Ahmet Doğan İlbey

Ahmet Doğan İlbey

Darbeci bir general şu mısraları okuyabilir mi?

Darbeci bir general şu mısraları okuyabilir mi?

15 Temmuz şafağında, ey darbeci generaller size haddinizi bildirecek bir millet var karşınızda, diye nida ettiğimde şair Cahit Koytak’ın “Mahrem bir soru soruyor bir anne bir generale” şiirini okuyarak yüreğimdeki öfke ateşini düşürmeye çalıştım. Şiirinde bir ana bir generale soruyor:

“Tankları, topları, uçaklarıyla / On binlerce postal, on binlerce miğfer / On binlerce tüfek, on binlerce süngü / Ve onları kemiklerine kuşanmış / On binlerce savaş makinesiyle  / Koca bir orduyu / Ve kesin bir zaferi general / Mareşal nişanıyla birlikte / Değişmez miydiniz / Tanrı, gizlice sorsaydı size / Değişmez miydiniz doğru söyleyiniz / Şakağına bir tek kurşunla / Meşum bir delik açılmış / Gencecik oğlunuzun canıyla / Söyleyin de duyalım, komutan / Söyleyin de bilelim / Görev duygusu nasıl bir şeymiş.”

Bu mısraları vicdanları kanamadan, kalpleri titremeden okuyabilirler mi darbeci generaller? Yürekleri var mıdır? Öldürülen gencecik oğullar bir generalden değersiz midir? Ocaklar söndüğünde, gencecik insanlar öldüğünde ne yaparlar, ne hissederler? Nedâmet gösterirler mi? Tövbe istiğfar ederler mi? Biz insanlar gibi ağlarlar mı?

Cevabını yine Koytak’ın şiirinde buldum:

“Bir general her şeyi göze alıp biz ölümlüler gibi / Sokağa çıkarsa / Bastonunu kaçırır hemen / Sokağın küçük oğlanları / Bembeyaz barikatlarına takılır / Generalin dikenleri madalyaları / Bu yüzden generaller sokağa çıkamazlar / Sokağın üstündeki sahanlıktan geçip gider helikopterle teyyareler.”

“GENERAL ELBİSESİ GİYEN HOROZ”                                                             Darbeci generallerin suratına haykırma imkânım olmayınca yüreğimdeki öfke ateşini, kalpsiz generallere benim gibi beddualar eden bir başka şaire müracaat ederek düşürmeye çalıştım. Türk Ülkesi’nin cenûbuna düşen Suriye diyarının şahbaz dilli şairi Nizar Kabbani’nin “General elbisesi giyen horoz” şiiriydi bu.                                                                                                                                                                                                                                                                     27 Mayıs 1960 darbesinden bu yana “devlet de, meclis de, anayasa da biziz” diye öten Kemalist darbeci generaller 15 Temmuz’da başı ve sesi kesilen horoz gibiydiler. Şair boşuna “horoz” dememiş apoletli bu güruha:

Adı geçen şiirden bâzı mısraları kıraat ederek darbeci generallerin nasıl “faşist bir horoz” olabildiklerini necip millettaşlarımın aklında tutmasını istiyorum:

“Mahallemizde kan dökücü sadist bir horoz var / Her sabah mahalle tavuklarının tüylerini yolar / Tan ağarırken bağıran bir horoz var / Gece gündüz tepemize biner / Tektir o ölümsüzdür / İktidar sahibi zorbadır o / Mahallemizde / Zalim, faşist, Nazi kafalı bir horoz var / Tankla çaldı iktidarı / Pençesini özgürlüğe ve özgürlükçülere uzattı / Tarihin getirdiklerini ılga etti / Çocukların doğumlarını ılga etti / Milli bayramlarda general elbisesi giyen / Bir ırkı yiyen bir horoz var / Bütün marifeti / Altılı tabancasının ateşini / Kelimelerin başına boşaltmaktır / Mahallemizde sinirli çılgın bir horoz var / Camiin minaresinden haykırır: Kendimi ulularım ey, kendimi ulularım / Devlet de benim, kanun da / Nasıl gelsin bize rahmet yağmuru / Nasıl yetişsin buğday / Üzerimize hayır nasıl inip de berekete boğsun bizi / Allah’ın ahkâmıyla yönetilmeyen / Horozların hüküm sürdüğü bir yurt iken burası / Ülkemizde horozun biri gider, biri gelir / Tuğyan aynı tuğyandır…”

15 Temmuz müdafaasından sonra görüldü ki darbeci generaller, yâni milletin başına horoz kesilenler bu ülkede horozluk edemeyecekler artık.

 

 

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Doğan İlbey Arşivi