Adnan Tanrıverdi

Adnan Tanrıverdi

Filistin, Türkiye’nin aslî meselelerinden dir

Filistin, Türkiye’nin aslî meselelerinden dir

Dünya gündemini uzunca bir süre daha, FİLİSTİN meselesinin işgal edeceği anlaşılmaktadır.
¥ Kökeni farklı bir şahsiyetin Amerika Birleşik Devletleri’ne başkan seçilmiş olması ve yeni dönemde, ekonomik krizden çıkma gayreti içinde olan ABD’nin, şiddet yanlısı dış politikasını terkederek, İslâm Dünyası ve Ortadoğu ülkeleri ile daha yumuşak ilişkilere dayanan politikalar geliştirmek istediği mesajlarının verilmesi;
¥ İsrail’in 27 Aralık 2008’de başlayıp, hızı 18 Ocak 2009’da kesilmekle birlikte devam eden GAZZE soykırım teşebbüsü;
¥ İsrail’de 10 Şubat 2009 tarihinde yapılacak parlamento seçimleri ve seçim propagandaları sırasında, önde giden siyasî partilerin, Filistin’in meşru hükümetini oluşturan ve GAZZE’deki direnişin mimarı HAMAS’ı yok etme vaatleri;
Bir süre daha dünyanın FİLİSTİN’i konuşacağını göstermektedir.
¥ İsrail’in Gazze saldırısı sırasında, sivil toplum kuruluşlarının öncülüğünde yapılan gösteri ve mitingler sonunda, Türk halkının ayağa kalkması ve maddi ve manevi yardımlarını Filistin’e yöneltmesi;
¥ MGK vasıtası ile saldırının durdurulması çağrısı, Başbakan vasıtasıyla TC Hükümeti tarafından İsrail’e karşı tavır alınması;
¥ 29 Ocak 2009 tarihinde DAVOS’ta yapılan panelde Başbakanımızın, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’e sert çıkışı;
Türkiye’yi dünya gündeminin merkezine oturtmuştur.
Duygusallıktan öte, Filistin meselesinin, Türkiye’yi içine çeken üç boyutunu gözden uzak tutmamak gerekmektedir.
Birincisi, İNSANÎ boyuttur.
Toprakları işgal edilmiş, dış dünya ile fiziki irtibatı kesilmiş, yaşam standartları yoksulluk seviyesinin altına indirilmiş, en hayati ihtiyaçlarını dahi karşılayamaz hale getirilmiş ve basit silahların dışında savunma imkanlarından da mahrum bırakılmış bir halk; planlı bir şekilde, 22 gün, her türlü modern silah ve tahrip gücü yüksek mühimmatla, gece-gündüz, öncelikli olarak, okullar, hastaneler, camiler, sivil yaşam alanları, havadan ve karadan bombalanmıştır.
Saldırı, 1500 şehit, 5000’in üzerinde yaralıya sebep olmuştur.
Bu soykırıma duyarsız kalmak, insana değer verdiğini söyleyen hiçbir kimse ve devlet için anlaşılabilir bir davranış olamaz.
Bunun için Türkiye sessiz kalamaz, mağdurun yanında yer alması, insanlığa olan bir borcu gereğidir.
İkincisi, İSLÂMÎ boyuttur.
Topraklarında esir durumuna düşürülenler ve soykırıma tabi tutulanlar Müslümanlardır.
Yeryüzündeki bir buçuk milyar Müslümana rağmen ve bütün dünyanın gözleri önünde, katliam 22 gün sürdürülebilmiştir. Durdurulamamıştır.
Filistin’in üzerinde kullanılan askerî güç İsrail’in öz kaynakları ile ortaya çıkarılmış güç değildir. Tarihî hesaplaşmasının yapılması için, İsrail’i bu topraklara yerleştiren Haçlı zihniyetinin tahsis ettiği güçtür. Yani Batı, İslâm’la olan hesaplaşmasını, bütün imkanları ile desteklediği İsrail vasıtasıyla sürdürmektedir.
Meseleye doğru teşhis koyabilmek için; saldırıyı, Arap- İsrail Savaşı’nın da ötesinde, Haç-Hilal hesaplaşması olarak görmek gerekmektedir. Böyle görmez isek, ABD’nin Afganistan ve Irak’ı işgalini ve bu ülkelere saldırılarını bir yere koyamayız.
İmkanlarını birleştirerek tecavüz eden batının karşısında, Müslüman milletlerin hukukunun korunabilmesi için, milletleri Müslüman olan devletlerin de imkanlarını birleştirmelerine ihtiyaç vardır.
Bu noktada, İslâmiyeti kabulünden sonra vuku bulan 24 Haçlı Seferinden 20’sine göğüs gererek, Müslüman milletlere kalkan olmuş, 1000 yıla yakın bir süre İslâm’ın siyasî, askerî ve kültürel bakımdan liderliğini ve sancaktarlığını yapmış olan ve bütün İslâm ülkeleri tarafından dikkatle izlenen Türkiye’ye büyük görev düşmektedir.
Gerek Türk halkının galeyan haline gelen tepkilerinin, gerekse de Başbakanımızın Davos çıkışının, İslâm alemindeki müspet yankıları, Türkiye’nin birleştirici değerini tekrar dikkatlere getirmiştir.
Türkiye’nin meselede takip ettiği politikalar ve bu politikaları aktif eylemlerle desteklemesi, İslâm’ı tehdit eden güçlerin karşısında bir ittifakın oluşmasını sağlayacak önemli atılımlar olacaktır.
ABD’nin içine sürüklendiği kriz, konjonktürü de uygun hale getirmiştir.
Atılacak makul ve haklı adımlar, ABD’nin samimiyetinin test edilmesini de sağlayacaktır.
İslâm ülkelerinin ortak hareketini engelleme girişimleri, ABD’nin çöküşünü hızlandıracak önemli bir etken olacaktır. Bu nedenle, olabilecek ABD tepkileri metanetle savuşturulmalıdır.
İslâm ittifakı için atılacak cesur adımlar, 21. asrı, İslâm’ın belirleyici aktör olduğu, gerçek bir istikrar, huzur ve barış asrı yapacaktır.
Filistin’in bir devlet olarak varlığını sürdürmesine yardım eden yaklaşımlar, gelişmelerin kilidi olacaktır.
Filistin meselesinin İslâmî boyutu düşünüldüğünde de Türkiye, Filistin meselesinin ortasında yer almaktadır.
Üçüncüsü, MİLLÎ boyuttur.
Filistin’i sindirip mevcut sınırları içinde istikrarı ve üniter devleti oluşturacak İSRAİL ile TÜRKİYE’nin, Ortadoğu’da, orta vadede karşı karşıya gelmesi mukadderdir.
ABD ve AB destekli İsrail, Türkiye’nin milli menfaatleri için tehdit teşkil etmektedir.
Bu bakımdan BM kararlarına sadık kalınarak, Filistin’in bağımsız bir devlet olarak varlığı Türkiye için hayati öneme haiz bulunmaktadır.
Sonuç olarak;
¥ Batı destekli İsrail’in ve İslâm coğrafyasındaki, askerî güç kullanılarak gerçekleştirilen işgallerin karşısına, İslâm’ın ortak askeri gücü getirilmelidir.
¥ İslâm ülkeleri arasında savunma işbirliği ve ortak savunma sanayii kurma girişimleri başlatılmalıdır.
¥ Uzun ve meşakkatli bir sürece ihtiyaç gösteren bu gayretlerde Türkiye aktif rol almalıdır.
Güzel düşünenlerin, güzel yaşayanların, güzel şeyler isteyenlerin ve çalışanların Allah (cc) yardımcısıdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Adnan Tanrıverdi Arşivi