Bakın şu komünistlere!

Bakın şu komünistlere!

Yıl 1966, Harp Akademileri Komutanı Korg. Nüzhet Bulca, Kurmay Başkanı Albay Nurettin Türsan'ı odasına çağırır.

"Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay telefon etti. Başbakan bu isimleri vermiş ve bunların Harp Akademisi'nde komünistlik propagandası yaptıklarını, ayaklarının akademiden kesilmesini istedi" der.

Sözü edilen isimler Harp Akademileri'nde konferans veren sivillerdir.

Sözü geçen Başbakan ise, Süleyman Demirel'dir..

Listedeki isimlere bakan Türsan, "Komutanım bunlar, yarın size de, bana da komünist derler" diye konuşur.

Komik ama gerçek olan listede yer alan bazı komünistler şunlardı:

"Cemal Kutay, Prof. Lütfi Duran, Prof. Ahmet Kılıç, Prof. Edip Çelik, Prof. Cahit Tütengil, Doç. İlhan Akın, Abdi İpekçi, eski MİT Başkanı Necip San, Büyükelçi Rahmi Gümrükçüoğlu.."

Bu arada bazı bilgi hatalarını düzeltelim..

Prof. Ahmet Kılıç'ın soy adı "Kılıçbay" olsa gerek.

Kurmay Albay Necip San'ın MİT Başkanı olduğu yanlış. "27 Mayısçılar" tarafından Emniyet Genel Müdürlüğü'ne, sonra Başbakanlık Müsteşarlığı'na getirilmiş bir isim San.

"Cahit Tütengil" ise 1979'da öldürülen Prof. Cavit Orhan Tütengil olmalı. 1965'de Londra'da tesadüfen rastladığı Dr. Rıza Nur'un anılarını günşığına çıkaran Kemalist-Sol eğilimli bir bilim adamıydı.

***

General Türsan, Harp Akademileri'nde tarih ve strateji uzmanı olarak da çalışmış..

Ertuğrul Zekai Ökte'nin çıkardığı "Belgelerle Türk Tarihi" dergisinde makaleleri yayımlanmış.

Prof. İlber Ortaylı "19 asırda Prusya ve Fransa tipi paşalara benzer. Prusya Genel Kurmayı gibi tarih bilir ve yazar" der ve II. Cihan Harbi tarihini yazması gereken nadir isimler arasında sayar Türsan'ı.

Bir gün bir gazetede "Anadol marka arabanın 24 ay vadeyle, az gelirli gençlere nasıl kazıklandığını yazınca" bakın neler gelmiş Türsan'ın başına:

"Sen misin özel sektöre çatan? MİT İstanbul Şubesi Başkanlığı'nda hemen adıma bir dosya açılmış ve komünist propagandası yapıyor damgası yemiştim"

Bir yıl kadar tarassut altında kalmış Türsan.

***

General Türsan, Encümen-i Daniş'in başkanı Necmettin Karaduman'la ilgili bir anekdot aktarır.

1965'de "Milli Güvenlik Akademisi" Komutan Vekilidir Türsan.

Başbakan İsmet İnönü "Adalet Partisi partizanı" diye Karaduman'ı valilikten uzaklaştırmış.

Karaduman Milli Güvenlik Akademisi'nde staja gönderilmiş.

Türsan, Karaduman'ın Demirel'in Ankara Valisi ve ilk seçimde TBMM Başkanı olduğunu belirtiyor.

Düzeltelim, Karaduman 1965'de mülkiye müfettişiydi.

Karaduman'ın Ankara Valiliği de yok. İlk valiliği 1966'da Kahramanmaraş'tır. 1977'de emekliye ayrılan Karaduman 1983 seçimlerinde Trabzon'dan milletvekili seçildi ve iki dönem TBMM Başkanlığı yaptı.

İlgilenenler, Türsan Paşa'nın Arma Yayınları'ndan çıkan anılarını okuyabilirler.


6/7 Eylül'de yağma olmamış!

Meğer Emekli General Nurettin Türsan 6/7 Eylül Olayları sırasında Patrikhane'yi korumakla görevliymiş.. Türsan'a göre 6/7 Eylül'de yağma ve soygun olmamıştır, olayları da DP tertiplemiştir. "Onlar, belki ufak bir gözdağı vermek istediler ama olay çok büyüdü" diyor Türsan.6/7 Eylül'den bir ay kadar sonra Davut Paşa Kışlası'nda Kani Akman Paşa ile arasında ilginç bir konuşma geçer. Konu, "DP ülkeyi kötüye götürüyor".

"Türsan bir ihtilal zemini oluştu mu?" diye sorar. Aldığı cevap şudur:

"Komutanım, sizin ve benim öğrencilerimiz halen kurmay olarak ordu, kolordu, tümen ve Genelkurmay karargahlarında çalışıyorlar. Bazılarıyla karşılaştım, herkes aynı soruyu soruyor, ama başlarına bir lider bulamıyorlar"

Akman Paşa "(İstanbul Sıkıyönetim Komutanı)Nurettin Aknoz lider olamaz mı ?" der. Binbaşı Türsan, "Aman komutanım, en yanlış seçim olur. Subaylar bu adamdan nefret ediyorlar, sanırım DP yoluyla yükselme peşinde" diye cevap vermiş.Akman Paşa'yla bir daha hiç karşılaşmadığını ve kendisinin de temiz askerliğe döndüğünü beliriyor Türsan. Aknoz Paşa, DP'den milletvekili olmuş, Akman Paşa ise Menderes Hükümeti'ni devirmeye amaçlayan "9 Subaylar" adlı bir gizli örgüt mensubu sanılarak emekli edilmiş sonra.(Aknoz Paşa'nın DP milletvekili olduğu bilgisi de yanlıştır)

Gerçi Türsan Paşa'ya göre 6/7 Eylül'ün hemen ardından ordu müdahale etmeliydi, o da başka.

Bir ayrıntıyı hatırlatalım.. "27 Mayıs" ın kökü 9 Subay Olayı'na, onun da kökü 1954'e gider. Daha o tarihte cuntacılar örgütlenmeye başlamışlar. 9 Subaylar'dan biri, bir binbaşı, 1957'de cuntayı ihbar etti. Askeri mahkemede yargılanan cuntacılar(ihbarcı Samet Kuşcu hariç) beraat ettirildiler. Beraat edenler arasında Albay Cemal Yıldırım da vardı. Yıldırım'ın avukatı Kıbrıs Türktür Cemiyeti'nin önemli isimlerinden CHP'li Orhan Birgit idi. 1961'deki Kurucu Meclis'te CHP üyesi olarak bulundu Yıldırım. Sonra da İstanbul senatörü olur. Celal Bayar "9 Subay olayı iyi değerlendirilse 27 Mayıs olmazdı" demişti yıllar sonra.6/7 Eylül'e bir de şu gözle baksak diyorum.Kimin işine yaradı?


Analitik bakış, ama nasıl?

İddialara bakarsak Eşref Bitlis'in uçağı kaza sonucunda değil Amerika tarafından düşürülmüş. Necip Hablemitoğlu Cinayeti'nde de bir başka devletin parmağı olduğu iddia edilmişti. Oysa şimdi her iki olayın 'içerden' olduğu konusunda kuşkular var. Türkiye'de bazı grupların, bazı yayın organlarının hedef saptırmaya ve kamuoyunu yönlendirmeye matuf olduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla bir olayı yorumlarken çok boyutlu düşünmeliyiz. Tek bir seçenekle yetinmemeli, daha başka bilgi ve bulguları işin içine katabilmeliyiz. Tabii işin esası, bulguları akıl süzgecinden geçirmek. Bu yüzden "matematik" eğitimi "doğru düşünme" açısından son derece yararlı. Maalesef matematiğin bu yönü gölgede kalıyor. Oysa iddiaları yorumlarken matematik iyi bir yardımcı. Bu yüzden gençler için matematik hayatta her zaman lazım.

Olayları yorumlamada "hadis kritikleri" bile inanılmaz kolaylıklar sağlar. Siyak-sibak(olayların kapsamı, rivayetlerin öncesi sonrası), cerh-tadil(sakatlama, sağlamlaştırma), mütevatir-şaz(Çoklu rivayet, görüş, Tek rivayet, tek görüş), habercilerin, iddiacıların kişisel nitelikleri vs. gibi kıstaslar bile insana yorum zenginliği katıyor. Öte yandan tıp, coğrafya, siret(biyografi) gibi bilimler de sakatlama veya sağlamlaştırma amacıyla hadis kritiklerinde kullanılıyor. "Hadis usulü"nü bir de bu gözle okuyanlar kendilerini şanslı saymalılar.

Kurgu ile gerçeği, yalan ile doğruyu birbirinden ayırt etmek için bilimsel düşünmeye ihtiyaç var, 'olan' ile 'olabilirlik' farklı farklı şeylerdir, birbirine karıştırmayalım sevgili okurlar.


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi