İbrahim Tenekeci

İbrahim Tenekeci

Ben, Öteki ve Ötesi

Ben, Öteki ve Ötesi

“Tarihi, geçmişte yaşanmış olayları öğrenmek için değil, bugünümüzü anlamlandırmak ve geleceğimize şekil vermek için okuruz.” (Sayfa 454) Yaşadığımız günlerin ve olayların neye karşılık geldiğini görmek istiyorsak, okuyacağımız ilk eserlerden biri Ben, Öteki ve Ötesi olmalıdır. (İnsan Yayınları, 2016.)

Emek mahsulü bu eser, İslâm âlemi ile batı dünyası arasında yaşanan tarihî münasebeti ve mücadeleyi anlatıyor. İslâmiyetin ilk yıllarından modern zamanlara kadar. Haçlı Seferlerinden Avrupa sömürgeciliğine uzanan dönem, kitabın ana gövdesini oluşturuyor.

İbrahim Kalın, Endülüs’te yaşanan o büyük trajediyi de Haçlı Seferlerinin bir parçası olarak görür. (Sayfa 88) Mesela Suriye’nin Maara beldesinde ne yaşanmışsa, Endülüs’ün birçok şehrinde de aynısı olmuştur.

İbrahim Kalın’ın Endülüs’e olan kuvvetli ilgisini doksanlı yılların ortalarından itibaren biliyorum. Daha o yıllarda ve yaşlarda, Endülüs faciasıyla ilgili geniş hacimli makaleler yazmış, yayınlamıştı. Özgün metinlerdi bunlar. Dolayısıyla, kitabın çıkış noktasını Endülüs oluşturuyor diyebilirim. Bu bölümü adeta ibret vesikası olarak okudum ve okumalıyız.

Asli kaynaklardan sistemli okumalar yapmak, bilgiyi kayıt altına almak, öğrendiklerimizi fikirle ve üslupla buluşturmak, yüksek kültür ister. Sadece dikkat yetmez, rikkat de gerektirir. İbrahim Kalın’ın eser boyunca bunu hakkıyla yaptığına şahitlik ediyoruz.

Ben, Öteki ve Ötesi, on dört asırlık tecrübemizi gözler önüne seriyor. Tecrübe elbette üzücü ve yorucu bir şeydir. Kitapta sanki dünü değil, bugünü okuyoruz.

İslâm âlemi, birbirine paralel gelişen Haçlı ve Moğol acımasızlığına maruz kaldığında, zaten parçalanmış vaziyette idi. “Siyasî dağınıklık ve iç ihtilaflar” (92) hüküm sürüyordu. Sekiz asır sonra aynı tabloyu maalesef tekrar yaşıyoruz. Buna karşılık, İslâm tarihinin her döneminde, dar kapsamlı ve kısa süreli ittifaklar bile ciddi sonuçlar doğurmuştur. Kudüs’ün Haçlı işgalinden kurtarılması gibi önemli başarılar elde edilmiştir.

İbrahim Kalın, Kudüs şehrine tüm kalbiyle eğiliyor. Çünkü Kudüs, birlik içindeyken neler yapabileceğimizin ve dağınıkken neleri kaybedeceğimizin en dokunaklı örneğidir. Dirayetli kumandan Salâheddîn Eyyûbî’nin Kral Richard’a yazdığı mektupta geçen şu cümleler hem ümit hem ibret veriyor: “Buralar her zaman bizim vatanımız oldu. Sizin işgaliniz ise geçicidir. Müslümanlar zaafa düştüğü için buraları ele geçirdiniz.” (Sayfa 99)

İSLAM SÖZ KONUSU OLUNCA

Beş yüz seksen altı sayfalık bu hacimli eser, bir köşe yazısının sınırlarını fazlasıyla aşıyor. Karşılıklı yazışmalar, temaslar, etkiler, savaşlar, büyük ve küçük bazı bireysel hikâyeler.

İbrahim Kalın, batı dünyasını ve fikriyatını tanıtan değil, tanıyan bir isim. Eserin önemi de buradan doğuyor.

Avrupa aklının İslâmiyet karşısındaki duruşunun ilk günden bu yana neredeyse hiç değişmediğini görüyoruz. “İslâm söz konusu olduğunda, Voltaire’in akılcılığından, hümanizminden, hoşgörüsünden pek bir iz kalmaz.” (Sayfa 254) Don Kişot romanıyla tanıdığımız Cervantes’in Müslümanlarla ilgili yazdıkları inanılmazdır. (185, 186) İslâm muhibbi olarak bildiğimiz Goethe’nin Türklerle ilgili tavrı da böyledir ve bir hayli keskindir. (264) Batı insanını anlatan önemli bir işaret daha: “Eğitim ve kültür seviyesi yükseldikçe, ön yargılar derinleşmekte, şeytanlaştırma eğilimi güç kazanmaktadır.”

