Yusuf Kaplan

Yusuf Kaplan

Medine’den Medeniyet’e, İstiklâl’den İstikbal’e...

Medine’den Medeniyet’e, İstiklâl’den İstikbal’e...

Sahici bir medeniyet fikri, muhkem bir medeniyet tasavvuru geliştiremediğimiz sürece, istiklâlimize kavuşamaz, istikbale doğru emin adımlarla yol alamayız...

Bizde köklü, güçlü ve sahici bir medeniyet fikri yok; o yüzden hakikatin hayat bulacağı, hayat olacağı ve herkese hayat sunacağı bir Medine/şehir fikrimiz de yok.

İşte bu nedenle, dünyanın en güzel şehirleri, şiir şehirlerimizi katlediyoruz...

Oysa Medine fikri olmadan medeniyet mefkûresi geliştirilemez.

Medine fikri olmadan, Medine kurulmadan medeniyet yolculuğuna çıkılamaz, tam anlamıyla istiklale kavuşulamaz ve istikbale koşulamaz.

Medeniyet’le uygarlığı, medeniyet’le sivilizasyon’u; medine/şehir ile kent’i/city’yi aynı şeylermiş gibi düşündüğümüz sürece Medine fikrine, dolayısıyla medeniyet fikrine ulaşamayacağımızı da, dolayısıyla gerçek anlamda istiklâlimize kavuşamayacağımızı da iyi bilelim, derim.

Bugün 2014’te yayımlanan bir yazımı, gözden geçirerek, tam yerinde ve zamanında yeniden paylaşmak istiyorum sizlerle...

Özlü bir medine ve medeniyet, istiklâl ve istikbal manifestosu olarak okuyabilirsiniz...

MEKKE BULUNACAK, MEDİNE KURULACAK VE MEDENİYETE ULAŞILACAK...

“Beyaz atlar” kişneyecek... uzun, zorlu bir yürüyüşe çıkmaya hüküm giyilecek... hakikat medeniyeti yeşerecek, boy verecek... bütün insanlara ve varlığa hakikatli ve leziz meyveler armağan edecek...

Mekke’nin izini sürecek “beyaz atlar”... Mekke’yi bulacak ve Medine’yi kuracaklar...

Mekke bulunacak, Medine kurulacak ve medeniyete ulaşılacak...

Mekke bulunmadan Medine kurulamaz; Medine kurulmadan da medeniyete ulaşılamaz zira.

Özetle: Mekke’de tohum ekilecek, Medine’de tohumlar yeşerecek ve “medeniyet meyvesi”ni verecek...

HAKİKAT, EMANET VE MEDENİYET

Emaneti üstlendi insan: Kutlu hazine’yi ve kutsal vazife’yi...

Müslüman dediğin, zor zamanların adamıdır, zora taliptir, hayatı kolaylaştırmak için...

İşte hakikat medeniyeti, bütün karagünlerin, kapkaranlık günlerin, zor günlerin üstesinden gelebilecek zorlu yolculuklara çıkmaya hüküm giyebilen karagün dostu, zor zamanların insanı, yürek insanlarının ülkesidir.

Hakikat medeniyeti, ilke’lerinin izini süren; ilke’lerini ülkü’lere dönüştürme cehdi gösteren; ülkü’lerinin yer’ini bulması, “dil”ini kurması, konuşması, hakikat şarkısını bestelemesi ve nihayet hakikat ülke’sine kavuşması için beyaz atlara binen fikir, oluş ve varoluş çilesi çeken hakikat erlerinin eseridir.

MEKKE, RUH; MEDİNE, “BEDEN”; MEDENİYET, İNSAN’DIR

Mekke, ruh; Medine, bu ruhun “beden”i; medeniyet ise bu ruhla bedenin inşa ettiği “insan”dır.

Mekke, ribat; Medine irtibat; medeniyet ise hakikatle kurulan rabıta’dır.

