Yusuf Kaplan

Yusuf Kaplan

Buruk Beyrut izlenimleri...

Buruk Beyrut izlenimleri...

Doktor arkadaşlar, “kafana bir şey takmayacaksın” demişlerdi hastanedeyken... Ben de onlara, “dünya, büyük bir ontolojik felâketin eşliğinden geçerken, İslâm dünyası, tarihinin en ağır sorunlarıyla canhıraş boğuşurken bana, ‘kafana bir şey takmayacaksın’ demeniz, 'ölmemi istemeniz' demektir" diye karşılık vermiştim.

Hastalığım düzelmeye başlayınca yollara düştük yine mecburen. Burada Medipol Hastaneleri'nin Yönetim Kurulu Başkanı Fahrettin Hoca’ya, özenli tedavi gayretleri için doktor arkadaşlara, sağlık ekibineve dualarınız için siz değerli okuyucularıma bir kez daha yürekten teşekkür etmek isterim.

YOLLAR BİZİ BEKLER...

Hastalığım düzelmeye başlayınca yollara düştük yine mecburen.

Önce soluğu İHH’dan Osman Atalay kardeşimle Makedonya’da aldık. Üsküp’te ve Tetova/Kalkandelen’de üç gün süren yoğun proğramlar yaptık. Makedonya’daki kardeşlerimizin sorunlarını yerinde gözlemledik.

Sonra geçtiğimiz hafta sonu Sadakaşı Derneği’nin yetenekli başkanı Kemal Güldal ve gönüldaşı Fatih Boldan kardeşlerimin girişimiyle bir grup milletvekili, STK yöneticisi, televizyoncu ve yazar arkadaşla Lübnan’a uzandık. 

Lübnan’da Sabra ve Şatilla, Burj el-Barajne kamplarını ziyaret ettik.

Burj el-Barajne’de El-Aksa Okulu’nun açılışını yaptık. Ayrıca Kahire Kitap Fuarı’nda sonra Arap dünyasının en büyük kitap fuarı olan Beyrut Kitap Fuarı’nda bir konferans verdim.

Hafta içinde de Sakarya Üniversitesi’nde Yedi Hilal Derneği’nin ve Edirne’de Trakya Üniversitesi’nde Mimar Sinan Vakfı’nın düzenlediği iki verimli konferans gerçekleştirdik. Sakarya ve Edirne izlenimlerimi yarınki yazıda sizlerle paylaşacağım. Bugün Beyrut izlenimlerimi paylaşmak istiyorum sizlerle...

BEYRUT’UN HÜZNÜNE ORTAK OLMAK...

Beyrut’a gerçekleştirdiğim üçüncü ziyaret bu. 2006 ve 2013 yıllarında da ziyaret etmiştim Beyrut’u. Bu kez çok hüzünlü, tedirgin ve şaşkın gördüm Arap dünyasının incisi güzelim Beyrut’u.

Beyrut, 19. Yüzyıl'da Osmanlı’nın silbaştan inşa ettiği, sonra elimizden gidince, Fransızlar'ın tecavüzüne uğrayan, bugün kelimenin tam anlamıyla gavurlaştırılan ve bu kez Amerikan, Yahudi, İngiliz ve Fransız kapitalistlerinin tecavüzüne uğrayan acılı bir şehir.

Refik Hariri, Türkiye’nin yeniden gelişi, medeniyet coğrafyasına açılışıyla birlikte, Beyrut’u, Osmanlı kimliği üzerinden silbaştan inşa etti ve bunun bedelini canıyla ödedi!

Lübnan, tampon bir ülke bölgede. Lübnan’ı kontrol eden Arabistan Yarımadası’nı kontrol eder.

O yüzden gönül coğrafyamıza, yaşadığı köklü sorunlara, emperyalistlerin ve fitne-fesatçıların tecavüzlerine daha fazla sessiz kalamayız.

İşte bu nedenle Lübnan’a kol kanat germek, her tür desteği vermek boynumuzun borcu. Sokaklarda gördüğümüz, konuştuğumuz Lübnanlı kardeşlerimiz, “Türkiye!” diyor, ardından, “Erdogan!” diyor ve zafer işareti yapıyor!

Balkanlar’dan Afrika’nın içlerine, Asya’nın en ücra köşelerine kadar aynı manzarayla karşılaşınca, insan, sırtındaki yükün biraz daha arttığını hissediyor ama hasbelkader karınca kararınca da olsa yükümlülüğünü yerine getirme kaygısıyla hareket edince, hafifliyor...

