Fatih Altaylı

Fatih Altaylı

Başbakan'a talimat veren sarhoş kim?

Başbakan'a talimat veren sarhoş kim?

AKP milletvekili Nursuna Memecan ile Majestelerinin karikatüristi Salih Memecan’ın evlerinde verdiği davet hala dillerde.
Yemeğe katılanları bir kez daha sıralamama gerek yok herhalde.
Bu yemekte neler oldu, neler konuşuldu çok yazıldı çizildi ama gördüğüm kadarıyla kimse doğrusunu yazmadı, yazamadı.
Benim de yazma niyetim yoktu ama benim “Dominant teyze” lakabını uygun gördüğüm Nursuna Memecan marifet yapmış çocuk gibi röportajlar vererek yemeğin içeriğini anlatınca ve Nur Çintay da “methiyeler” düzünce benim de gerçekleri yazmam şart oldu.
Bu davette yoktum ama içerde ne olup bittiğini birinci ağızdan dinlediğim için biliyorum.
Evsahibesi Nursuna Memecan, oldukça gergin, oldukça heyecanlıymış, bana olan biteni nakleden dostum “Galiba ilk kez bu düzeyde bir davet vermenin heyecanıylaydı” diyor bu durum için.
Yemeğin en dikkat çekici ve antipatik figürü Emre Aköz olmuş.
Bana bu bilgileri aktaran dostum şöyle anlatıyor olan biteni:
“Emre geldiğinde zaten alkollüydü. Orada da iyi bir viski bulunca kafayı çekmeye devam etti. Sonra da Başbakan Erdoğan’ın karşısına geçti ve giderek kızaran burnuyla parmağını sallaya sallaya Başbakan’a akıl vermeye başladı”
Şaşırıp sordum. “Nasıl akıl vermek?”
“Bayağı akıl vermeye başladı. Madde madde bir iki üç diyerek Başbakan’a neler yapması gerektiğini söylemeye başladı. Yanlışlarını anlatıp, doğrusunun ne olması gerektiğini, nerelerde eksikleri olduğunu dili dolanarak sıraladı.”
“Başbakan ne yaptı?”
“Çok bozuldu. Biz hep patladı patlayacak diye bekledik. Ama renk vermedi. Önce gülerek dinledi. Sonra sinirlenmeye başladı ama öfkesini göstermedi. Emre Aköz’ü kibar sayılabilecek bir tarzda savuşturdu. Fakat hayli gergin bir ortam oluştu. Sonunda Emre’yi uzaklaştırdılar da rahatladık.”
“Sonra?”
“Sonra galiba Başbakan Salih Memecan’a beni bir daha bu adamla aynı ortama sokmayın ricasında bulunmuş”
“Diğer konuklarla ne konuşuldu?”
“Bir ara işadamlarından biri, Soros bağlantılı olan Başbakan’a Güneydoğu politikası ile ilgili öğütler vermek istedi. Görmeliydin. Sanki bunlar her şeyi biliyor Başbakan da bilgisiz bir cahil çocuk. Yaklaşımları oydu. Başbakan bu işadamını da çok güzel paketledi.”
“İşadamları ne anlattılar”
“İşadamları fazla konuşmadılar. Genel sohbetlere girdiler. Ama derin mevzulara katılmadılar. Sanki Başbakan’ın gazabından korkar gibiydiler. Ekonomik krizden bahsedip fırça yemekten çekindiler galiba. Gerçi Başbakan çok sakindi kimseyi fırçalayacak bir hali yoktu ama yine de bir çekingenlik vardı işadamlarında”
“Daha çok ne konuşuldu. Her şey konuşuldu. Galiba daha çok Kürt meseleleri konuşuldu. AB falan da konuşuldu. Ama öyle çok derinlikli bir konu olmadı. Daha çok akademisyenler konuştu. Başbakan dinlemede kaldı.”
“Yemekler nasıldı?”
“Anladığım kadarıyla dışarı ısmarlanmış. Evde yapılmamış, bir yerde yapılmış ve gönderilmiş. Evde yeniden ısıtılmış. O nedenle çok mükemmel değildi ama kötü de değildi. Ayıp şimdi bunları anlattırma bana.”
“Peki yemekten aklında ne kaldı diye sorsam”
“Vallahi yemekten aklımda kalan Emre Aköz rezaletidir. Kırmızı burnu ile Başbakan’a parmağını sallaya sallaya talimat vermesi herkesin garibine gitti. Bana sorarsan herkesin aklında kalan da odur”
“Peki Nursuna Memecan bu daveti sence niye verdi? AB’den sorumlu bakanlık peşinde olduğu söyleniyor”
“Bana sorarsan Nursuna Memecan parti içinde daha güçlü bir konuma gelmek istiyor. Etkin olmak istiyor. Siyasi sosyetenin göbeğinde olmak istiyor. İstanbul iletleriyle AKP arasında bir köprü kurabileceğini ve AKP’nin bu eksiğini kapatabileceğini göstermek istiyor. Bunun kendisine güç katacağını düşünüyor”
“AB bakanlığı istemiyor mu?”
“Onu bilemem ama yemekten edindiğim izlenim Nursuna Memecan’ın AB’den sorumlu bakanlık değil, Doğu ve Güneydoğu’dan sorumlu bakanlık istediği yolunda. Bu sorunu kendisinin çözeceğine inanıyor”
Sevgili okurlar yemeğin özeti bu işte.
Başka yerde de okuyamazsınız.
Benden söylemesi.


