Kemal Öztürk

Kemal Öztürk

Bilge Krallara özlem

Bilge Krallara özlem

Çiçeği burnunda bir gazeteciydim. 1995 yılı. Ertuğrul Günay’ın öncülük ettiği, ‘Aydınlar Bosna’ya’ diye bir kampanya düzenlenmişti. Ben de o heyette, Yeni Şafak Gazetesi adına yer alıyordum. İlk yurt dışı deneyimimdi. Daha 4 aylık gazeteciydim.

Saraybosna kuşatma altındaydı. Oraya tüm heyet giremeyecekti. Seçilen heyette ben yoktum. Adeta yıkıldım. Buraya kadar gelip, Saraybosna’ya girememek ve hayallerimdeki lideri, Aliya’yı görememek olacak şey değildi benim için.

İGMAN DAĞLARINDA ATEŞ ALTINDA KALMAK

Heyetten ayrılmaya ve tek başıma kuşatma altındaki Saraybosna’ya girmeye karar verdim. ‘Büyük tehlike var’ diye beni ikna etmeye çalışmaları boşuna oldu.

İgman dağlarından, gizli bir yoldan havalimanına ulaşıp, sonra gizli tünelden Saraybosna’ya girilebiliyordu. Ne dil biliyordum, ne yol. Travnik’te Türk mücahitler vardı. ‘Onlar zaman zaman gidiyor’ dediler. Gidip buldum. Ertesi günü hafif çatlak iki gençle, külüstür bir arabayla birlikte İgman dağlarına tırmanıyorduk.

Ormanlık arazide, dağların arasında bir yoldu. Gizli deniyordu ama Sırplar burayı da uzaktan kontrol ediyordu. Dağın ağaç olmayan çıplak bir kısmı vardı. 8 şeklinde yol kıvrılıyordu. Sağ taraf uçurum, sol taraf dağdı. Sırplar işte tam burada istediği aracı rahatlıkla vuruyordu. Bir hafta önce vurulan BM konvoyunun yanmış araçları uçurumun dibindeydi.

Gece karanlıkta, ışıkları söndürdük, motoru durdurduk ve o tehlikeli kısmı geçmeye başladık. Tam çıplak yolun ortasında yoğun bir makineli tüfek ateşi başladı. Genç mücahitler paniğe kapıldı ve araç solda kayaya çarpıp durdu. Panik halde ne yapacağımızı bilmiyorduk ve makineli tüfek sesi kesilmiyordu. Sonra karanlıktan çıkan bir el, şoförün olduğu kapıyı tuttu. Sakin olmamız için el işaretleri yaptı. Arabayı yeniden yola döndürdü. Tehlikeden kurtulduk. Genç bir Boşnak askeriydi. Hayatımızı kurtardı, hiç aklımdan çıkmadı.

ALİYA’NIN KAPISINDA, ALİYA'SIZ KALMAK

Saraybosna’nın tek can damarı ve dünya ile tek bağlantısı, havalimanı altından geçen gizli tüneldi. Boşnak mühendisler inşa etmişti. Kuşatma altındaki şehrin tüm ihtiyacı, 1.5-2 metre yükseklikte, 1-2 metre genişlikte bu tünelden sağlanıyordu. Oradan geçerken yaralıları, hastaları, çocukları gördüm. Tavukları, ekmekleri, yiyecekleri de. Aliya da bu tüneli kullanıyordu. Utanç vericiydi.

Hayatımda hiç savaş görmemiştim. Bomba sesi, tüfek sesi hiç duymamıştım. Korku, heyecan, merak ve öfke aynı anda beynime hücum ediyordu.

Türk gazetecileri buldum orada. İlk işim, hayatımda en çok görmek istediğim insanlardan biri olan ‘Bilge Kral’, Aliya’nın ofisine gitmek oldu. Kapısına vardım. Aliya şehirden ayrılmış, yurt dışına çıkmıştı. Yoktu. Kapıya çöktüm. Üzüntüden perişandım.

Beklemeye karar verdim. Gazetecilik hayatımın en acı tecrübelerini bu esnada yaşadım. Yanı başımda Pazaryeri katliamı oldu. Keskin nişancıların acımasız dünyasını gördüm. Savaş, ölüm, kan, gözyaşı ne demek, orada anladım. Hayatım o günden sonra başka türlü aktı.

15 gün bekledim ama Aliya gelemedi. Sırplar her yeri vuruyordu. Sonunda NATO ve ABD uçaklarının Sırp mevzilerini vurmasını çıplak gözle izledik.

BİLGE KRALLARA HASRETİZ

Savaşı son gören gazetecilerden biri olarak ama Aliya’yı göremeyen bahtsız bir genç olarak yine İgman dağlarından, yine tehlikeler atlatarak Türkiye’ye döndüm. Bir daha Aliya’yı görmek nasip olmadı.

Aliya kadar bize yakın başka bir lider var mıdır bilmiyorum. İslam dünyasının neredeyse tamamını dolaştım. Neredeyse tüm liderleriyle tanıştım. Bir Bilge Krallara ne kadar ihtiyacımız olduğunu her defasında bir kez daha anladım.

Gönlünde insanlığın ortak değerlerini, aklında İslam’ın tüm insanlık için verdiği ulvi mesajları taşıyan, savaşın ortasında bile adaletten, vicdandan, merhametten ve insanlıktan vazgeçmeyen Bilge Kral, Adil Kral, Merhametli Kral…

Şu anda İslam dünyasının tam ihtiyacı olan lider tipi budur. Bilgelikle donanmış, adalet kuşanmış ve ne olursa olsun insani ve İslami değerlerden vazgeçmemiş liderler…

Bosna’ya her gidişimde Aliya’nın sade, üstü açık mezarına giderim. Onu göremediğime, erkenden aramızdan ayrılmasına ve onun bilgeliğine ne kadar çok ihtiyacımız olduğuna yanarım, hayıflanırım ve ağlarım…

Saygınlık, kalite, seviye, hikmet, bilgelik ve bizden biri olmak… Vefatının 15. yılında Aliya’yı özlemek, işte bunları özlemektir benim için.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Kemal Öztürk Arşivi