Cemal Nar

Cemal Nar

Lütfen Şımarmayınız

Lütfen Şımarmayınız

Aklıma gelenle ne derece örtüşecek diye Türk Dil Kurumu sözlüğüne “şımarmak” yazdım, şu tarif çıktı:

“Kendisine gösterilen sevgi ve saygıdan veya verilen değerden yüreklenerek yersiz ve aşırı davranışlarda bulunmak”.

“Aynen öyle!” diyerek beğendim bu tanımı.

Şımarıklık, saygının ve sevginin istismarından başka nedir ki?

Ben hayatımda böyle çok şımarık insan ile karşılaştım. Önce çok sevdim, saydım. Sonra da doydum arkadaş. Hem de iyice doydum. Şimdi öyle birisini yanımda ansalar, “Allah selamet versin” diyorum, o kadar.

Azıcık sevsen, maymun gibi üstüne atlar, başına zıplar. Ne haddini bilir, ne sınır tanır, ne saygısı kalır! Derken bir de seninle dalga geçmeye, alaya ve aşağılamaya, istihza ve istiskale kalkmaz mı?

Bir insanın önce kendisine saygısı olması lazım. Sonra emeğe saygısı olması gerekir. Elinde çekiç olanın, her şeyi çivi zannediyor olması ne kadar ayıptır! Bu ne şımarıklık böyle?

Yok öyle şey arkadaş! Seviliyorsan, kıymetini bil, sevildiğin yerde dur, sevildiğin gibi davranmaya devam et. Etrafına edepli ol. Kıymet bil, değer ver. Bütün kerameti kendinden bilme. Ağaç dalıyla gürlermiş. Hiç mi duymadın?

Ha, bir de şu var; sen insansın, gemi yelkeni değil. Her rüzgarı bağrına çekerek yön değiştirip durma. Okyanusta fırıldak gibi dönenler hangi menzile ererler? İnsana istikamet yakışır. Evvelki yazımızda yazmıştık; yuvarlanan taş, yosun tutmaz.

Eskiler buna “eyyamcı” derlerdi. “Eyyam dümbeleği” de böyle bir şey olsa gerek. Sen dümbelek gibi ses çıkarırsan, aptal da çalar, ahmak da, enayi de. Artık istesen de kendin olamazsın. Yazık değil mi kardeşim emeklerine, emeklerimize?

Evet, yazık. Gel insaf et, bizi de sizi de yorma, yok etme. Kimsenin tarlası tekerlekli değildir. Yok öyle yağmur nereye yağıyorsa, tarlayı oraya götürmek. Sen akıllısın da alem sersem mi yani?

Atalar, “Zekâsını farkeden için en büyük zaaf, şımarmasıdır” demişler. Bu zamana kadar araya gitmiş atasözü gördünüz mü hiç? İnsan bezerse o keskin zekan da para etmez. “Zekan batsın” der, seni terk eder gider. Kendini bulunmaz Bursa kumaşı sanma. Hiç kimse vazgeçilmez değildir.

İnsanı sevdiren ahlaktır, ne para, ne unvan, ne de şan! Şımarma kardeşim! Ortak eseri kendinden bilme. Eskiler “ameli görmeyi” ayıp bilirlerdi. Ameli görmek ve şımarmak, minnet ederek, başa kakarak eziyet getirir. Böylece yaptığını yiyip bitirmekle kalmaz, bir de suç işler, cezaya layık olur.

“İktidar olma hırsı, maneviyatı öldürür” demişler. “Dünya sevgisi her kötülüğün sebebidir.” demişler. Hubb-u cah, hubb-u riyaset, eskiden “baş olma hastalığının” adı idi. “Rü’yetü’l Gayr” diye bir kötü huy vardır. “Kendini ele sevdirme hastalığına” yakalanan insan her perişanlığa, her rezalet ve kepazeliğe namzet demektir.  En hafifi, riya ve süm’aya batmaktır. Hiç farkında olmaz ahmak, oysa arkasını dönse âlem kendisine gülmektedir.

Şimdi adına “vizyon” diyorlarmış. “Ufuk” demekmiş yani. Bunu da belgelendiriyorlarmış: “Çıtayı yüksek tutmak” diyerek. “Büyük düşünmek” diyerek. Yalan değilse yanlış diyorlar. Daha doğrusu bu sözleri yanlışa kurban ediyorlar. Sen bilgili, kültürlü bir adama “himmeti âlî tutmak ne demektir?” diye bir sor bakalım, sana neler anlatacaktır. Hiç hırsla bir alakasını göremeyeceksin o anlattıklarının.

Ha, şunu da hatırlatalım; “Bilgelik, emekleyerek gelişir”. “Ucuz etin yahnisi olmaz”. Öyleyse, eğer bir şeyler olmak istiyorsan, paçaları sıvazlayarak işe girişeceksin. Emek vereceksin, yatırım yapacaksın, risk alacaksın. Hangi bir zavallıların sırtında taşınacaksın? El kesesinden ağalık olmaz. Ele güvenilerek gerdeğe girilmez. Sonunda “kabağı yiyen gitsin” diyerek küsmeyi bahane etsen bile kimse yemez.

“Afaki meselelerde “sahil” yoktur” denilmiş. Konuş konuşabildiğin kadar. Bir işine gelen duyar ve dillendirir bir yere kadar. Ya sonra?

Sonrası bir “hiç”tir. Nice roman yazanlar var, hangisi kral olmuş?

Bir önceki yazımızda belirtmiştik, yine hatırlatalım:

“Olacak iş var, olmayacak iş var. Suyu yokuşa sürmenin anlamı yok. Milleti germenin, huzuru bozmanın, birliği bölmenin, gücü dağıtmanın gereği yoktur. Düşmanın ekmeğine yağ sürmek koca koca adamlara yakışır mı?

Taş, yerinde ağırdır. Atalar ne güzel söylemiş: “Yuvarlanan taş yosun tutmaz”. Herkes yerini bilsin, haddini bilsin, olmayacak işlerle kendini de milletini de boşuna yormasın.”

Aman iş yapan ve sevgimizi, saygımızı kazananlar, lütfen şımarmayınız!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cemal Nar Arşivi