Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

İşte demokrasi böyle bir şey!

İşte demokrasi böyle bir şey!

Nihayet Frankfurt'tan döndüm! Aklım Türkiye'de, ben oralarda olmuyordu..
Erdoğan'a mı inanacağım, Günay'a mı? Cumhurbaşkanı'nın söylediklerini düşünüyorum, bir de Başbuğ'un söylediklerine bakıyorum.
Sahi Başbuğ mu doğru söylüyor, Altan mı?
Her doğru, her yerde söylenmez mi?
Kol kırılır yen içinde kalırsa kollar kangren olmaz mı?
Demokrasilerde "Basın hürdür, sansür edilemez" derler. Bizde öyle mi? 301, Youtube neyin nesi o zaman? Taraf'ın başına gelenler?
Her kafadan bir ses çıkarmış demokrasilerde, bakkalı, işportacısı, ayakkabı boyacısı boğaza karşı oturup çekirdek çitlerken Başbakan'ı, Genelkurmay Başkanı'nı eleştirir, dernek kurar, milleti sokağa döker, gazete çıkartır, mikrofonu eline alır konuşurmuş, hem de duyanı şok eden, alışılmamış bir şekilde.
Rivayet olunur ki, basın ve STK temsilcilerinin genişletilmiş eleştiri hakkı ve özgürlüğü, politikacı ve kamu görevlilerinin genişletilmiş tahammül yükümlülüğü varmış.
Üniversiteler özerk, yargı bağımsız olurmuş!
Ha! Sahi TSK ve Genelkurmay Başkanı ile RTÜK ve başkanı yasa ve yargı önünde eşit konumda mı?
Herkes kanunlar önünde eşittir değil mi?
Ama askerler biraz daha eşit.
Başbakan'a söyledikleriniz, parti, hükümet için söylediklerinizi, Genelkurmay için, TSK için söyleyin bakalım ne oluyor.
Mizah dergileri Erdoğan ve hükümet için yaptıklarını Başbuğ ve TSK için yaparsa kıyamet kopar.
Mesela, RTÜK Başkanı Akman'ın Hürriyet'e gönderdiği tekzibin yayınını durduran mahkemenin kararındaki gerekçe TSK için emsal olur mu?
Mesela Zahid Akman için, TV kanallarında çaycılık yapamayacak bir adam RTÜK başkanı oluyor desem, RTÜK üyeleri toplanıp bana tazminat davası açsalar, mahkeme gerçekten beni tazminata mahkum eder mi?
Peki 312 general davası ne oluyor?
Demokraside her kafadan bir ses çıkar. Ve o istediği yerde durur, başkasına engel olmuyorsa. Ama politikacı ve bürokrat, onun istediği yerde durmak, bilgi ve hesap vermek zorundadır.
O sesini Ankara'ya duyurmak, birilerini çizgiye çekmek için dernek kurar, eylem yapar, gazete-dergi çıkarır.
Ayakkabı boyacısı, Başbakan'dan da, MSB'nından da bilgi isteyebilir. Hesap sorabilir. Hani "Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir" diyorsunuz ya, işte öyle.
Kuralı millet koyar. Millete rağmen hiçbir şey olmaz bir hukuk devletinde.
Hukuk devletlerinde, iktidar sahipleri ya da silahlı bürokratlar, milleti aşağılamaz, ona kimlik, ideoloji, tercih dayatamaz.
Milletin fertleri, başkalarına saçma da gelse, "alışılmışın dışında", "şok edeci" şeyler de söylese toleransla karşılanması gerekir, ama politikacılar, bürokratlar millete karşı, millete rağmen böyle davranamaz.
Bir kere daha hatırlatalım. Demokrasilerde hiçbir resmi kurum "layüs'el", eleştiri dışı değildir, olamaz.
Tabii bunu darbecilere, tek adamcılara, resmi ideoloji militanlarına anlatmak kolay değil.
Türkiye'de asıl sorun bu. Darbeler, çeteler, tek adamcı siyaset bu temel sorundan neşet ediyor.
Birileri için demokrasi makyaj malzemesi ya da vatandaşı kandırmak, oyalamak için bir istismar aracı.
Bizimkilerin demokratlıkları bir yere kadar. Söylem ve eylem her zaman örtüşmüyor.
Bu temel çelişki giderilmeden de bu sorunlar çözülmez. "Demokrasiye balans ayarı" yapılmaya devam eder.
Selam ve dua ile.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdurrahman Dilipak Arşivi