Feyzullah Birışık

Feyzullah Birışık

İlahiyatçılar bu yazıya çok kızacak!

İlahiyatçılar bu yazıya çok kızacak!

Tüm ilahiyatçıları kastederek yukarıdaki başlığı koymadığımı hatırlatayım. Kendilerinden çok istifade ettiğim Sayın Prof.dr. Lütfü Çakan, Prof. Dr. Yaşar Kandemir, Prof.Dr. Talat Koçyiğit, Prof.Dr. S.Kemal Sandıkçı, Prof.Dr. İbrahim Canan ve Prof.Dr. Suat Yıldırım, Prof. Dr. Abdülaziz Hatip gibi ilahiyatçı hocalarımız elbette ki yaptığı çalışmalarla güven veriyor…(Riyazussalihin- hadis usulü- hadis edebiyatı- bazı hadislere düştükleri şerhler gibi çalışmalar)
Kimin güven verip vermediği kişinin kriterlerine göre değişir tabii… Benim kriterlerime göre birçok ilahiyatçı islamın anlaşılmasına engel teşkil ediyorlar…
Peki, neden?
En basitinden bazı ilahiyatçı profesörler sünnetin vahiy mahsulü olduğunu söylerken bazıları tam aksini iddia ediyor… Hangisine güveneceğiz peki? Sonuçta her ikisi de hadiste prof olmuşlar…
İlahiyatçıların yapmış oldukları kitap çalışmalarına baktığımızda tamamına yakınının tevhid ve şirk üzerine bir çalışma yapmadıklarına şahit oluyoruz… Oysaki var mı bunlar kadar önemli bir konu? Ya da neden ‘Allah için dost ve düşman olmak’ içerikli tezler hazırlamazlar bunlar?
Konuşmalarından ya da yazdıklarından dolayı hapse giren bir ilahiyatçıyı neden göremiyoruz? Ya da cihad beldelerinde şehid olmuş bir profesör? Hani davet yolu dikenlerle doluydu? (ki, öyle) Kimden korkuyorlar bunlar?
İlahiyatçı bir profesörün akidevi hatalarına karşı, başka bir profesörden neden bir reddiye çalışması göremiyoruz? Bunlar ilahiyat fakültelerinde ne yaparlar? Sadece gelen evrakları mı imzalarlar! İnanın çok merak ediyorum…
,,,
,,,
İlahiyat fakültesinden mezun olan bir öğrenci, bir gün profesör olacağını kafasına koymuşsa eğer o öğrenciyi mastır tezi, doktora tezi ve doçentlik gibi merhaleler bekliyor… Sonra da profesörlük… Yani hiç aksama olmazsa eğer en az on yıl kütüphane-ev arası mekik dokumuş olacaklar… Tabi bu arada hayattan da kopacaklarını hatırlatayım… Akademik kariyerlerini korumak için tehlikeli(!) ya da basitmiş gibi gözüken konulara giremeyecekler tabii… Mesela;
- Tağut nedir?
- İnsanları küfre götüren ameller nelerdir?
- Şehit kimdir?
- İnsanların imanlarına zarar veren etkenler nelerdir?
- Cihad nedir ve şartları nelerdir?
- Yaratılış gayemiz nedir?
- Peygamberimiz nasıl sevilir ve sevmek neyi gerektirir,
- Allah ile dostluk nasıl kurulabilir?
- Nasıl imtihan oluyoruz ve imtihanımızı nasıl kazanırız?
- Şeytan insanları nasıl kandırır?
Gibi konular bir ilahiyatçı doçent ya da profesöre basit geleceğinden tez ve kitap çalışmalarında yer almayacaktır bence… Oysaki milyonlarca insan için hayati önem arzeden konular bunlar…
,,,
,,,

Maalesef ilahiyatçılar, yetmiş milyon insanın soru ve sorunlarına reçete sunamıyorlar… Kendilerine has dünyalarında halktan kopuk bir şekilde yaşıyorlar… Etraflarında pır dönen doktora öğrencileri, halkla aralarında kalın bir duvar olmuş gibi…
Bazı özel günlerde ekranlara çıkıp varlıklarını hatırlatıp tekrar okullarına dönüyorlar…
Bazı profesörlerin bazı aylık dergilerde güncel konularla ilgili yazılarını inkâr edemem… Ama halka mal olan dergiler olmadığı için sadece belli bir kesime hitap ettiklerinden dolayı çalışmalarını pek te ciddiye almıyorum…
Peki, bir ilahiyat profesörü neler yapabilir?
Kur’an, sahih hadisler, sahabenin İslam anlayışı ve yaşantısı, mezhep âlimlerimizin içtihatlarını göz önünde bulundurarak Kur’an ve sünnet anlayışına zarar veren her kim olursa olsun o kişiye ve eserine reddiyeler hazırlayıp broşürle, dergi ya da bir internet sitesinde insanları uyarabilirler… Zor değil bu…
Şunu da bilmiyor değilim;
Genelde sempozyumlarda bir profesör başka bir profesörü eleştirir… Mesela, Şu an masamda oniki profesör, bir doçent ve iki gazetecinin’ Kur’anı nasıl anlamalıyız?’ içerikli bir sempozyumun kitaplaşmış hali var ve her konuşmacının bir diğerini eleştirdiğine şahit oluyorum. Yani kendi aralarında anlaşamıyorlar. İşin en üzücü tarafı da Ankara ilahiyatta prof. olan bir konuşmacının kendisini müctehid olarak algılaması …(Rağbet yayınları. sayfa;90.)
12 profesör, kuranın nasıl anlaşılması gerektiği konusunda anlaşamıyorlar, kalkıp da bize mi öğretecekler? İşin bir başka acı veren yanı, bu sempozyumun 1994 yılında yapılmış olması… Önce neredeydiniz? Neden yıllar önce bu konu işlenmedi?
Aradan ondört yıl geçti neden 2.bir sempozyum düzenleyerek,’ Kur’anı böyle anlamalıyız’ başlıklı bir sempozyum düzenlenmedi? Yoksa hala Kur’anı nasıl anlamamız gerektiğini mi düşünüyorlar?
,,,
Otorite eksikliği şiddetle hissediliyor… Maalesef ülkemizde ilimde dünyaca meşhur olan âlimler yok… Allah’a hamdolsun ki birçok âlimimizin eserleri Türkçeye çevrildi ve ihtiyaçlarımızı gideriyoruz…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Feyzullah Birışık Arşivi