Aydın Ünal

Aydın Ünal

Annesinden şehide mektup

Annesinden şehide mektup

"Mustafa’m, gözümün nuru, gönlümün direği oğlum. Gittin, tam 1 yıl oldu. Hasretin buram buram burnumda tütüyor. Seni öyle özledim ki yavrum…

Yaradanıma pek çok dua ettim rüyada seni bana göstersin diye. Geçen Cuma, sabah namazını kıldıydım, elimde tespih, koltuğun üzerinde sızmış kalmışım. O güzel yüzün karşımda beliriverdi. Sünnet düğününü yapıyormuşuz. 1 değil, 2 değil, tam 5 davul gümbür gümbür vuruyordu. O pamuk gibi, yumuk yumuk ellerini uzattın bana. Şöyle bi parmak kınayı aldım, avucunun içine sürdüm, sonra da tülbentle bi güzel sardım. Ayağa kalktın, asker kasketini kafana taktın, bana bi selam durdun, sonra kapıya yöneldin. Dışarda, kara suratlı bi zabit bekliyordu seni, hiç hazzetmedim ondan. Bana bi sarıldın, bi sarıldın yavrum. Rüyada, Cennet kokunu da gönderivermiş Mevlam, kokunu ciğerlerime kadar çektim. ‘Bana mektup yaz Ana’ dedin. Davulların arasından, o zabitin arkasından kayboldun gittin… Pek güzel uyandım, sanki şöyle göğsümden gödeler, güvercinler uçuverdi, öyle rahatladım.

Mektubu yazarken, Gülizar gördü. ‘Deyeza, nereye gönderecen sen bu mektubu?’ dedi. Şuna bak şuna! Aklınca alay edecek bennen. Ben bilmez miyim, şu mektubun şimdi her bir harfini melekler tutacak, götürüp Mustafa’mın önüne dizecekler. Sen ‘yaz’ dedin ya oğlum, hiç merak etme, hep yazarım ben sana.

Yavrum. O gün de günlerden Cuma’ydı. O günün sabahında da rahmetli babanı gördüydüm rüyamda. ‘Hani gelmiyor musunuz’ dedi de, sen babanın kucağına koşuverdiydin. Akşam, Reisicumhur ‘sokağa çıkın’ deyince deliye dönüverdin. ‘Mustafam bi dur’ dedikçe ‘durmak zamanı mı Ana, memleket elden gidiyor, bak Reisicumhur çağırıyor, salalar beni çağırıyor ana!’ dediydin. Ben o dakka anladım senin şehit olacağını. ‘Nereden anladın?’ diyeceksin. Analar anlar yavrum, analar her bi şeyi bilir. Balkona çıktım, arkandan öylecene bakakaldım. Sabaha kadar balkonda, gözüm yolda, kulağım televizyonda, dilimde dua, seni bekledim. Gelmedin yavrum. Gün ışıdı, sen gelmedin Mustafam. Emmini aradım, ‘Mustafam gitti, gelmedi’ dedim. 2 saat sonra kapı çaldı, bi telaş koştum. Karşımda seni değil de, emmini görünce yığıldım yere Mustafam.

Hiç ağlamadım Mustafam, hiç. Şehit anası ağlar mıymış? Bi vakit, vali şehit analarını toplamış. Baktım, hepsi de ağlıyor. Kalktım ayağa, “he heeyt’ diye bi nara attım, hepsi sustu kaldı. ‘Niye ağlarsınız?’ diye çıkıştım. ‘Düşmanı mı sevindireceniz? Anarşitleri mi sevindireceniz? Fetulla donuzunu mu sevindireceniz? Ağlayacaksa, onların anaları ağlasın. Şehit anasıyım ben şehit! Var mı ötesi?’ dedim. Şöyle yumruğumu da böğrüme vuru vuruverdim. Hepsi de gülüşüverdiler.

Mustafam, yavrum, sen şehitsin emme, ben de şehit anasıyım. Sen bilmen şehit anası ne demek. Balkona bi bayrağımızı astım, yanına da senin bi kocaman resmini astım. Sokaktan gelen geçen selam duruyor. Dışarı çıkınca gören elime sarılıp öpüyor. Çarşıda pazarda ‘şehit anası’ dediklerinde bi gubarıyom, bi gururlanıyom ki sorma gitsin.

