Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Ne dersen de... 'Velev ki' deme...

Ne dersen de... 'Velev ki' deme...

Her şeyi tartışabilirsin. Kürt meselesini, Türk meselesini, çerkezleri, Abazaları, politik marjinalleri, eşcinselleri, zıtcinselleri... Ama, ‘inanç özgürlüğü’nü ve (kimilerine göre) inanç özgürlüğünün bir cüzünü oluşturan başörtüsü meselesini tartışamazsın.

Bu konuda çözüm önerisi getiremezsin...

Farklı bir bakış açısı sunamazsın...

İçinde ‘başörtüsü’ geçen ve özellikle de ‘velev ki’ diye başlayan cümleler hiç kuramazsın...

Kurarsan, ‘kolpa’yla karşı karşıya kalırsın.

Sözlerinin bedelini ödetirler.

Nitekim Başbakan Erdoğan, ‘velev ki’ diye başlayan bir cümle kurmuş ve hukuk dışı uygulamalarıyla maruf bazı hakim ve savcı eskileri ortaya fırlayarak, ‘Bu sözler parti kapatma nedenidir, Başbakan çok ileri gidiyor, daha önce başörtüsü yüzünden iki parti kapatıldı, bunu unutmasın’ diyerek, aba altından sopa gösterme yolunu tercih etmiştir.

Peki, biz neyi konuşacağız sayın hakimler, sayın savcılar?

İfade özgürlüğünde sınır nedir?

Bu sınır nerede başlar, nerede biter?

Birileri, içinde ‘başörtüsü’ geçen bir cümle kurduğunda, ifade özgürlüğü limitini doldurmuş mu sayılacaktır?

Nedir yani?

Bu limiti kim tayin ediyor?

Hangi yasa?

Hangi teamül?

Hangi ahlak ve moral değerler?

Bir siyasi parti (üstelik halkın büyük çoğunluğu tarafından ‘yönetmeye yetkili’ kılınmış bir siyasi parti), tamamen siyasi mülahazalarla yasak kapsamına alınmış başörtüsü konusunda konuşmayacak, tartışmayacak, fikir yürütmeyecek de, hangi konuda konuşup tartışıp fikir yürütecek?

Sadece devletin doğrularını mı seslendirecek?

Mesela, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, çıkıp, ‘Siyasi partiler, başörtüsünün serbest bırakılmasına ilişkin görüşler beyan edemez’ mealinde açıklamalar yapıyor, yapabiliyor...

Bu mudur yani?

Bir siyasi partinin, hangi meseleyi, hangi kıratta, hangi sözcük ve argümanlarla tartışacağına yargı mı karar verecek?

Kaldı ki, siyasi partiler, bazen de en zıt fikirleri seslendirmek, en aykırı görüşleri tartışmak, en ters özgürlük taleplerini siyasete taşımak için kurulmuşlardır...

Parlamento biraz da bu işler için vardır.

BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu’nun da altını çizdiği gibi, hiçbir kimse, hiçbir kurum TBMM’nin üzerinde değildir; Anayasada ‘değiştirilemeyecek, değişmesi teklif dahi edilemeyecek’ maddeler açıktır; bunların dışında bir düzenleme istedi diye bir siyasi partiye kapatma imasında bulunmak, hiçbir şey değilse de, yasa tanımamaktır.

Hayır, konuşamazsın...

Farklı fikirleri gündeme getiremezsin.

Zıt görüşleri seslendiremezsin.

Dolayısıyla, başörtüsüne çözüm de isteyemezsin.

Hem, ‘çözüm’ diye tutturduğumuz meselenin çözümü bellidir.

Kafalardaki başörtülerin çözülmesi, saçların ortaya çıkmasıdır.

Mesela, bugüne kadar bize başarıyla ‘solcuymuş gibi’ yapan CHP’nin önerdiği çözüm önerisi de budur.

Bizzat Güldal Okutucu’nun ağzından çıkmıştır ve bu hanımefendi ‘Biz yasalar ve anayasa neyi emrediyorsa bu doğrultuda bir çözümden yanayız’ diyerek, cari yasaların ‘çözümsüzlüğünün’ tek geçerli çözüm yolu olduğunu deklare etmiştir...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi