Fatma Tuncer

Fatma Tuncer

Bu yara nasıl iyileşir?

Bu yara nasıl iyileşir?


Geçtiğimiz günlerde fastfoodda çalışan bir kadın, içeriye su istemek için giren Suriyeli bir çocuğun üzerine sıcak su atıp vücudunu yaktı. Vücudunda birinci derecede yanıklar oluşan çocuk hastaneden önce çocuk şubeye götürüldü. Çünkü o, Suriyeliydi ve savaşın birinci derecede mağduruydu. Neyse ki çocuk geç de olsa hastaneye götürüldü ve tedavi edilip ve evine gönderildi. 
 
Peki, bundan sonra ne olacaktı? Doğru… Bir süre sonra çocuğun vücudunda açılan yaralar kapanacak ve hiç bir iz kalmayacaktı. Peki, çocuğun yüreğinde açılan yarayı kim iyileştirecekti? Çocuk bu olayı nasıl anlamlandıracaktı? Doğrusunu söylemek gerekirse en az çocuk kadar ben de bu olaya anlam vermekte güçlük çektim. Bir kadın nasıl olur da bir çocuğun üzerine sıcak su atar sonra da onun çığlıklarını seyredip keyif alabilir? Anlamıyorum, anlayamıyorum…!
 
Zayıf olan her canlı insanın vicdanında bir merhamet hissi uyandırır öyle değil mi? Bir yaşlıyla, bir çocukla, bir hasta ile karşılaştığınızda vicdanınız sizi harekete geçirir ve o kişiye yardımcı olabilmek için bütün imkânlarınızı seferber edersiniz. Zayıfların ihtiyaçlarını karşılamanız ve onların dertleriyle hemhal olabilmemiz için yüreğinize şefkat ve adaletin çekirdeğini yüklenmiştir çünkü. Burada size sadece duyarlılık gösterip harekete geçmek düşüyor. Fakat ilginçtir şefkat ve adaletin çekirdeğini taşıyan insan, zulme karşı da büyük bir eğilim taşıyor. Aynı kapta iyiliğin ve kötülüğün çekirdeğini taşıyan insan hangi cenahta yer alabileceğine kendi özgür iradesi ile karar veriyor. 
 
Bugün kapitalist kültür, birey ve toplumların faşizan eğilimlerini körükleyerek ben ve ötekiler, zayıflar ve güçlüler, ayaktakiler ve yerdekiler algısı oluşturuyor. Bireylerin zihinlerini maddi güç algısı ile şekillendiren hâkim kültür, adalet, merhamet ve şefkat gibi değerlerin zayıflamasına ve kişilerin vicdani duyarlılıklarının körelmesine neden oluyor. 
 
Egemenler kitlelerin faşist eğilimini tetiklerken, akıllarına değil duygularına, beklentilerine ve inançlarına hitap ediyorlar. Dinin yerine vatanı ya da ırksal özellikleri koyarak bilinçsiz kitleleri harekete geçiriyor ve onları diğerlerinden üstün özelliklere sahip olduklarına inandırıyorlar. Oysa insanları renklerine, dillerine ve doğup büyüdükleri coğrafyaya, ekonomik imkânlarına göre konumlandırmak öncelikle adalet gibi ulvi bir değerin katline neden olacaktır. Adaletin katledildiği toplumlarda maddi gücü ellerinde tutan kişiler diğerleri üzerinde baskı oluşturacaktır.
 
Halkının büyük çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede yaşıyoruz. İslam ise yaşamın merkezine adalet ve merhamet gibi temel değerleri koymuştur. Fakat ne acıdır ki, küresel odakların yurtlarından sürgün ettiği Suriyeli kardeşlerimize ikinci darbeyi bizler vurmaktayız. Bu insanlara el uzatan ve destek verenler müstesna fakat bazı insanlarımız, savaş mağduru Suriyeli mültecileri ellerinden gelse bir kaşık suda boğacaklar. Oysa bizler hiç birimiz ev sahibi değiliz, hepimiz bu dünyanın garip ve mazbut misafirleriyiz. Fakat nedenle ev sahibi gibi davranıyor ve zayıflar üzerinde tahakküm kurmaya çalışıyoruz. Çok ilginç değil mi?
 
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatma Tuncer Arşivi