Yusuf Ziya Cömert

Yusuf Ziya Cömert

‘İstanbul hiç böyle öpülmemiştir’

‘İstanbul hiç böyle öpülmemiştir’

Yüksek İslam Enstitüsü Bağlarbaşı’na taşınınca babam vazifesini Haseki Camii’nden Üsküdar’daki Şeyh Mustafa Devati Camii’ne naklettirdi.

Biz, üç sene bu caminin meşrutasında oturduk.

Meşruta, Üsküdar’ın sol tarafındaki evlerin çoğu gibi, ahşaptı.

“Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar” buydu.

Hattat Hasan Çelebi de babam gibi Şeyh Camii’nde imamdı. O sıra yeni hat meşk ediyordu.

Hasan Çelebi Hattat İsmail Hakkı İlkokulu’nda bize Din Dersine geldi. İlmi ve fazileti sebebiyle hocamdır. Bana ders öğrettiği için ayrıca hocamdır.

Tek ahşap evde Hasan Hocalarla iki hane oturuyorduk.

Evin bahçesinde derin bir kuyu var. Suyu içilmez. Yazları karpuzu fileye koyup, iple kuyuya sarkıtıyoruz. Buz gibi oluyor.

(Subliminal mesaj: Buzdolabımız yok. Naylon poşet de icat edilmemiş. Nihayet! ‘Subliminal’i cümle içinde kullanabildim!)

Karşı tarafta üç katlı bir konak. Konakla aramızda bostanımsı bir bahçe. Ağaç da var, çiçek de var, marul da...

Konağın penceresinde ara sıra gördüğümüz yaşlıca, zarif bir hanımefendi.

Ahmet Mithat’ın Jön Türk romanında, romanın kahramanı (Nurullah mıydı?) arkadaşının yardımıyla Üsküdar’da bir eve yerleşiyor. Bizim ev, sanki o evin yüz elli sene sonraki hali.

Niye yüz elli dedim?

Şeyh Camii’nde bir Arap Müezzin vardı. O’nun kızı Saliha hesap etmiş. Bizim ev 165 senelikmiş.

Şeyh Camii’nden yukarıya... Sevilla’daki ‘Öpücük Sokağı’ndan daha dar bir sokak. Sultan Tepe’ye çıkıyor.

Evlerin çoğu bizim ev gibi ahşap.

Sonradan aklım erdi. Millet, ahşap evleri yakıp yerine beton dikiyormuş.

Ahmet Mithat Efendi bile böyle yangınlardan dert yanıyor. Demek ki bizim ahlakımız böyle!

Seneler sonra mahalleye gittiğimde gördüm. Bir beton da bizim evin yerine dikmişler.

O yıllardan aklımda kalan bir sokak ismi: Karga Zarife Sokak.

Tamam, ‘zarif’ diyemeyiz. ‘Karga’ zarafete mani. Ama güzel değil mi?

Sultan Tepe’deki Ahşap evler, aynı bizim meşruta gibi gitti. Yerinde betonlar.

Mezarlık tarafından çıkalım.

Sağda güzel bir çeşme.

Öğretmenimiz Naciye Metin Hanım  çeşmenin önünden geçerken sordu: Eski yazı bilen var mı?

Çocuklar beni gösterdiler. Sökemedim.

Şimdi okuyorum. ‘Ve mine’l mai külli şey’in hayy’ yazıyor.

Lale Pastanesi. Ömer Amca.

Mimar Sinan Kütüphanesi.

Mihrimah Sultan Camii.

Veremle Savaş Dispanseri.

Bu dediğim kısım ne değişti ne bozuldu.

Mihrimah’tan denize doğru, iskele, vapurlar... Hep eskisi gibi.

Sola bakmayın.

Solda meydan var. Görünüşüne de trafiğine de illet olursunuz.

Eskiden İstanbul’un en güzel meydanıydı.

Marmaray inşaatları berbat etti.

Marmaray önemli bir ihtiyaç. Katlanmaya değer. Bu kadar sürmezdi, biliyorsunuz, yargı sorunları çıktı.

Şimdi meydan, düzenlenecekmiş. Sevindim.

Fakat, internette acayip bir gürültü patırtı. Ne acaba?

Eyvaaah!

Şemsi Paşa Camii var ya... Bana sorarsanız İstanbul’un en güzel üç camiinden biridir.

Büyük Mimar Sinan, denizin duruşunu da mimarisine dahil ederek, en küçük alana en ziyade güzelliği sığdırmış.

Şemsi Paşa Camii’nin avlu duvarının denize mesafesi -ölçmedim ama- iki-üç metredir.

Bu mesafe 20 metreye çıkacakmış. Yani, cami denizden uzaklaşacak.

Belediye Başkanı Hilmi Türkmen’le konuştuk. “Eskisinden çok daha güzel olacak” diyor.

Mamafih, çok tepki olmuş, çalışmayı durdurmuşlar.

Birkaç fotoğraf gönderdi. Güzel görünüyor.

Memlekette şu kadar mimar var. Caminin denizle konumunu bozmadan bir şey yapılamaz mı?

“Yapılamaz” diyen, mimarlık diplomasını kaldırsın atsın. Ben, yapılamayacağına inanmam.

Biraz çalışsınlar!

Akıl akıldan üstündür. Anlayana sorsunlar.

***

Şemsi Paşa Camii’nin güzelliğini fark edenlerden biri şair Necat Çavuş’tur.

Şemsi Paşa’nın bu kadar konuşulduğu bir zamanda o şiir ihmal edilemez.

İşte Necat Çavuş’un ‘Anıt Öpüşler’i:

Mimar Sinan Kostantiniyye’yi en güzel yerinden

Tutup öpmüş öpmüş İstanbul yapmıştır

Belki bir Şehzâdebaşı’nda belki Süleymaniye’de

Bir öpüş rüzgâra karşı çınar

Bir öpüş çağlara karşı simya

Bir öpüş müziğin gül açımı

Bir öpüş denizin içindeki ses

Ya Üsküdar’daki Şemsipaşa

Tanrım O ne öpücüktür, belki de

İstanbul hiç böyle öpülmemiştir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yusuf Ziya Cömert Arşivi