Geçen gün ne oldu bi bilsen Musafam… Telefon uzuuun uzun çalıyor. Koştum yetiştim. Bi adam dedi ki, ‘akşam evdeyseniz, müsaitseniz, Reisicumhur size oturmaya gelecek’ dedi. ‘Sen bennen alay mı geçiyon?’ dedim, üst üste yeminler etti. Telefonu kapattım emme yine de bi kurt düştü içime. Gülizar’a gittim, ‘böyleyken böyle’ dedim. ‘Amanın! Gız deyeza amanın ki ne amanın’ diye velveleye veriverdi ortalığı. Gülizar’ı bilin ya işte. Bütün mahalle, tanıdık, tanımadık bütün komşular doluştu evimize. Sağolsunlar, köşe bucak her bi yeri sildiler, süpürdüler. Sokağı bile tertemiz ettiler. Evlerinden börek, baklava ne buldularsa getirdiler. Bi de şerbet erittiler, bi de çay yaptılar. Mustafam, de ki senin kına geceni yapıyoz. Akşama doğru büyük, siyah bi arabayla çıktı geldi Reisicumhur, yanında da hanımı var. Mahalleli tümden balkonda alkışladılar. ‘Ver elini öpeyim Annem’ dedi. Önce vermedim, ‘Koskoca Reisicumhur hiç el mi öpermiş’ dedim. ‘Annelerin eli de öpülür, ayaklarının altı da öpülür. Çünkü orada Cennet var’ dedi. ‘Sen ki şehit annesisin, elbette öpeceğim’ dedi. Uzattım elimi, öptü. Babanın koltuğuna Reisicumhur oturdu, ben de öbür koltuğa kuruldum. Bi baktım ki, bakanlar, mebuslar, belediye başkanları, komşular hepsi doluşmuş salona. Bi gubardım, bi gönendim ki sorma gitsin. Sonra Reisicumhur euzu besmele çekti. Uzuuuun uzun, pek güzel, pek dokunaklı okudu. O zaman ağladım işte yavrum, emme hiç kimseye göstermeden, içime içime ağladım. Akşam bi de baktım ki, televizyonlarda beni gösteriyolar. Nasıl utandım bi bilsen.  Bak sana ne diyecem Mustafam: Dün kapı çaldı, açtım, karşımda güzeller güzeli, gencecik, boylu, poslu bir kızcağız. ‘Benim adım Ayşe’ deyince hemmen anladım. Ayşe anlattığın kadar güzelmiş Mustafam.  Buyur ettim, bi koltuğa o oturdu, bi koltuğa ben. O sustu, ben sustum, o sustu, ben sustum. Sonra dayanamadım, anneni bilin ya işte Mustafa, ‘Ayşe’ dedim, ‘buyur deyeza’ dedi, ‘çok mu severdin Mustafamı?’ dedim, yanakları kızardı, boynunu büktü, başladı ağlamaya. ‘Bırak ağlasın, rahatlasın’ dedim kendi kendime. Bi sürü de dualar ettim: ‘Ak başlı, telli duvaklı gelin olasın. Gönlüne göre bulasın. Çok çocuğun olsun, gün göresin’ dedim. ‘erkek çocuğun olursa, adın Mustafa koy e mi’ dedim, ‘senin annen yok emme, ben senin annenim’ dedim. Kalktı, ‘Annemm’ dedi, boynuma bi sarıldı, bi sarıldı, bi sarıldı ki mustafam…

Gözün arkada kalmasın Mustafam… Devlet kanını yerde bırakmadı. Anarşitleri tek tek buldular, mapusa tıktılar. Bazen dilimin ucuna geliyor, ‘Mustafama kurşun sıkan o eller kurusun’ diyesi oluyorum, sonra ‘ya sabır’ deyip susuyorum. Devlet hesabını soruyor emme, asıl Mevlam hesabını soracak. Düşünsene o anarşitlerin analarını, karılarını… Her gün ölmez mi onlar? Boyu devrilesice donuz Fetulla’nın anası, donuz doğurduğunu bilse, hiç emzirir miydi, hiç yedirir miydi ona? Onun anası mezarında ateşler içinde 4 yana dönerken, senin anan şehit anası Mustafam. Onun oğluna yatacak yer yokken, benim Mustafamın mezarının başında bayrak var bayrak! Şu aşağıdaki caddeye adını verdiler, oradaki okula adını astılar, gidip gidip seyrediyorum. Daha ne olsun Mustafam?

Yiğidim, yavrum, bi tanem Mustafam… Gayli parmaklarım ağrıdı. Anan çok iyi, çok rahat Mustafam, ananı hiç dert etme sen. Sayende, tabii ya, senin sayende devletimiz de dim dik ayakta. Hep dua ediyorum, ‘Mevlam seni rüyada bana bi kere daha gösterse’ diyorum; ‘Yakub’a Yusuf’un kokusunu getiren Mevlam, bana da Mustafamın kokusunu getirse’ diyorum. Yine yazarım ben sana yavrum. Koca herifime, babana selam söyle. Geçen Emmine dedim ki, ‘ölünce beni bu iki yiğidimin yanına, işte şuraya gömün’ dedim, mezar taşıma da ‘şehit Mustafa’nın anası’ yazın dedim. “Allah gecinden versin deyeza’ dedi emme, kavuşmanın saati elbet bellidir. Saati gelince Mevlam bizi kavuşturacak Mustafam. Koşup geleceğim bulacağım seni, doyasıya, doyasıya sarılacağım Mustafam…

Yiğidim, oğlum, yavrum, Allah’a emanet ol Mustafam…”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum
Aydın Ünal Arşivi