar kitaplar içinde, böyle "hizaya girmiş" bir hayata tahammül edebilir miydik?
Kurumuş çeşmeler gibiyiz.
Ama şarkılar sağ olsun, suyun serinliğini, pırıltılı berraklığını, şırıltısını hatırlıyoruz.
Bütün benliğimizi esir almış gelecek projeleri ve endişeleri birden çekip gidiyor; bir bakıyoruz ki, "yüreğimizde kor sürgün" özlemler varmış meğer, şarkıcıyla birlikte mırıldanıyoruz.
İyi bu, hiç yoktan iyi...
Fakat bazen basbayağı aldatmaca!

***

Bunun bir de edebiyatseverler ve "okumuş çocuklar"la ilgili bir yansıması var.
Son zamanlarda beni rahatsız eden bir şey...
Olay şu...
Biraz da sosyal medya etkisiyle güzel bir şiiri ve güzel bir iki dizeyi "müsekkin" olarak algılamaya başladık gibi geliyor bana.
Şehrin betonundan şikâyet eden bir dize bizi bir iki saniyeliğine köyümüze götürüyor sanki.
Vefadan, haktan, merhametten, adaletten, helalleşmekten söz eden birkaç dize okumak dükkânı bir saatliğine kapatıp gitmişiz duygusu yaratıyor.
Aşk dizeleri aşksızlığımıza merhem oluyor.
Bir tuhaflık yok mu bütün bunlarda?
Hatta bir yamukluk?
İşin içinden çıkmak istemiyorum, benim de "işime" gelmiyor!
Çünkü "sevda bir ateş buldu sende/ eğilip öptü seni" gibi sözlere hâlâ muhtacım.

***

Geçen gün bir ahbabım, okuduğu şiir kitabından başını kaldırıp bana döndü ve "çoksarsıcı!" dedi.
Anladım.
Ben de aynı kanıdaydım çünkü. Kitapta gerçekten de "sarsıcı" şiirler vardı.
Peki gerçekten sarsılan birileri var mıydı? Yoktu!
Telefonu çaldı az sonra.
Bekleniyordu.
İşler güçler, ev düzenine dair küçük itişmeler ve artık asla iz bırakmayan rutin hayal kırıklıkları tarafından bekleniyordu.
Toparlandı, kalkıp gitti.
Arkasından baktım, hiç sarsılmış birinin yürüyüşüne benzemiyordu adımları.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Haşmet Babaoğlu Arşivi