Başlarken

Başlarken

Üç hafta sonra, yeniden başlarken, teşekkür borçlu olduğum zatlara bu borcumu eda etmek istiyorum.

Son yazımda da kısaca bahsetmiştim. Annemin vefatı dolayısıyla başta Erbakan Hocamız olmak üzere Ankara’dan arayarak taziye bildiren Recai Kutan, Numan Kurtulmuş, Ertan Yülek, Şevket Kazan, Süleyman Arif Emre, Kadın Kolları Genel Başkanı Ayşenur Tekdal’a en derin teşekkürlerimi sunarım. Elazığ Kadın Kolları Başkanı Mine Kaya, İstanbul Kadın Kolları Başkanı, ayrıca eve gelen ve hatim duasına yardımcı olan Nâgihan Asiltürk, hocamızın yeğeni Nur Hanım ve Kadıköy Kadın Komisyonu Başkanı Rezzan Hanım başta olmak üzere diğer Saadet Partisi İlçe Başkanlıklarından eve kadar gelen veya telefon eden (başta Beyoğlu olmak üzere) dostlara, Necati Tuncer, Mustafa Özdamar, Mine Alpay Gün, Aydın Başar, Mustafa Güzel ve eşine, değerli tarihçimiz Metin Hasırcı’ya, benim şaka niyetine D-8’ler adını koyduğum gruptan Doçent Sevgi Kurtulmuş, Dr.’lar Ravva ve Ayşe Sula, Zehra Çilingiroğlu, Hasibe Turan ve Yıldız Ramazanoğlu’na, Prof. Ümit Meriç ve Dr. Gülsen Ataseven’e, gene hatim duasına yardım eden Necmettin Musa ve eşine, Pendikçi balıkçılar grubunu temsil ederek kabre kadar gelen Berk’e, özellikle Millî Gazete’den camiye ve kabre kadar gelerek yardımlarını esirgemeyen Ekrem Kızıltaş, Necdet Kutsal ve Nezir Aydın beylere, Eleştirmen Ömer Lekesiz’ Bey’e, telefonla taziye bildiren Ömer Y. Özek, İsmail Müftüoğlu beylere, bilgisayarcımız Selman Görükoğlu’na, Mahmut Balcı, Ercan Dolapcı ve Erhan Bey’lere, adını bilmediğim ve hatırlayamadığım ve bu yüzden de mahcubiyet duyduğum Millî Görüşçü beylere ve hanımlara, Belçika’dan, Almanya’dan telefon edip mail yollayarak taziye bildiren okurlarıma, Manisa’dan Dr. Suat Arusan’a, Bursa’dan, bayramda hastaneye gelerek benimle tanışan ve tedaviye müdahil olan doktor okurum Hüseyin Çelik Bey’e, Bursalı okurlarıma sonsuz teşekkürlerimi bildiririm. Hepsinden Allah râzı olsun.

***

Selman Görükoğlu Bey bana, sonradan telefonda bir şey anlattı. Ayrıntılarını veremiyeceğim, şahit olduğu bir hadiseden dolayı, tabutu arabaya kadar bırakamadığını anlatarak bir nevi müjde saydığım ve hayrette kaldığım bir şey söyledi. Ben de ona:

“O bir Çanakkale gâzisiydi” dedim, İstiklal savaşını görmüş, 1. Dünya savaşını, babası sekiz sene cephelerde gezen biri olarak en feci bir şekilde yaşamış bir çocuktu. Padişahlık döneminde doğmuş (2 meşrutiyet) Cumhuriyeti, Atatürk’ü, İnönü’yü görmüş, Menderes devrini yaşamış bir şahsiyetti. Son dakikasına kadar namaz kılmış ve Kur’ân okumuştu. Onunla “yaşlılık” konusunda bir röportaj yapmak isteyen gazeteye: “O bir yaşlı değil, bir şahsiyettir” demiştim. Röportaj yapacaksanız onun bu tarafını vurgulayın.” Tabii yapmadılar.

İnsanların yaşlılığını öne çıkararak küçümseyen hatta alay edenler bu sözlerimin mânâsını anlayabiliyorlar mı?
Evet, yazıma üç hafta aradan sonra başlarken, bunları yazmak istedim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi

Leke

26 Ağustos 2009 Çarşamba 01:09