Gulyabani

Gulyabani

İnsan korkunca, kendi hayali ona aklı ve kültürü oranında korkulacak canavar üretiverir.

Bu milletin yöneticilerinin hayali canavarı Amerika ile İsrail'dir.

Yıllarca ülke yönetiminde bulunanlar, Dışişlerinde görev alanlar, Amerikasız ve İsrailsiz hiçbir şeyin olmayacağına inanmışlar ki, cılız bir cesaretten bile bela geleceği korkusuyla "Bana dokunmayın" anlamına gelen mesajlar yayınlamaya başladılar.

Adamın biri "Karnımda kurbağa var" diye sızlanıp dururmuş.

Birçok doktora gitmiş, doktorlar adamın iddiasına inanmadıkları için adamın kurbağa hastalığı iyi olmamış.

Şehre yeni gelen doktora gitmiş ve hem hastalığını hem doktorların kendisine inanmadığını anlatmış.

Doktor, adamın karnını muayene ederken kurbağayı bulmuş ve "Nasıl yok derler işte burada" demiş ve ilaçla alınamayacağını ancak ameliyatla alınacağını yarın gelmesini söylemiş.

Doktor, yanında çalışan adama dereden bir kurbağa tutup getirmesini söylemiş.

Adam gelince karnına ince bir iğneyle çizik attıktan sonra dikiş yerlerini sarmış ve adama sürahi içindeki kurbağayı göstermiş.

Adam da kurbağadan kurtulmuş ve iyi olmuş.

Dilimize Gulyabani olarak geçen bu adı var kendi yok hayali canavarın Arapçadaki karşılığı "ĞUL" dür.

Türkler bunu aynen almışlar ve bu canavarın dolaştığı yer olarak hayal edilen çöl karşılığı olan beyaban'la birleştirmişler.

Cahiliye dönemi Araplarında bir de insanın karnında yılan yaşayabileceğine inanırlarmış. Bazı insanlar "karnımda yılan var" diyerek gezerlermiş.

Cahiliye Arapları çöldeki Ğul'den hep korkarlarmış. Bir gün sevgili peygamberimiz "Uğursuzluk diye bir şey yoktur, insan karnında yılan yaşaması diye bir şey yoktur, gulyabani diye bir şey yoktur." Demiş. (Müslim, Sahih, K. Selam hadis no 2222, Ahmet, Müsned 3/373)

Köyden gelenler ve köyde yaşayanlar daha iyi bilirler ki, çocuk, gece karanlığında tek başına dağda kaldığında gördüğü karaltılara can verir. Onları hareketlendirir hatta seslendirir ve kendi çizdiği tiyatroyu kendisi korkuyla seyreder.

Hiçbir korku filmi veya tiyatrosu onun hayal ettiği kadar korkutucu olmaz.

Büyüyüp okula başlayıp gazete okumaya ve televizyon seyretmeye başladığında korku filminin senaryosunu ona yazdırmazlar başkaları onu yazıverir ve kimden korkup kime hizmet edeceğini söyleyiverir.

Karanlık gecede, kara taşın üzerindeki kara karıncayı gören ve karıncanın ayak seslerini duyan bir tek Allah'tan korkmayanlar, bu özellikleri kendileri gibi bir insana verdiler ve ondan korkmaya, verdiğini yutmaya, dediğini tutmaya başladılar.

Derken Üsame isimli biri Gulyabaninin cinler evine geldi, beyinlerini parçaladı ve yakalanmadan kaçmayı başardı.

O günden beri bütün dünya siyasileri Gulyabaninin kendi burnunun önünü bile göremediği kanaatine vardı.

29 Ocak 2009 günü Davos'ta, Gulyabaninin Ortadoğu'daki ileri karakolu durumundaki işgalciye haddini bildiren konuşması bazı siyasilerimizin yüreğini ağzına getirdi.

Bazıları korkularından iki gün ağzını açmadı. İki gün içinde bir şeyler olur zannetti.

Baktılar ki bir şey olmuyor, balondan korkuluklarmış, onlar da ağızlarını açtılar ama gözlerini hep açık tuttular.

Bazıları, Amerika'nın gücüne zarar vermemek için bunun senaryo olduğunu iddia ediyorlar.

Öyle veya böyle Gulyabaninin hayali olduğu, balonunun patladığı, bunların ancak eli bağlı insanları, çaresiz çocukları tankların içinden attıkları bombalarla öldürebilecek korkak katiller olduğu bütün dünyaya duyurulmuş oldu.

Hayali canavarlar gibi canı ve teni olan bizler bile bir zaman sonra yok olup gideceğiz ve bizden sonra gelenler bizim masallarımızı "Bir varmış, bir yokmuş" diyerek anlatmaya başlayacaklar.

Rabbimizi bizi uyarır: "İnsanlardan korkmayın; benden korkun" buyurur. (Maide 44)

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi