Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Erdil olayı... N’ooldum deme, ne olacağım de!

Erdil olayı... N’ooldum deme, ne olacağım de!

Aslında, “o soru”yu herkesin sorması gerekir... Hiç kimse; “Ben neymişim be abi!” havalarına kapılıp, “ne oldum!” dememeli, sürekli “ne olacağım” sorusunu sormalıdır... Çünkü, “bugün”lerin “yarın”ları da vardır ve yarın, hiç kimsenin ne olacağı belli olmaz... Bugün “vezir” olanların yarın “rezil” olmayacaklarına dair hiçbir garantileri yoktur... O halde “büyüklenme”nin, “burnundan kıl aldırmama”nın, “böbürlenme”nin ve “kibirlenme”nin hiç kimseye faydası olmadığını bilmeli ve “alçakgönüllü” olmaya gayret etmeliyiz... Zira, gün gelir, “hesap soran” makamından tepetaklak düşer, “hesap verir” duruma gelebiliriz!.. Öyle ya; keser döner, sap döner, bir gün hesap döner!..
İşte, “hesapların döndüğü” böyle zamanlarda, “başımıza gelenlerin hangi sebeple olduğunu” düşünmeliyiz!..
Hangi sebeple?..
Ve kimin vasıtasıyla?..
Merak ediyorum, “Emekli Oramiral” iken “rütbe”leri sökülüp “er”liğe indirilen İlhami Erdil, kendi kendine böyle bir “iç sorgulama” ve böyle bir “vicdan muhasebesi” yapmış mıdır?..

İLHAMİ ERDİL VE İÇKİ MESELESİ
“İlhami Erdil de nerden aklına geldi?” derseniz, hemen cevap vereyim... Efendim, malûmlarınız olduğu üzre; Genelkurmay eski Başkanı Org. Hüseyin Kıvrıkoğlu ile dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Hilmi Özkök arasında yaşanan bir “içki” olayı, geçtiğimiz günlerde dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral İlhami Erdil tarafından fâş edilmişti... Erdil, aklı sıra “Özkök’ün dindarlığı”na, dolayısıyla “içki içmediğine” vurgu yapmak istemiş, Kıvrıkoğlu’nun ona “şarap içirdiğini” açıklamıştı!..
Peki, buna niye ihtiyaç duymuştu?..
İhtiyaç duymuştu çünkü, “başına gelen olaylar”dan, yani “trilyonluk 2 villasının elinden alınması”ndan, “yargılanma”sından, “hapse mahkûm olması”ndan, “cezaevinde hapis yatma”sından ve en önemlisi de “oramiral” rütbesinin “er”liğe düşürülmesinden, Hilmi Özkök’ü sorumlu tutuyordu!..
Aklı sıra, ondan “intikam” alıyordu...
Bunları, geçenlerde de yazdım... Olaydaki yeni gelişme ise şu: Genelkurmay İletişim Daire Başkanı Tuğgeneral Metin Gürak, “akredite gazeteciler” için önceki gün düzenlenen “haftalık bilgilendirme toplantısı”nda, gazetecilerin, bu açıklamalarla ilgili sorusu üzerine şunları söylemiş:
“Gerçek anlamda hiç kimseye tam yarar sağlamadığını düşündüğümüz bu şekildeki haberlerin ve yorumların medyada yer almasından Türk Silahlı Kuvvetleri olarak üzüntü ve rahatsızlık duyuyoruz.”
Genelkurmay, elbette rahatsızlık duyar...
Çünkü, bu açıklamalar sonrası, bazı komutanlar için, “içki”nin bir “laiklik ve Atatürkçülük sembolü” olarak algılandığı ortaya çıktı!..
Ve yine, “içki içmeyenler”in de nasıl “irticacılık” ve “yobazlık”la suçlandıkları anlaşıldı!..
Genelkurmay, işte bundan rahatsız!..
“İçki”nin, bir “yaşam biçimi” olarak görüldüğünün kamuoyu tarafından bilinmesini istemiyorlar!..
Bu yüzden de, herhalde “Er İlhami Erdil”in açıklamalarına kızmış olmalılar!..

ALLAH, BİRİLERİNİ VESİLE KILAR!
Olayın, “Genelkurmay boyutu”nu burada bırakıp, yine “o soru”ya gelelim...
İlhami Erdil, “başına gelenler”den dolayı Org. Hilmi Özkök’ü suçlarken, sebebin, “daha derinlerde” olduğunu hiç düşünmüş müdür acaba?..
Meselâ, Menderes’e çektirilen “acı”dan!..
Meselâ, merhum Adnan Menderes’in bağrının “kül tablası” olarak kullanılıp, o bağırda “sigara söndürülmesi”nden!..
Hikâyeyi bilirsiniz...
Adamın biri; başına ne gelirse gelsin, “Allah’tan” dermiş... Ayağı tökezleyip düşse, “Allah’tan”, evi yanıp kül olsa “Allah’tan” diye inanır, iman edermiş...
Anlayacağınız;
“Sağlam bir iman” sahibi imiş...
Bir gün;
“Münasebetsiz”in biri, kıt aklınca ders vermeye niyetlenmiş bu adama...
Adam otururken, gizlice arkasına yaklaşıp, ensesine bir “şaplak” indirmiş!..
Adamcağız, gayet tabiî olarak dönmüş, bakmış ensesine vuran adama!..
Beriki, gayet pişkin;
“Ne o” demiş, “Hani Allah’tan bilirdin her şeyi?.. Niye dönüp baktın?”
Adamcağız, “doğru” demiş;
“İnancım yine değişmedi... Evet, dönüp baktım... Çünkü merak ettim; Allah, bana vurması için hangi münasebetsizi vesile kıldı?!?”
Uzatmaya gerek yok... Başımıza ne geldiyse, Allah’tan!..
“Ceza”lar da Allah’tan, “mükâfat”lar da!..
“Sebep”leri halkeden Allah, mükâfatlar için de, cezalar için de, mutlaka bir “vesile” yaratır!..
İşte bu hikâyeden hareketle diyorum ki; “başına gelenler”den dolayı Org. Özkök’ü suçlayan İlhami Erdil; Özkök’ün, sadece bir “vesile” olduğunu hiç düşünmüş müdür acaba?..
Acaba, Cenab-ı Allah, “Menderes’e yapılanlar”dan dolayı “ceza” vermek istemiş de, Org. Özkök’ü “vesile” kılmış olamaz mı?..

ERDİL, MENDERES VE YASSIADA!
Diyeceksiniz ki;
“Bu olup-bitenlerle emekli Oramiral İlhami Erdil’in ilgisi ne?”
İlgisi şurada:
Efendim, merhum Adnan Menderes ve arkadaşları “Yassıada’da mahkûm” iken, İlhami Erdil de, “Yassıada’nın güvenliği”ni sağlamakla görevli “3. Muhafız Bölüğü”nde “Deniz Üsteğmen” rütbesiyle bulunuyordu... Evet; “Topçu, Denizci ve Havacı 19 üsteğmenden biri”ydi!..
Bölük Komutanı Kd. Yüzbaşı İsmail Sıdal, Bölük Komutan Vekili de Piyade Kd. Üsteğmen Orhan Öner’di!.. Tabii, hepsi de “Ada Komutanı Tarık Güryay’ın emrinde”ydi!..
İşte bu “21 komutan” Yassıada’da uçan kuştan, esen rüzgârdan ve alınan nefesten haberdar ve sorumluydu!..
Malûm, merhum Menderes başta olmak üzere “Yassıada tutukluları”na, “maddî ve manevî işkenceler” yapıldığı söylenir... Ki, bunların “belgeleri” yıllar sonra yayınlanmıştır!..
Ama ben, Yalovalı Nuran S. hanımın anlattığı “işkence türü”nü bugüne kadar hiç duymadım, okumadım... Yazıldıysa da, ben farketmemiş olabilirim!..
Efendim, Nuran Hanım’ın “birinci ağız tanıklar”dan dinleyip anlattığına göre, Yassıada’da, “CHP’li bir ailenin damadı” da “doktor” olarak görevliymiş!.. Bu doktor, “Demokrat Parti iktidarı” döneminde, “bir numaralı Menderes düşmanı”ymış!..
Fakat, “Menderes’i tanıyıp” da, bazı “gerçek”lerin ortaya çıktığını görünce, Menderes’e “kanı ısınmaya” ve hatta onu “sevmeye” başlamış!..
Sırf bu yüzden de, “muhtemel bir idam kararı”na karşı, Menderes’e “azar azar ilaç” veriyor ve onu “hasta” ediyormuş!.. Evet, “hasta” olsun da, “asmasınlar” diye düşünüyormuş!..
O, böyle düşünüyormuş, ama diğer doktorlar, “daha güçlü ilaçlar” verip, “iyileştirmeye” çalışıyorlarmış Menderes’i!..
“İyileşsin ki, bir an önce asılsın!”

MENDERES’İN SİNESİNDE SÖNDÜRÜLEN SİGARALAR!
Günler böyle geçip giderken, “CHP’li ailenin damadı” olan doktor, merhum Menderes’in tutuklu bulunduğu odanın civarında dolaşmaya başlamış!.. Niyeti, “muayene saati olmadığı” halde, Menderes’in yanına girip, onunla “sohbet” etmekmiş!..
Biraz da, görmelerinden “tedirginmiş” tabiî!..
Doktor dışarıda dolaşıp, “uygun bir an” kollamaya çalışadursun; onu “ayak sesleri”nden tanıyan Menderes, odasındaki “sigara”ları ve “kül tablası”nı bir yerlere gizlemiş!.. “Doktor” geliyor ya, “Bu ne perhiz, bu ne turşu” demesin!..
Uzatmayalım... Doktor, etraf sakinleşince, açmış kapıyı, girmiş içeri... Başlamışlar sohbet etmeye!..
Bir ara, “sigara paketi”ni çıkarmış doktor... Etrafa bakıp, “kül tablası”nı göremeyince, sormuş Menderes’e;
“Sigara içtiğini biliyorum... Hele söyle, nereye sakladın kül tablasını?”
İşte o an... Menderes, çok seri bir hareketle ve adeta yırtarcasına, “gömleğinin düğmeleri”ni çözüp, göğsünü açmış!..
“Doktor” demiş;
“Bırak kül tablası aramayı!..
Al sana kül tablası!!!
Bu sinede o kadar çok sigara söndürdüler ki, bir dostun sigarası da pekalâ sönebilir!!!”
Doktor bir de bakmış ki, Menderes’in vücudu, “sigara yanıkları” ile dolu!..

İLHAMİ ERDİL DE “EZİYET” ETMİŞ!
Nuran Hanım, bu doktorun ismini hatırlayamadı... Ama, Menderes’e “çok eziyet” edenlerden A.S. adlı birinin, daha sonra “felç” olup, perişan bir şekilde öldüğünü söyledi!..
Hatırlarsınız... “Yassıada yargı heyeti”nde bulunanlardan birinin cesedi “çöplük”te bulunmuş ve evine “çöp arabası”yla getirilmişti!.. Bir diğerinin de, dermansız bir derde yakalanıp, “idrarı ağzından gelerek can verdiği” yazılmıştı bir zamanlar!..
Biliyorum, meraktasınız;
“Bu olaylarda İlhami Erdil’in rolü ne?”
Aynı soruyu, Nuran Hanım’a ben de sormuştum...
O da demişti ki;
“İlhami Erdil de merhum Menderes’e eziyet edenlerin başında geliyormuş!.. Ama, ettiği eziyetin derecesi nedir, orasını bilemiyorum!.. Ettiği eziyet maddî miydi, manevî miydi, onu da bilemiyorum!”
Hele söyleyin, “neredeen nereye?” diye sormakta haksız mıyım?.. Bir insan ki; “ne oldum!” diye böbürlenmek yerine, “ne olacağım” diye düşünmeli, demekte haksız mıyım?..
Alın işte; 47 yıl önce Menderes’i “cezaevi”ne tıkıp, ona “eziyet” edenlerin ve “vücudunda sigara söndürülmesine” göz yumanların, şimdi kendileri “manevî işkence”den şikâyetçi ve “intikam” peşindeler!..
Daha ne diyeyim?..
“Ne oldum” demeyin, “ne olacağım” deyin!..
Başınıza bir şey geldiğinde de;
“Sebebi”ni çok iyi düşünün!..
=========
İlgililerin ilgisine, bilgisine
Okurlarım, açtıkları “telefon”larla ve gönderdikleri “mail”lerle “şikâyet” ve “talep”lerini iletiyorlar... Ben de, aidiyeti cihetiyle bunları ilgililerin ilgisine ve bilgisine sunuyor, gereğinin yapılacağını umuyorum...
- Edirnekapı’dan Sultançiftliği’ne giderken, orada bir “Hava Şehitliği” var... O şehitlikte de Sakızağacı Şehitliği Camii bulunuyor... Cemaatin şikâyeti şu: O camide abdest alacak musluk, hacet giderecek tuvalet, tuvalette de elektrik yok... Mezarlıklar Genel Müdürü Adem Avcı Bey’e duyurulur.
- Harem ve Gebze arasında çalışan “minibüs”lerin şoförleri, hemen her gün “okkalı bir ceza” ödemekten şikâyetçi!.. Biraz anlayış, biraz esneklik bekliyorlar... O güzergâhtaki “belediye”lere ve “zabıta”lara duyurulur.
- Diyanet’in, imamlardan “camilerin tapusu”nu istemesi, kafaları karıştırmış!.. Aynı uygulamaya “28 Şubat süreci”nde de geçilmek istenmiş ama o zaman Mesut Yılmaz karşı çıkmış... Gerek imamlar, gerek cemaat, “Diyanet, camilerin tapusunu ne yapacak?” diye soruyor... Ben de, soruyu sayın Ali Bardakoğlu’na aktarıyorum.
- Bolu Millî Eğitim Müdürü, “Boluspor” adına basılmış “Piyango biletleri”ni; “personele ve öğrencilere satılmak” üzere zorla öğretmenlere vermiş!.. Öğretmenler soruyor: “Öğretmenlerin piyango bileti satmak gibi bir görevleri var mıdır?..” Sorunun cevabını “Bolu Millî Eğitim Müdürü”nden bekliyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi