Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Sert mi yazıyorum!

Sert mi yazıyorum!

Eskiden beri tanıdığım birileri özellikle FETÖ konusunda eleştirilerimin çok sert olduğunu düşünüyor.. Zaten kimi eleştirsem onlar da kendilerine yönelik eleştirileri sert bulurken, başkalarına yönelik eleştirilerim konusunda bir şey söylemiyorlar. Kendilerine dokunmayayım da, kime ne dersem diyeyim, umurlarında değil.. Bu eleştirilere hak verenler ise “az bile yazdığım” konusunda hemfikirler.. 

Ben kendi yolumda yürüyorum. Hakaret yok. İftira da.. Bizimkileri eleştirirken “Biz” diye eleştirmeye çalışıyorum.. “İnni küntü minezzalimiyn” diyorum, Hz. Salih’i örnek olarak, “Biz zalimlerden olduk” diyorum.. Tevbe’den önce ikrar gelir. Eğer günah işlediğinizi, yanlış yaptığınızı düşünmüyorsanız niye tevbe ediyorsunuz ki.

Kendimizi eleştirmek ne kadar zor geliyor. Başkalarının gözünde çöp arayanlar, kendi gözlerindeki merteği niye görmek istemezler ki!

Bakara 44’de ne deniyor: “Siz Kitab’ı okuyup durduğunuz hâlde, kendinizi unutup başkalarına iyiliği mi emrediyorsunuz? (Yaptığınızın çirkinliğini) anlamıyor musunuz?”

Eleştirdiğim bizimkilerden hangisi FETÖ ile ilgili bu güne kadar bildikleri konusunda yargıya ya da kamuoyuna bir açıklamada bulundular mı? Lanetlesinler demiyorum, bildiklerinizi, yaşadıklarınızı bir anlatsanız! Kimler geldi-gitti, kim ne dedi, kime ne dediniz!

Unutmayın yapmadıklarınız, söylemediklerinizden, gizlediklerinizden de hesaba çekileceksiniz.. Hani “kızımız Fatıma da olsa” diyecektik..

Sonuçta laf ile aleme nizam vermek kolay, el alame akıl vermek, şecaat arzetmek güzel de, iş başa düşünce dizlerimiz titriyor.. Hani derler ye “Laf ile verirler aleme binlerce nizamat, bin seyyie bulunur hanelerinde”.

Eskiden onlarla olup şimdi ayrıldığını söyleyenlere soruyorum, dün beraber olduğunuz ve bugün de yoluna devam edenlerden bildiğiniz kim var, sizin üstünüzde, altınızda ve yanınızdakilerden. Ses yok. Eee, ben size nasıl güveneyim..

Kimleri gönderdiniz, kimlerle gittiniz, kimlerle toplantılar yaptınız, kimleri nereye yerleştirdiniz, kime ne aktardınız, konuşan var mı? Bu sorulara cevabı olmayanların, “biz 17-24’e ayrıldık” demelerinin bir anlamı yok. Bildiklerinizi anlatın. Yoo, aksine hâlâ onları savunuyorlar..

Arınç’a suikast planı ortaya çıktığında sert tepki vermiştim. Nedense Arınç bu olayın üzerine fazla gitmedi. Daha sonra sessiz kalmayı tercih etti. Kozmik odaya girilmesine sebeb olan sürecin merkezinde kendisi vardı.. Ne oldu o kamyon dolusu el bombaları. Kozmik oda olayında Türkiye’ye karşı bir oyun oynandı. Sırlarımız FETÖ üzerinden İsrail’e, ABD’ye, İngiltere’ye, Vatikan’a gitti. Arınç bey, Başbakan yardımcısı idi..

Şimdi ortaya atılan bir takım iddialar var. Arınç, Savcı Öz’ün de içinde bulunduğu bir ekip tarafından gerektiğinde infaz edilmek üzere planlar bile yapılmış. Bunların dostu yok. Kendilerine yakın birini bile acımasızca infaz edebilirler, feda edebilirler, kötü bir şekilde  kullanabilirler.. İşin içinde dinleştirilmiş bir ezoterizm var. Medyumik tipler bunlar. Biyonik robotlar.

Arınç, mesela Tezkere olayında Mecliste kürsüdeydi, cemaatin tavrı belli idi. Arınç, cemaatin beklentilerinin aksine bir tavır sergiledi.. Mesela Baykal’ın devre dışı bırakılarak Abdullah Gül’ün Çankaya’ya gönderilmesinde “Ya Erdoğan, ya Gül” onlar aday değilse ben adayım” demesi de önemli idi..

Arınç duygusal biri.. Türkçe Olimpiyatlarında ağlayabilir, TRT’de cemaate kapıları sonuna kadar aralayabilir ama başka bir zaman, bir başka konuda inatlaşabilir de..

BYGM’de onun zamanında Basın Komisyonu bana sürekli basın kartı verilmesini engellerken benim sürekli basın kartı almam konusunda da bana destek vermiştir..

Ben kimseye karşı değilim. Bir kişiye ya da topluluğa olan öfkemin bile bizi onlar hakkında haksızlığa sevketmemesidir duam.. Yanlış, suçlu, günahkar insanların bile hakları vardır.. Bir meselede bir kişiyi sert bir şekilde eleştirirken, haklı olduğunu düşündüğüm bir başka meselede onu savunabilirim de..

Herkes için geri dönüş yolu açık olmalı.. Gerçekten bir pişmanlık sözkonusu ise bunu da görmeliyiz.. Merhametimiz, öfkemize galip gelmeli. Ama birileri bizim merhametimizi de kullanmamalı.

Mesela, Mustafa Kemal için mevlid yazan, Türkçe Kur’an yazmaya kalkan Behçet Kemal Çağlar, ölümünden önce hasta yatağında yatarken, ziyarete gelenlere, “Bilin ki ben Müslüman olarak ölmek istiyorum” diyormuş, son gününde “Müslüman olarak ölüyorum, demek ki insan böyle ölüyormuş diyor ve Kelime-i Şahadet getiriyor.” Bu olayı bana Yavuz Bülent Bakiler anlattı, o da o gün orada bulunan birinden nakletti. Bunu anlatırken Recep Garib ile beraberdik.

Bana kalırsa Gül, Arınç, Davutoğlu ve bakanlık görevinde bulunanlar, yerel yönetimlerdeki üst düzey yöneticiler susmamalı. Bildiklerini, usulüne göre yargıya ve kamuoyuna anlatmalılar. Bunları “Devlet sırrı” olarak mezara götürecekler herhalde.. Din günü nasıl olsa bunlar ortaya çıkacak. Kiramen Kâtibin arşivinden göreceğiz kim ne yapmış veya yapması gerekirken yapmamış.. Herhalde ben o gün de “kul hakkı”ndan müdahillik talebinde bulunurum.

Kimsenin inanç ya da özel hayatını sorgulamak değil kastım. Bunun devlete ve topluma yansıyan boyutu ile ilgileniyorum. Hepimiz bildiğimizi anlatmalı, hatta sürece yargı yolu ile müdahil de olmalıyız..

“Ben haksızlıklar karşısında susanlar dilsiz şeytanlardır” kuralına uyarak FETÖ ve darbeler konusunda yasal zemin oluştuğu anda, inşallah müdahillik başvurusunda bulunacağım elbette..

28 Şubat’ta “çok çektik” diye mangalda kül bırakmayanların çoğu ne şikâyetçi oldular, ne ihbarda bulundular, ne tanık ve ne de müdahil oldular. Şevket Kazan abimiz de çıktı “Kahraman ordumuzla aramızda bir ihtilafımız yoktu” dedi 28 Şubat duruşmasında. İyi diyecek ne kaldı ki. Meral Akşener “yağlı kazığa oturtulacaktı” diye biliyoruz, o da müdahil olma gereği bile duymadı..

Ben hâlâ merak ediyorum, 15 Temmuz günü bakanlar, VIP pozisyonunda olanlar neredeydiler, ne yapıyorlardı, kimlerle idiler.. FETÖ başarılı olsaydı, kimin yerine kim gelecekti? Kim hangi ülkeyle temastaydı? Eğer bir saat daha Erdoğan’dan haber alınamasa idi, kim göreve çağrılacaktı! Bu senaryoyu kimler hazırlamıştı. Bu sorunun cevabını bulduğumuz gün, bu işin de sırrı çözülmüş olacak.

Neyse, kastım kimseyi üzmek değil, ama Hakk’ın hatırı, halkın hatırından üstündür ve önce gelir. Sonuçta ben de insanım. Hata da yapmış olabilirim. Mutlaka bu kadar çok konuşan ve yazan biri hata yapmıştır. Umarım kardeşlerim de beni affederler. Selam ve dua ile.. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Abdurrahman Dilipak Arşivi