Fatma Tuncer

Fatma Tuncer

Dost hasreti

Dost hasreti

Adam beş yıl önce, evimin direği, hayat arkadaşım dediği eşini amansız bir hastalık sonucunda kaybetmiş. Şu an hayvan barınağına çevirdiği evinde beş köpeği ile birlikte yaşıyor. Şehrin en seçkin semtlerinden birinde 5 köpeği ile hayata tutunmaya çalışan adam durgun bir okyanus gibi öylece bekliyor. Sonra sözü döndürüp dolaştırıp eşine getiriyor.
 
“Rahmetli kapıdan içeri girdi mi evin havası birden değişirdi. Onun sesini işittiğimde kendimi dünyanın en şanslı insanı hisseder ve bütün sıkıntılarımı unutuverirdim. Gün içinde yaşadığım, işle ilgili sorunlarımdan su gibi akıp giderdi. Eşimin teskinleriyle aldığım darbeler iyileşir, korkularım ortadan kalkardı. O beni anlayan tek kişiydi, bana umut aşılar, güven verirdi. Gece geç vakte kadar sohbet ederdik, ertesi sabah zinde bir vaziyette kalkar ve işime giderdim. O gidince her şey değişti… Şimdi hayvan dostlarımla birlikte yaşıyorum, kendimi onlarla avutmaya çalışıyorum. Ama olmuyor…
 
Köpekler gerçekten sadık hayvanlar, kendilerine emek veren kişiye bağlanıyor, onun sözünden çıkmıyorlar. Ama benimle konuşmuyor, sorduğum sorulara cevap ermiyor, yüzüme bakıp tebessüm etmiyorlar. Olsun yine de yalnızlığıma merhem oluyor onlar. Yoksa tek başına ne yaparım…”
Eskiden kedi ve köpek evlerimizin sadık dostları bekçileri olarak görülürdü. Köylerimizde kasabalarımızda evin önünde dimdik duran bir köpek olurdu ve içeri hiçbir yabancı giremezdi. Çobanlarımız koca sürüyü bir köpeğe emanet eder ve yola çıkarlardı. Kedilerimiz evimizin bahçesinde ne kadar zararlı haşerat var yakalar ve ortamı güvenli hale getirirdi. İlginçtir bugün bu hayvanlar modern insanın yalnızlığına merhem olarak kullandığı araçlar haline geldi. Oysa insanın bir hayvan ile kurduğu bağ ne kadar kuvvetli olursa olsun onu yalnızlığın dehlizlerinden kurtaramaz. Zira insanın tıpkı yemek içmek gibi kendi türüyle iletişim kurmaya, hem olmaya ihtiyacı vardır. 
 
İletişim beden dili ile sözle başlar fakat duyguların karşılıklı olarak anlaşması ve kaynaşması ile devam eder. Gönülden gönle akan bir yol vardır ki, bu yolun bir ucu neşeye bir ucu hüzne açılır. İnsan acıyı da neşeyi de kendi türüyle paylaşmak ister.
 
Hüzne akrabadır insan. Ve gönülden gönle akan duygular aracılığıyla acılar paylaşılır. Halinin anlaşıldığını hisseden insan karşı tarafa itimat eder ve onunla duygudaş olur. Aldığı geribildirimler sayesinde kendini değerli hisseder ve iki kişi arasında bir bağ kurulur. Yalnızlığını hayvanlarla iletişim kurarak gidermeye çalışan kişi ise tek taraflı bir bağ kurduğundan iç dünyasında açılan yarayı tamir etme imkanı bulamaz. Fakat modern dünyanın ıssız sokaklarında kalan bu kimseler yine de kopamazlar hayvanlardan. Bir hayvanın, bir arkadaşın bir dostun yerini tutmadığını ve hiçbir zaman tutamayacağını bildikleri halde yapışırlar onlara. Çünkü yalnızlık insanın doğasına uygun bir duygu değil, elem veren bir durum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatma Tuncer Arşivi