Mekke, “derin geçmiş”; Medine direnen, dirilen ve dirilten şimdi; medeniyet ise güven veren gelecek”tir.

“Derin geçmiş”lerini yitirenlerin hâl’lerini kendi ellerine alabilmeleri de, istiklâllerine kavuşabilmeleri ve istikbal’e yürüyebilmeleri de muhaldir, ham hayalden ibarettir.

MEDİNE’LERİNİ YİTİRENLER, MEDENİYET’LERİNİ DE YİTİRİRLER

O hâlde, istiklâl, istikbal’in tohumu; istikbal’se istiklâl’in sonucudur.

Başka bir deyişle, Medine, medeniyet’in tohumu; medeniyet’se Mekke’den süt emen, ruh devşiren ve herkese medeniyet ruhu üfleyen Medine’nin çocuğudur.

İstikbal, varoluşsal istiklâl’de (Mekke’den devşirilen ruhun kurduğu Medine’de) gizlidir ve “istiklal”in / medine’nin kanatlarında yükselir.

İstiklâl’lerini yitirenler, istikballerini de yitirirler; “beyaz atlar”a binemezler ve uzun soluklu koşulara çıkmaya hüküm giyemezler.

İstiklâl’in şafağı, peygamberlerin kurdukları Medine’lerde atar.

İstikbal’in bayrağı ise peygamberlerin Medine’lerle kemâle erdirdikleri medeniyetlerde dalgalanır.

O yüzden, Medine’lerini yitirenler, medeniyetlerini de yitirmekten kurtulamazlar.

O yüzden, medeniyet çökmüşse, Medine’ler göçtüğü içindir.

Özetle, Mekke’den süt emmeden Medine kurulamaz; Medine kurulmadan da herkese ruh üfleyen medeniyete ulaşılmaz.

MEKKE’DE İSTİKLÂL RÜZGÂRI ESER, MEDİNE’DE İSTİKBAL RUHU YEŞERİR

İstiklâl, istikbalin habercisidir. İstiklâl, istikbale gebedir çünkü.

İstiklâl, istikbalin çocuğudur; istiklâl uğruna verilen yılmaz mücadelelerin doyumsuz sonucu.

İstikbal, insanı, miracına ulaştırmak için yorulmak nedir demeden koşan, koştukça coşan istiklâlin “beyaz atlar”ı burakların kanatlarında yükselir.

İstiklâl rüzgârlarının estirdiği hava, istikbale ruh üfler. Hâl’e hakikat aşısıyapar ve çocuğunu armağan eder istikbal’e.

Beyaz atlar kutlu buraklar, Mekke’yi “bulur”; Medine’yi kurar ve böylelikle medeniyete ulaştırırlar bizi.

MEKKE, TOPRAK; MEDİNE, TOHUM; MEDENİYET, MEYVE’DİR

Alemlere rahmet olarak gönderilen Efendimiz (sav), kendisini, “ilmin Medinesi” olarak tarif etmiştir. 

O yüzden, Medine’de, Mekke’den süt emen, ruh devşiren hakikat medeniyetinin tohumlarını ekmiştir.

Mekke toprak; Medine tohum; medeniyet ise, meyveye duran hakikat ağacıdır.

Mekke, hakikatin hayat bulduğu; Medine, hakikatin hayat olduğu; medeniyet ise, hakikatin herkese ve her şeye hayat sunduğu leziz meyveler veren “münbit yer”dir.

“Beyaz atlar”, kutlu buraklar, Mekke’de kişner, yola düşer... Medine’de küheylan’a dönüşür ve insanı medeniyete “götürür”.

İnsan, Mekke’de Hakk’a kul olarak gerçek istiklâl’inin tohumlarını eker ve putları yere serer: Medine’de ise, medeniyeti kuracak istikbal’in yapıtaşlarını döşer.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yusuf Kaplan Arşivi