Abdulkadir Özkan

Abdulkadir Özkan

“15 Temmuz’u NATO ve Pentagon biliyordu” da ne oldu?

“15 Temmuz’u NATO ve Pentagon biliyordu” da ne oldu?

15 Temmuz darbe girişiminden ABD’nin, bir başka deyişle Pentagon’un haberi olduğunu söylemek baştan beri malumun ilanından başka bir anlam ifade etmiyor. Bir adım daha atarsak aynı darbe girişiminden NATO’nun da haberdar olduğunu söylemek de yine bilinenin tekrarından öte geçmiyor. Bununla da kalmayıp 15 Temmuz darbe girişiminden AB ülkelerinin de haberleri olduğu, darbenin sonucunu büyük bir heyecanla bellediklerini de söylemenin artık fazla bir anlamı yok.
 
Darbe girişiminin ardından söz konusu darbenin arkasında hangi ülkelerin ve hangi istihbarat örgütlerinin bulunduğunu tespit ilk adım olmakla birlikte bu ilk adımda araştırmanın neticesi alındıktan sonra artık “15 Temmuz’u NATO, Pentagon ve AB ülkeleri biliyordu” deyip durmanın ötesine geçerek bu tespit doğrultusunda adım atılması gerekiyor. Bir bakıma darbe girişiminin arkasında yer alarak darbeye destek olanlar, hatta bu desteklerini darbenin başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından darbecilere kucak açan ülke ve örgütler konusunda ne yapıldığı ya da yapılmadı/yapılamadığı üzerinde durulması gerekiyor.
 
Başlığa aldığım, “15 Temmuz’u NATO ve Pentagon biliyordu” tespiti ‘İslami oluşumları araştıran, Utah Üniversitesi Profesörü Hakan Yavuz’a ait. Yavuz, Sabah Gazetesi’ne yaptığı açıklamada, “15 Temmuz’un dış ayağı da var. Cumhurbaşkanının dik duruşu FETÖ’nün belini kırdı. FETÖ’nün önceliği dini değerler değil güç ve iktidar” diyor. Bu tespitlere katılmamak mümkün değil. Ülkemizde ilk defa bir darbe halkımızın meydanlara inmesi ile başarısız kılınmıştır. Yılmaz’ın ifadesi ile FETÖ’nün beli kırılmıştır. Ancak aradan bir sene geçmesine rağmen tespit edilmiş dış ayaklara karşı hiçbir başarı elde edilmemiş olması üzerinde durup düşünmek gerekmez mi? Ülkemizi yönetenler en yukarıdan aşağı kadar Prof. Hakan Yavuz’un vardığı bu sonuca darbe gecesi varmışlardı. Bu yöndeki açıklamaları o günden beri yapıyorlar. Ayrıca, bu sonuca ulaşmak için uzun boylu araştırma yapmaya da gerek yoktur. Çünkü darbe girişiminden yıllar önce ABD’ye postu atan FETÖ’nün başı ABD’de yaşamaktadır. Darbe girişiminin ardından çuvallar dolusu belge gönderilerek iadesi istenmesine karşı ABD terör örgütünün başını korumayı sürdürmektedir. Bunun ötesinde Cumhurbaşkanımız Erdoğan, Trump ile görüşmesinde de bu konuyu dile getirmiş, Gülen’in iade edilmesini istemiş ama bugüne kadar bir sonuç alınamamıştır. Aynı durum AB ülkeleri için de geçerlidir. Darbeciler başarısız olunca önemli bir kısmı soluğu AB ülkelerinde almışlar, onlar da Gülen gibi koruma altına alınmışlardır. Netice itibarıyla ülkemizde seçilmiş bir iktidara karşı darbeye kalkışan bir terör örgütünün elemanları ABD ve AB ülkelerince korumaktadırlar. Bu ise ülkemize karşı düşmanlığın tescili demektir. Böyle olunca bu ülkemiz düşmanlarına karşı yeni bir tavır geliştirmek durumunda değil miyiz? Bu ülkemiz düşmanları ile hiçbir şey olmamış gibi yine sarmaş dolaş olmak, medyaya mutlu pozlar vermenin anlamı nedir? Denebilir ki, dış politikada her bilinen doğrultusunda tavır sergilemek her zaman mümkün olmayabilir. Buna katılırız ama, her şeyde olduğu gibi ülkemiz aleyhine faaliyetlerinde bir ölçüsü ve sınırı olması gerekmez mi? Kaldı ki, son darbe girişiminde 240 insanımız hayatını kaybetmiştir ve bu insanlarımıza yönelik cinayet şebeklerinin yaptığında FETÖ’ye destek veren ülke ve örgütlerin payı ve sorumluluğu vardır. İçeride yakaladığımız darbecilerden nasıl hesap sorulurken, bu dış destekçilerden hesap sorulamıyorsa bile bir bedel ödettirilmesi gerekir.
 
Yaptığı araştırmanın sonuçlarını açıklayan Prof. Hakan Yavuz, “ASALA, PKK ve FETÖ ittifak kurdu!” diyerek bir başka hususa daha dikkat çekiyor. Bu husus da artık kimsenin meçhulü değil. Ama ASALA ve PKK terör örgütlerine de ABD başta olmak üzere AB ülkelerinin destek verdiği de biliniyor. Bu desteği gizlemeye de gerek duymuyorlar. Böyle olunca artık bilinen gerçekleri her gün tekrarlamak yerine bu gerçekler doğrultusunda dış politikamızda yeni adımlar atılması gerekiyor. Bu yapılmadığı sürece söylediğimiz sözlerin gerçeği yansıtması bile muhataplarımız üzerinde etkili olmuyor.
 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdulkadir Özkan Arşivi