Burj el-Barajne kamplarında 1 km’de 40 bin insanın tıkış tıkış yaşadığı bir yerde, üstelik de Kudüs’ün ABD tarafından İsrail’in başkenti ilan edildiği günlerde, Sadakataşı Derneği’nin öncülüğünde El-Aksa adını taşıyan birinci sınıf kalitede bir okul açmamız, bizim de, mazlum kardeşlerimizin de yüreğine su serpmeye, kardeşliğimizi de, zorbalara öfkekimizi de büyütmeye yetiyor...

FARS YAYILMACILIĞINA DİKKAT!

Gelgelelim, özelde Beyrut’un, genelde Lübnan’ın, bir de Şiî zulmüne maruz kalması ve İran’ın Arap Yarımadası’na yerleşmesini sağlayan bir 'karargâh’a dönüşmesi, hüznümüzü bir kat daha artırıyor...

Düşünsenize... Sabra ve Şatilla’da bir tane Şiî yoktu önceden, şimdi İran resmen işgal etmiş Sabra ve Şatilla’yı...

Suudi Arabistan, Mısır ve diğer Körfez ülkeleri İsrail’e ve emperyalistlere bölgenin kaynaklarını ve geleceğini peşkeş çekerken, İran Fars yayılmacılığında sınır tanımıyor... 

Batılılar, İran’ın önünü alabildiğine açıyor...

En son ve somut örneği şu bunun: Başbakan Yıldırım, İngiltere’ye ziyaret yapıyor... Putin, Arap dünyasına açılıyor ve Türkiye’ye geliyor... Tam bu sırada, İngiltere, Dışişleri Bakanı’nı İran’a gönderiyor!

Lübnan’da görüştüğümüz Müslüman liderler de, bu durumun kaygı verici olduğuna dikkat çekiyorlar...

Böyle giderse, önümüzdeki 50 yılda, İran, Arap dünyasını kontrol edecek... 

Çok sinsi bir strateji devrede burada. Asıl Şiî-Sünnî çatışması -Allah korusun- işte o zaman patlak verecek! İslâm dünyası tam ortadan ikiye parçalanacak... Şunu bilin ki, kıyamet asıl o zaman kopacak mazlum İslam dünyası için.

O yüzden İran’ın tabiî sınırlarına çekilmesi, Fars imparatorluğu hayallerini unutması, onun için de durdurulması gerekiyor.

Bunu İran’ı Batılıların kucağına iterek değil, birlikte hareket edecek zekice stratejiler geliştirerek yapabiliriz.

Ehl-i Sünnet Omurga’nın çökertilmesi derken kastettiğim yakıcı mesele bu aslında.

Burada mezhepçilik yapmıyorum. Böylesine zorlu bir zaman diliminde, mezhepçilik yapmaktan Allah’a sığınırım. Yapmaya çalıştığım şey, bizi nasıl bir felâketin eşiğine sürüklediklerine dikkat çekmek ve basireti, teyakkuzu elden bırakmamak.

BEYRUT’TA UNUTULMAZ ÂNLAR VE ANILAR...

Beyrut izlenimlerimi biraz güzel haberlerle bitireyim.

Beyrut’ta unutulmaz anlar yaşadık, unutulması zor anılar biriktirdik...

Beyrut, sürgün yeri...

Beyrut’ta Sultan Abdülmecid’in torunlarından Yavuz Alphan Osmansoy’la, Sultan Abdülaziz’in torunlarından 

Alp Osmansoy’u ziyaret ettik.

Yavuz Alphan Osmansoy’un dedesi Plevne gazisi Kâzım Paşa. Babası Hicaz Demiryolu projesinin genel müdürü... 

“Türkiye her yerde umut olarak görülüyor. Türkiye toparlanmalı diye dua ediyor” diyor, 1928 doğumlu Yavuz Alphan Osmansoy.

1931 doğumlu Alp Osmansoy’sa, “sizi görünce içim ışıdı. Dünya Türkiye’yi bekliyor, Türkiye’ye selâmlarımızı ve özlemlerimizi iletiniz,” diyor.

Son olarak, Beyrut Kitap Fuarı’nda bir konferans verdim. Konferans ilgiyle dinlendi.

Yunus Emre’nin parlak Beyrut temsilcisi Reha Ermumcu ve Zaher Sultan kardeşime yürekten teşekkürler.

Gözden ırak olan gönülden de ırak olur.

Medeniyet coğrafyamızı yalnız bırakamayız.

Türkiye, tarihî yükümlülüğünü yerine getirmeli.

Yoksa bu yükümlülüğün yüklediği yükün altında kalırız. 

Yükümlülüğümüzü hakkıyla yerine getirirsek, geleceğin tarihini, medeniyet coğrafyamızdaki kardeşlerimizle birlikte biz yaparız yeniden Allah’ın izni ve keremiyle...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yusuf Kaplan Arşivi