Yusuf Kaplan

Yusuf Kaplan

Kadir Gecesi takdir olunan iktidar ve kudret

Kadir Gecesi takdir olunan iktidar ve kudret

Kadir Gecesi’nden bahsedilirken hep Kur’ân’ın bu gecede indirilmesi üzerinde duruldu hep. Vurgu, Kur’ân’a oldu; inzâl’e değil.

Eğer vurgu, inzâlin eserine değil de bizzat inzâl fiilinin kendisine(dolayısıyla Fâil’e / Allah’a, Allah’ın kudretine ve hâkimiyetine) yapılmış olsaydı, Kur’ân, herhangi bir kitap muamelesi görmez, her dâim Allah’ın kudret ve iktidarının / hâkimiyetinin yegane kaynağı olarak hayatımızda merkezî bir yer işgâl ederdi.

Bugün, ayartıcı yeni-paganizm ve yeni-barbarlık biçimleri, neo-seküler kültürel formlar aracılığıyla hayatımızın her alanına derinlemesine nüfûz ediyor. Ve dünyamızı yaşanılamaz bir çatışma, işgal, sömürü, zulüm ve tecavüzler arenasına dönüştürüyor…

Çıkış yolu olarak da insanlığı hızın, hazzın ve tüketimin kölesi hâline getirmekte buluyor: İnsanlığın nihilizmin eşiğine sürüklenmesidemektir bu: Güle-oynaya intiharı yani!

İşte tam böylesi bir ontolojik felâket çağında, bizatihî inzâl hâdisesinin kendine vurgu yapılması hayâtî önem arzediyor: Allah’ın kudret ve takdirinin, insanın bütün putları yere sermesine imkân tanıyan, insanlığı asıl özgürlüğüne kavuşturan diriltici çıkış yolu burada gizli çünkü.

İNZÂL HÂDİSESİ:  RUBÛBİYET KUDRETİ

Bu kutlu gecede iki şeye dikkat buyurmamız isteniyor bizden: Birincisi, Kur’ân’ı bize bir nimet, hidayet ve sırat-ı müstakîm nimeti olarak inzal eden Rabb’ül-Alemîn’in inzal fiilinin kendisine; yani Allah’ın hayatımıza bilfiil müdahalesine; ikincisi de inzâl fiiliyle gerçekleştirilen bu müdahalenin eserine yani Kur’ân’a.

Bu müdahalenin bizatihi kendisi, çok önemli, çok hayâtî bir hâdisedir. Kur’ân işte bu müdahale sonucunda gerçekleştirilen bir hatırlatma, bir ihtardır: Bizi seçim yapma imkânına kavuşturan, ihtiyarımızı (seçme kabiliyetimizi) kullanmamıza zemin hazırlayarak bizi seçimimizde özgür (muhtar) kılan, insanın aslâ paganizme, barbarizme, totalitarizmlere ve zulümlere mahkûm olmayacağını, paganizmden, barbarizmden totaliterizmlerden, zulümlerden salaha (kurtuluşa) erdiren bir salahiyete (otoriteye / kudrete) sahip kılacak diriltici bir hatırlatma, bir ihtar, bir muhtariyet kaynağı olan Allah’a ubûdiyete çağıran, bu ubûdiyetin ve muhtariyetin yegane kaynağı olan bir kitap ve hitaptır.

Allah’ın yüce kudretinin en önemli tecellisi ve tezahürü, Kur’ân’ın sadece tenzîl edilmesi değil, aynı zamanda inzâl edilmesidir. İnzâl ile tenzîl aynı şeyler değildir.

Meselâ biz “Kur’ân bize Allah tarafından indirilmiş veya gönderilmiş bir kitaptır” demekle yetinebilir miyiz?

Yetinemeyiz; çünkü Kur’ân’ın “indirilmesi”, “indirilmiş olması”, gönderilmesi”, “gönderilmiş olması” gibi ifadeler, Kur’ân’ın nasıl vahyedildiğini, vahyin muhatabını, vahyedilen şeyi ve mahiyetini anlamamıza, kavramımıza, idrak etmemize, gerekli tedariklerle donanmamıza yani hakkıyla mümin (Allah’a güvenen, kendisine güvenilen, herkese güven veren insan) olmamıza yetmez.

Bütün bunların gerçekleşebilmesi için medeniyet dilimize, medeniyet dilimizin ruhunu oluşturan vahyin lugatçe’sine ihtiyacımız olduğunu görmemiz gerekiyor.

İnzâl ve tenzîl kelimelerinin, nasıl zihnî ve fiîlî bir güce sahip olduğunu, bu kurucu “kavramları” yok ettiğimiz zaman, müminlerin sahip olmaları gereken kuvvete, kudrete, “iktidara” sahip olamayacaklarını, Allah’ın kuvvetini, kudretini ve iktidarının kudsiyetini kavramakta zorlanacaklarını özenle vurgulamak isterim.

Evet, Kur’ân, hem inzâl edilmiş, hem de tenzîl edilmiş, Sünnet-i Seniyye ile gerçeğe dönüştürülen bir kitap, bir hitaptır, bir hayattır.

Peki, inzâl ile tenzîl kelimelerini değil de “indirilmiş, gönderilmiş” kelimelerini kullandığımızda, inzal ve tenzîl kelimelerini sözlüklerimizden, hatta Kur’ân meallerimizden, tefsirlerimizden, kitaplarımızdan çıkardığımızda kaybedeceğimiz şeyin ne kadar hayatî bir şey olduğunu idrak edebiliyor muyuz, bilmiyorum doğrusu.

İnzâlin anlamı şudur: Kur’ân, bir bütün olarak Kadir Gecesi’nde bir anda Levh-i Mahfuz’dan dünya Sema’sına indirilmiş bir kitaptır; dolayısıyla, ğayb âleminden şehâdet âlemine yapılan bir hitaptır.

Tenzîl’in, inzâlden farklı olan en önemli yanı, inzâl gibi bir ânda değil, zamanla, zamana yayılarak, peyderpey, ardı arkası kesilmeden süregiden bir süreye ve sürece işaret etmesidir: Sünnet-i Seniyye’de gerçekleştirilen bir hayatın vasat’ının temellerinin atılmasıdır.

TENZÎL HÂDİSESİ: UBÛDİYET 

ŞUURU VE HÜRRİYET ŞİİRİ

O hâlde, İnzâl, vahyin, Allah’ın kudret ve kuvvetinin tecellini ettirdiği fiilin kendisi, Tenzîl ise Allah’ın takdirinin, kudret, kuvvet ve ilâhî iktidarının adım adım tercüme ve tezahürünün Sünnet-i Seniyye ile gerçekleşme sürecidir.

Kadir Gecesi, sadece Müslümanların böylesine ulvî bir nimete sahip oldukları, Allah’ın kuvvet, kudret ve ilâhî iktidarını, sınırsız hâkimiyetini hissettikleri, rahmetini, bereketini gördükleri eşsiz, benzersiz, o yüzden de bir ömre bedel muazzez, “sınırsız” bir zamandır.

Müslümanların gücü, Allah’ın hem bu gecede olduğu gibi insanlığa, varlığa hitap ederek doğrudan hayata müdahale etmek, hem de Kur’ân’ı tenzil ederek kitap göndermek suretiyle bütün alemlerin Rabbi, rahmet ve merhamet kaynağı, müminlerin ise velisi / dostu olduğu hakikatine sadece Müslümanların sahip / dost ve layık olmalarından kaynaklanıyor.

Bunu hakkıyla idrak edebildiğimiz zaman bugün iliklerimize kadar yaşadığımız iki ontolojik meseleyi, teslimiyet ve temsiliyetmeselelerini de hakkıyla idrak edebilmemiz imkân dâhiline olabilir. Bu iki hayatî meseleyi bayram yazısında yazacağım nasipse…

O hâlde kadir gecesinde inzal ile tecellî eden, tenzîl ile Fahri Kâinât Efendimiz (sav) vasıtasıyla ve sîretinin tahakkuk ettiği İslâmî vasat’ta / sünnet-i seniyye’de tercüme ve tezahür ettirilen ilâhî kudret ve iktidarın, biz müminlere emrettiği, takdir ettiği, teklif ettiği ulûhiyet ve rubûbiyet kaynaklı ubûdiyet iktidar ve kudretinin hayata dönüştürülen hakîkatinin, bizi bütün beşerî, dünyevî, maddî, şehevî, dolayısıyla arızî ve sürekli arızalar üreten nevzuhûr güçleri putlaştırarak, bizi bunların kulu-kölesi yapan hakikat ihtarının ve bu ihtarın sunduğu muhtariyetin (hakîkî hürriyetin) sırrını idrak etme şuuruyla yaşamanın bize vereceği nimetin farkında olalım, hatırlatmasında bulunuyorum, vesselâm.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yusuf Kaplan Arşivi