O öyle olmadı dominant teyze

Nursuna Memecan’ın Vatan gazetesinde yayınlanan ve “Görgüsüzlük” kokan röportajındaki bir bölüme takıldım.
Dominant teyzemiz diyor ki, “Fatih Altaylı Sabah’tan kovulmasını Salih’e bağlıyor ve bu yüzden Salih’e kızgın”
Bu sözler ilginç.
Sabah’tan kovulmadığımı, tam aksine istifa ettiğimi bilen biliyor.
Bunu TMSF Başkanı Ertürk dahil yetkili herkes söyledi.
Dahası bugün Nursuna Memecan’ın dili dışarda peşlerinde dolaştığı kişiler benim Sabah’ın genel yayın yönetmenliğini bırakmamam için arayıp ricacı oldular.
Bense onlara “Kamuoyu adına hesap sormak durumunda olduğum kişilere hesap vererek gazetecilik mesleğimi bitiremem” diyerek istifa etmeyi tercih ettim.
Onlar da biraz bozulmakla birlikte bunu saygıyla karşıladılar.
İstifam sırasında TMSF yöneticileri ile oturup, benden boşalan yayın yönetmenliğini en iyi şekilde götürecek olan kişinin Doğan Satmış olduğu konusunda mutabakata vardık.
Hatta bazı yazarlara bu gelişme aktarıldı.
Ancak daha sonra Salih Memecan Ankara’daki dostları vasıtasıyla bu atamayı engelleyip yerine Salih ve Nursuna’nın sözünden çıkmayan bir kişi getirme konusunda siyasi girişimde bulundular.
Bunu bütün TMSF yönetimi biliyor.
Nursuna Memecan’ın sözlerinden şunu anladım ki, Salih Memecan o dönemde beni görevden aldırmak için uğraşmış.
Eşini milletvekili yapabilmek için Sabah’ta daha çok kontrolü olmasının gerekli olduğunu düşündü herhalde.
Ancak bilsin ki, o aldıramadı. Ben kendim bıraktım.

Bu filme sakın gitmeyin

Pazar sabahı kalktık. Eşim tutturdu “Hadi sinemaya gidiyoruz” diye.
“Tamam” dedim.
Kafamda James Bond’a gitmek var.
Ama onun kafasında başka plan. “Issız Adam’a gidiyoruz. Biletleri ayırttım”
“Hayatta gitmem. James Bond’a gidiyoruz”
“Saçmalama ne James Bond’u. Issız Adam’a gidilecek. Çok güzelmiş”
“Hande vallahi gitmem. Memlekette canımı sıkan bin tane mesele var. Bir de kurgu can sıkıntılarıyla uğraşamam. Gidip keyif yapmak istiyorum. Üzülmek değil”
“Hayır ben Issız Adam’a gitmek istiyorum”
“Tamam şöyle yapalım. Sen Issız Adam’a git. Ben James Bond’a gideyim. Çıkışta buluşuruz”
“Hayır Issız Adam”
“Pazar gününü Zeynep’le geçirseydik bari”
“O da geliyor”
“Issız Adam’a mı?”
“Hayır aynı sinemada High School Musical var. O ona gidecek”
“Tamam ben de High School Musical’a gideyim."
“Hayır. Issız Adam’a geliyorsun”
Çaresiz gittik.
Issız Adam’a.
Gitmez olaydım.
Bir film bu kadar mı güzel çekilir.
Hiç bir star olmadan, hiç bir acayip masraf yapılmadan. En basitinden bir film bu kadar mı güzel olur.
Bir aşk hikayesi bu kadar gerçek çekilir mi?
İstanbul’daki bir hayat tarzının bir kesiti bu kadar mı güzel anlatılır, bu kadar mı basit anlatılır.
50’sine merdiven dayamış kazık kadar adam bir filmde bu kadar mı ağlar.
Film bitti yerimden kalkamıyorum.
Gözler yaşlı, bitmişim.
Hande dalga geçecek diye çaktırmamaya çalışıyorum durumu.
O da ne, benim Jaws filminde köpekbalığının tarafını tutan sevgili eşim bile ağlamıyor mu?
“Bak” dedim, “James Bond’a gitseydik hiç böyle acınacak pozisyonlara düşmezdik”
“Sus sen ne anlarsın sulugöz” dedi.
Benden size tavsiye Issız Adam’a gitmediyseniz gitmeyin.
Durduk yerde dertlerinize dert eklemeyin.


NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Sonradan görmeliği siyasete taşımadığımız zaman


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatih Altaylı Arşivi