Günümüzde de sık kullanılan bir argümanın izlerine tarih boyunca sürekli rastlıyoruz. Papa İkinci Pius’un Fatih’e gönderdiği rivayet edilen meşhur mektubundan bir cümle: “İslâm şeriatına tabi iken başarılı olman mümkün değil.” (Sayfa 202) Hristiyan batı dünyasında, Müslümanların felsefeden astronomiye kadar olan evrensel başarılarını İslâm’a rağmen açıklama çabası vardır. (252) Bu çaba her daim taze kalmıştır.

Ben, Öteki ve Ötesi’nin hayatî bölümlerinden biri de Avrupa merkezli sömürgeciliğin gelişmesi ve İslâm coğrafyasındaki yıkıcı sonuçlarıdır. Kitapta birçok sarsıcı örneği bulmamız mümkün.

“Coğrafî ve siyasî işgalleri kısa sürede kültür emperyalizmi izleyecektir.” (287) Bu da “yeni gerilim ve çatışma alanlarının ortaya çıkmasına neden olmuştur.” (288) Ülkemizden örnek verirsek; batı yanlıları ile yerli ve millî olanlar gibi.

İbrahim Kalın’ın ısrarla altını çizdiği bir çelişkiyi de buraya alalım: Yirminci yüzyıldaki pek çok bağımsızlık savaşının ardından Batılılaşmanın resmî devlet politikası haline gelmesi. Oysa istiklâl mücadeleleri batılı güçlere karşı verilmişti.

Kitaptaki birçok bilgiyi, anekdotu günümüze uyarlayabiliyoruz. Misal: “İslâm ülkelerine hâkim olmak için kendi aralarında yoğun bir güç mücadelesi veren Avrupalılar, kendilerini İslâm muhibbi ve Müslüman dostu göstermek için ilginç yöntemler uyguladılar.” (289) Anlamlı ve üzücü olan şudur ki, bu yöntemi, onca yaşanmışlığa rağmen hâlâ üstümüzde uygulayabiliyorlar.

HAFIZAMIZ TAZELENİYOR

İbrahim Kalın, İslâm - Batı ilişkilerine oldukça geniş bir pencereden bakıyor. Cem Sultan vakasından İnebahtı deniz savaşına, Sicilya’daki İslâm varlığından Amerika kıtasının keşfine kadar sayısız olayı kitabına alıyor. Mesela bunu bilmeyen olabilir: “Kolomb’un, döneminin Müslüman denizci ve haritacılarından azamî derecede istifade ettiği ve ekibine birkaç Müslüman’ı aldığı bilinmektedir.” (146) İşin esası: “Müslümanların tıp, astronomi, matematik ve coğrafya gibi bilimlerde ortaya koyduğu birikim, Ortaçağ Avrupa düşüncesine doğrudan etki yapmış ve yeni imkânların ortaya çıkmasını sağlamıştır.” (136)

Bu muazzam kazançlara rağmen, Avrupa’nın Müslümanlara bakışı pek değişmemiştir. Onların gözüyle: “Müslümanlar ile Hristiyanlar arasındaki her savaş, iki milletin yahut ordunun değil, mutlak iki ile mutlak kötünün, aydınlık ile karanlığın karşı karşıya gelmesidir.” (116)

Dün ‘barbar’ nitelendirmesiyle karşı karşıya kalan Müslümanlar, bugün ‘terör’ üzerinden sindirilmek, hatta terbiye edilmek istenmektedir. Ben, Öteki ve Ötesi’nin daha ilk sayfalarında durumun vahametini anlıyoruz: “Soğuk savaşın ardından İslâm, giderek bir güvenlik sorunu olarak kurgulanmış ve ‘İslâm tehdidi’ uluslararası ilişkilerden göçmen yasalarına kadar her alanda kullanılan elverişli bir siyaset aracı haline gelmiştir.” (15) Ayrıca müdahale aracı.

Ben, Öteki ve Ötesi, hem tehdide karşı dikkatli olmamızı öneren, hem de teklif getiren bir eser. Yazar, olaylara belli bir mesafeden ışık tutmuyor, aydınlığın kendisi oluyor. Kitap bittikten sonra hafızamız tazeleniyor.

Kitapla ve konuyla ilgili notlarımızı fazla kullanamadık. Artık bir yazı daha şart oldu. Ötesi ne anlama gelir, teklif nedir, bunları da cumartesi günü yazalım inşallah.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İbrahim Tenekeci Arşivi