Yusuf Kaplan

Yusuf Kaplan

Türkiye, dünyanın ruhu, mazlumların umudu, zorbaların kâbusu

Türkiye, dünyanın ruhu, mazlumların umudu, zorbaların kâbusu

Şunu iyi bilelim: Türkiye, her an, her tür darbeye ya da saldırıya maruz kalabilecek bir ülkedir.

Felâket tellallığı yapmıyorum burada. Sorumluluğunu müdrik bir yazar olarak felâket tellallığı yapamam.

15 Temmuz’dan 6 ay önce, “darbe geliyor” dedim ama felâket tellallığı yapmakla itham edildim o zaman da.

Başımızı kuma gömemeyiz. Yakıcı gerçekleri önceden görmek ve ona göre kalıcı önlemler almak zorundayız.

TÜRKİYE, HER ÂN, HER TÜR DARBEYE VEYA SALDIRIYA AÇIK BİR ÜLKEDİR

Neden her an, her tür darbeye veya saldırıya maruz kalabilir bir ülkedir Türkiye?

Bunun iki temel nedeni var.

Birincisi, Türkiye, tam anlamıyla bağımsız değil. Türkiye’de ipler, bu ülkenin has çocuklarının elinde değil hâlâ. Bu millet “sahipsiz”.

O yüzden, ortalama on yılda bir darbe üstüne darbe yiyor.

O yüzden, istiklal ve istikbal mücadelesinden söz ediyoruz.İkincisi de, bin yıldır, Selçuklu ve Osmanlı’yla birlikte, tarihi biz yapıyoruz: Sadece İslâm tarihini değil; dünya tarihini de elbette.

Son iki asırdır durduruldu Türkiye.

Türkiye’nin toparlanıp yeniden gelmemesi için, Türkiye, bir asırdır kontrol altında tutuluyor, son çeyrek asırdır da kuşatılıyor içerden ve dışardan -her bakımdan.

Niçin?

Biz gelince, onlar gidecekler. Batılılar bunu bizden daha iyi biliyorlar.  O yüzden Türkiye’yi kendi hâline bırakmak istemiyorlar; içerden ve dışardan karıştırıyorlar, darbe üstüne darbe vuruyorlar. İşte 15 Temmuz darbe ve işgal girişimi hem içerden hem de dışardan gerçekleştirilen çok yönlü bir saldırıydı.

DOLAYLI VESAYET SİSTEMİ’NDEN DOĞRUDAN VESAYET REJİMİ’NE…

Türkiye, iki asırdır, kelimenin tam anlamıyla, çok yönlü bir istiklal ve istikbal mücadelesi veriyor…

İki asırdır, henüz adını koyamadığımız, tam olarak tanıyamadığımız ve tanımlayamadığımız iki vesayet sistemi hükmediyor Türkiye’ye.

Tanzimat’la eşiğine sürüklendiğimiz dolaylı vesayet sistemi, İttihatçıların Sultan Abdülhamid’i tahttan indirmeleriyle, ardından gelen Cumhuriyet’le birlikte, yerini, doğrudan vesayet rejimi’neterketti.

Tanzimat’tan itibaren İngilizler Osmanlı entelijansiyasını zihnen teslim aldılar.

Cumhuriyet’le birlikte devletin kurumlarını şu ya da bu şekilde yapılandırdılar. Cumhuriyet’in İngilizlere karşı ve İngilizlere rağmen kurulduğu fikri, tam anlamıyla resmî tarih efsanesidir. Bu meseleyi ayrıca yazacağım; şimdilik değinmekle yetiniyorum.

Cumhuriyet’le birlikte, Türkiye, Batılılara, medeniyet iddialarını terk ettiğini, Batılı yörüngeye girdiğini, Türkiye’nin laikleştirileceği sözünü verdi.

Bu süreç, Türkiye’yi şizofreninin, kültürel intiharın, çıkmaz sokağın eşiğine sürükledi.

Anormalleştirdi.

İki Türkiye icat etti: Türkiye’nin yörüngesini, iddialarını ve ruhunu yitirmesiyle neticelendi.

Ve kültürel olarak çölleştirdi Türkiye’yi.

Türkiye, bu ontolojik yokoluş sürecinden çıkabilmek için  Menderes’ten Erdoğan’a kadarki süreçte yarma harekatları gerçekleştiriyor.

Biz yarma harekâtları gerçekleştirdikçe, küresel güçler, Türkiye’yi daha fazla kuşatıyor ve karıştırıyor. 15 Temmuz bu kuşatmanın, darbe ve işgal girişimine dönüştüğü çok yönlü, karmaşık bir saldırıydı.

Türkiye’nin kendine gelme, yörüngesini bulma, toparlanma ve yeniden tarihî bir yürüyüşe soyunma girişimlerini durdurmayı amaçlayan küresel bir saldırı bu: Küresel sistemin lordları, Türkiye’nin tarihte tatilden eve dönmesine, yeniden tarihî bir yürüyüşe soyunmasına aslâ izin vermek istemiyorlar.

O yüzden Türkiye’nin, -verdiği laiklik sözüne sadık kalarak bile olsa- ekonomik olarak büyümesi, güçlenmesi küresel sistemin lordlarını ürkütmeye yetiyor yeteri kadar.

Bin yıl sadece İslâm tarihini değil üç kıtada dünya tarihini yapan bir aktör olarak Türkiye’nin sahip olduğu köklü medeniyet birikimi, tarihî tecrübesi ve kültürel zenginliğinin, bugün maddî olarak büyüyen ve güçlenen bir Türkiye’yi, yarın medeniyet iddialarına sahip çıkacak bir konuma ulaştıracağını çok iyi biliyor Batılılar.

O yüzden Türkiye’nin Batı ittifakından bağımsız hareket etmesine, kendi geleceğini kendisinin belirlemesine dönük en küçük adımı bile şüpheyle karşılıyorlar.

Türkiye’nin Londra’dan, Washington’dan, Telaviv’den ve Brüksel’den bağımsızlaşma yolunda attığı her adımı, Türkiye’nin istiklal ve istikbal mücadelesinin kilometre taşları olarak görüyorlar ve ürküyorlar!

Küresel sistemin lordları, Türkiye’nin gelişini görüyorlar ama içimizdeki sömürgeci sözümona ulusalcı, sözümona bağımsızlıkçı Batıcı elitler ve aydınlar ya göremiyorlar ya da işlerine gelmiyor bu.

TÜRKİYE, DÜNYANIN RUHU, MAZLUMLARIN UMUDU, ZORBALARIN KÂBUSUDUR

Sözün özü: Türkiye, dünyanın ruhu, mazlumların umudu ve zorbaların kâbusudur. O yüzden Batılılar bütün asırlık stratejilerini Türkiye ve hinterlandı üzerinden kurguluyorlar.

Şunu çok iyi biliyorlar: Toynbee’nin dediği gibi, “Osmanlı, insanlığın geleceğidir.”

Niçin?

Bizim 6 asır barış yurduna çevirdiğimiz üç kıtayı Batılılar bir asırda cehenneme çevirmeyi başardılar!

O yüzden biz gelince, onlar gidecekler…

Bunu yine Toynbee, çok enfes bir şekilde şöyle dile getirmişti: “Osmanlı durduruldu, dev uyutuldu. Dev uyanırsa, kimse duramaz karşısında.”

Dev’in uyanmasının tek şartı var: Dışarda her bakımdan güçlenmek ama içerde de toplumu ortak medeniyet iddialarımız etrafında kenetlemek, bütünleştirmek için süratle eğitim, kültür, düşünce ve sanat hayatında devrim niteliğinde adımlar atmak, 10 yılda 100 yılın tohumlarını ekmek…

İçerde zorlu bir süreç yaşıyoruz…

Bu zorlukları aşacağız inşallah: Zahmetsiz rahmet olmaz.

Bütün büyük doğumlar sancılıdır ve büyük sancıların çocuğudur. Yeter ki, umudumuzu yitirmeyelim, geleceğimizi doğru adımlarla inşa edecek bir diriliş yolculuğuna soyunalım…

Vesselam.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Yusuf Kaplan Arşivi