Kemal Belgin

Kemal Belgin

Bu bir sürpriz değildir!

Bu bir sürpriz değildir!

BİR ülke bir ittifakın hem üyesi olup hem de o ittifakın düşmanı olabilir mi? Bu soruya normal olarak verilmesi gereken cevap, ‘olamaz’ olmalı ama gerçek böyle değil. NATO tatbikatı sırasında yaşanan saygısızlığın ardından ortaya çıkan tepkiler öyle bir noktaya geldi ki bu tepkiler medyada, “NATO’nun ‘yeni düşmanı’ Türkiye ” başlığı altında yer aldı. Bu tür değerlendirmelerin sergilenen terbiyesizlik karşısında yanlış değildi. Sadece, NATO’nun Türkiye’yi düşman olarak görüyor oluşunun geç farkına varılmışlığının ifadesiydi. Çünkü, anlayanlar için 31 Mart 1991’de Varşova Paktı’nın sona ermesi ile birlikte NATO varlığını koruyabilmek için komünizmin yerine ikame edebileceği yeni bir düşmana ihtiyaç duydu ve bu ihtiyaçİngiltere ’nin eski başkanlarından Margaret Thatcher’in teklifi ile İslam ve Müslümanlar olarak belirlenip karşılandı. Hâlbuki Varşova Paktı’nın dağılmasının ardından NATO’nun feshedilmesi gerekirdi.

Olaylar geriye dönük araştırıldığı ve hatırlandığında görülür ki komünizmin iflası ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından başta ABD olmak üzere NATO üyesi ülkeler ve kurum olarak NATO’nun doğrudan düşmanı İslam dünyası olmuştur. Müslüman ülkeler işgal edilmiş, yönetimlerine el konulmuş, işgal edilmeyenler ise darbeler yoluyla kontrol altına alınmış, alınmaya çalışılmıştır. Kısaca son 30 yıldır İslam dünyasında oluk oluk kan akmakta ama NATO hiçbir müdahalede bulunmamaktadır. Çünkü belirlenin yeni strateji gereği İslam dünyasının kontrol altına alınması, sömürülmesi esas hedef haline gelmiştir.

Hatırlanacağı gibi NATO 4 Nisan 1949’da 12 ülke tarafından kurulmuş, Türkiye de bu ittifaka Yunanistan ile birlikte 18 Şubat 1952’de katılmıştır. NATO’ya üye olabilmek için Türkiye’nin Kore’ye asker gönderdiği de belirtilmektedir. NATO’ya 1955’de Batı Almanya , 1982’de İspanya, Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından 1999’da Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Polonya katılmıştır. Sovyetler Birliği’nin dağılması ile bağımsızlığını kazanan ülkelerin NATO üyesi olmaları ile bugün üye sayısı 28’dir.

Varşova Paktı ise 14 Mayıs 1955’te 8 Sosyalist ülke tarafından kurulmuştur. Varşova Paktı’nın kuruluş tarihi Batı Almanya’nın 9 Mayıs 1955’te NATO’ya üye olmasının ardından gerçekleşmiştir. Yani Varşova Paktı NATO’ya karşı oluşturulmuş bir savunma paktıdır.

Varşova Paktı’nın dağılması da Batı ve Doğu Almanya’nın birleşmesinin ardından olmuştur. Denebilir ki, Batı Almanya’nın NATO üyeliği Varşova Paktı’nın ortaya çıkmasına, Doğu Almanya’nın Batı Almanya ile birleşmesi de Varşova Paktı’nın dağılmasına yol açmıştır.

Netice itibariyle iki kutuplu dünyanın sona ermesi ile Varşova Paktı lağvedilmiş ama NATO, üye sayısını artırarak varlığının korumuştur. Hem de yeni düşman olarak İslam ve Müslümanları belirleyerek. Bu ittifakın Türkiye gibi bir Müslüman ülke üyesi de olduğu halde yeni düşmanı İslam olarak belirlemekte bir sakınca görülmemiş, işin acı tarafı bu ülkeyi yönetenler de bundan hiç rahatsız olmamış, NATO’ya üyeliklerini gözden geçirmeye gerek duymamışlardır. Bugün gelinen noktada yapılan açıklamalarda ‘NATO’nun yeni düşmanı Türkiye’ söylemleri ya gerçeği bilmemek ya da bilmezden gelmektir. Çünkü Varşova Paktı’nın dağılmasının ardından NATO’nun yeni düşman olarak Müslümanları belirlemiş olması aynı zamanda Türkiye’nin de düşman olarak belirlendiği anlamına geliyordu. Kendimizi kandırmanın sonucu uzun yıllar düşmanlarımızı dost olarak görmek ve ilan etmemize yol açmıştır. Dileriz bundan sonra da yeniden NATO’yu müttefik ve Türkiye dostu ilan etmeyiz, etmezler.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Kemal Belgin Arşivi