Abdulkadir Özkan

Abdulkadir Özkan

Kızları okutmamak Cumhuriyet’e uygun düşüyor mu?

Kızları okutmamak Cumhuriyet’e uygun düşüyor mu?

Başlığa bakıp da bu da nereden çıktı demeyin. Saçmaladığımı hiç düşünmeyin. Anayasa Mahkemesi'nin iptal ettiği türban düzenlemesiyle ilgili gerekçeli kararında iki hususa vurgu yapılıyor. Bunlardan birisi bu düzenlemenin Cumhuriyet'in temel niteliklerine aykırı olduğu, ikincisi ise böyle bir düzenleme ile dinin siyasete alet edildiği görüşü. Bu gerekçelerin ardından insanın aklına "Başörtülü kızlar üniversitelere alınmamak suretiyle Cumhuriyetin temel niteliklerine uygun hale getirilmiş mi oluyor?" gibi bir soru geliyor. Elbette böyle bir düşünce doğru olamaz, hiç kimse de kızları okutmayarak Cumhuriyetin niteliklerine uygun hale getirileceğini ve Cumhuriyetin niteliklerinin korunduğunu ileri süremez. Düşünce açısından böyle olmakla birlikte başı örtülü kızlarımızın üniversitelerde okumasını sağlayacak yasal düzenlemenin Anayasa Mahkemesi tarafından Cumhuriyetin temel niteliklerini korumak adına iptal edilmiş olması böyle bir sonucu ortaya çıkartıyor. Yani kızlarımızı okutarak değil, okutmayarak Cumhuriyetin nitelikleri korunmaya çalışılmış oluyor. Yanlış mı anlıyorum gerekçeli kararı... Ne dersiniz?

Nedense bazılarının aklına olaya inanç özgürlüğü ve bu özgürlüğün korunması açısından bakmak gelmiyor. Ya da geliyor da işlerine gelmiyor. Nedense bu ülkede insanların inançlarını inandıkları gibi yaşamalarına izin verilmiyor, ille de benim inandığım gibi inanacak, benim yaşadığım gibi yaşayacaksın dayatması yaygın ve bu dayatma bir de demokrasi veCumhuriyetin korunması adına yapılıyor.

Bu tür gerekçeler Cumhuriyetin temel ilkelerini korumaktan çok bazılarının kendi anlayışlarını hakim kılma anlayışından kaynaklanıyor. Herkes bilir ki kızlarımızın başlarını örtmesi kesinlikle Cumhuriyetin temel niteliklerine aykırı olmadığı gibi Cumhuriyet için bir tehlike de oluşturmaz, oluşturmuyor. Gerçek böyle ise sadece okullarda değil, tüm yurt sathında tüm baş örtülüler tehlike oluşturuyor demektir. Elbette bu çelişki devam ettiği sürece toplumda ayrılıkların giderilmesi, biz-siz ayrışmasının engellenmesi mümkün olmaz. Çünkü bu tür uygulamalarla toplumun bazı vatandaşları kendilerini ülkelerinde yabancı gibi görmeye itiliyor. Yabancı ülkelerde yasaklanmayan başörtüleri kendi ülkelerinde yasaklanıyorsa bunun Cumhuriyetin ilkeleri ile izahı inandırıcı olmaz. Elbette Anayasa Mahkemesi en yüksek yargı organıdır. Ama, böyle olması her aldığı kararın, her yazılan gerekçenin toplum vicdanına uygun düştüğü anlamına gelmez.

Bu arada Anayasa Mahkemesi'nin gerekçeli kararını Meclis'in yetkilerini tırpanladığı şeklinde yorumlayan gazeteler de var. Elbette bu yaklaşım yanlış değildir. Anayasa Mahkemesi'nin zaman zaman kanun koyucu gibi davrandığı biliniyor. Geçmişte bu yöndeki eleştirilerimizi köşemizde dile getirmeye çalıştık. Yüksek Mahkeme'nin kanun koyucu gibi hareket etmesinin millet egemenliğine müdahale anlamına geldiği de çok tartışıldı. Bunun için de sık sık en kısa zamanda yeni bir sivil anayasa yapılması ve milletimizin darbe anayasasından kurtarılması gerektiğini biz de ifade ettik, pek çok kişi de dile getirdi. Ama ne oldu? İktidar partisi yeni anayasa çalışmalarını şöyle bir gündeme getirdi ve bazı tepkiler üzerine her kesimle mutabakat arayışına(!) girdi. Halbuki bir toplumun tüm kesimleri ile mutabakat sağlamak hiçbir zaman mümkün olmaz. Böyle olunca da hiçbir zaman yeni Anayasa yapılamayacağı gibi yasal düzenlemeye de gidilemez. Bunu şunun için söylüyorum. Anayasa Mahkemesi'nin Meclis'in yetkilerini tırpanladığından gerçekten iktidar şikayetçi ise bunun yolu yeni bir anayasa yapılmasıdır ve bunu yapmak için de ille de her kesimin mutabakatını aramaya gerek yoktur. Önemli olan toplumda her ferdin temel hak ve hürriyetlerinin teminat altına alınmasıdır. Artık temel insan hak ve hürriyetlerinin neler olduğunun ne tartışmasına ne de yeniden tespitine ihtiyaç vardır.
Temel insan haklarından birisi de inanç özgürlüğüdür. İnanç özgürlüğü deyince de herkesin inancında serbest, inancını öğrenme ve öğretme hakkına sahip olması, inancını inandığı gibi yaşabilmesi akla gelir. İnanç özgürlüğünün bulunduğu bir ülkede devlet inançların sınırlarını çizme hakkına sahip değildir. Bu tamamen kişinin vicdanı ve tercihleri ile ortaya çıkar. Hele hele Cumhuriyetin niteliklerini koruma adına insanların okuma haklarının da ellerinden alınması gibi bir durum ortaya çıkıyorsa bu noktada Cumhuriyeti korumak adına insanların inanç ve okuma haklarına müdahele edilmesi ister istemez "Hangi Cumhuriyeti koruyorsunuz ?" sorusunu akla getirir.. Çünkü, demokratik bir Cumhuriyette hak ve hürriyetlerin iptali söz konusu olamaz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdulkadir Özkan Arşivi