'Küçük Türkiye' milliyetçiliği

'Küçük Türkiye' milliyetçiliği

Sevres'te İç Anadolu Bölgesi ile sınırlı bir "Türk vatanı" öngörülüyordu. "Küçük Türkiye" milliyetçiliği ile, aynı sonuca varacak dar ve karanlık bir yolda inatla yürüyenleri kastediyorum. Düşmanlar üreten, nefret kusan, çevreye öfkeyle bakan hastalıklı ve kompleksli bir milliyetçilik türü bu. Akıl, sağduyu ve mantık bu hasta dünyaya nüfûz edemiyor.
"Bütün dünya Türk olsun" lafına, ancak "Mars niye olmasın?" itirazında bulunabilirsiniz. Beğenmediği adamın üzerini, "Türk kanından değil" diye bir kalemde çizeni, "yok hayır, sadece Akdeniz anemisi var" gırgırı ile susturabilirsiniz. Milliyetçilik, savunmacı bir ideoloji. Sadece savaş şartlarında iş görebiliyor. Duygularla bir direnç hattı oluşturuyor. Bu direnç normal şartlarda, makûl olanın girişini engelleyen aşılmaz bir sedde dönüşüyor.

Türk milliyetçiliğinin ilham kaynağı Balkan milliyetçilikleri idi. Cumhuriyet'e kadar Türkçü aydınlar iki kısma ayrılır. "Türk kanından olmayan" Türkçüler ve Rusya'dan gelen aydınlar. Nazım Hikmet'in büyük dedesi Mahmut Celaleddin Paşa ilkine, Yusuf Akçura ikincisine örnektir. Türk milliyetçiliği, imparatorluk kültürü ile yoğrulmuş bu topraklara yabancıdır. Cumhuriyet'in ulus-devlet projesi ise bir mecburiyettir. Bu projeyi gerçekleştirmek için seferber edilen milliyetçi tezlerin çoğu abartılı ve uydurmadır. Ergenekon efsanesi ve kurt figürü gibi. Maksat Osmanlı'dan uzaklaşarak çok eski ve belirsiz bir tarihi, 5000 yıl öncesini referans alarak yeni bir ulus devlet tarihi inşa etmekti. Eski Çin almanaklarında yer alan Orta Asya coğrafyasına dair belirsiz bilgiler, üzerine Türk damgası vurularak bu şekilde yorumlandı.

Cumhuriyet Türkiye'si çok önem verdiği eğitim aracılığıyla, ulus-devletin yerleşmesine ve pekişmesine hizmet edeceği varsayılan bu uydurma tezler ile beynimizi adeta iğdiş etti. Bu tezleri sorgusuz sualsiz "bir din" gibi benimseyenler ve bu inançlarla mutlu yaşayanlar için artık uyanma vakti geldi. Çünkü bu saçma sapan tezlerin üzerine, ancak bize Sevres'in layık gördüğü "Küçük Türkiye"yi inşa edebilirsiniz. Sorgulamanız ve mutlaka değiştirmeniz gereken sahte bir dünya bu.

Birincisi, Türkiye Cumhuriyeti Devleti sınırları içinde, ulus devletin bütün gayretine rağmen homojen tek bir halk yaşamıyor. Herkesi "Türk yapmak" veya boyun eğdirmeye kalkmak "Küçük Türkiye"ye rıza göstermek demek. "Herkese aynı dili dayatmak" bugün Kürtlere "Kendi dilini kullanmak için kendi devletini kur" demekten başka anlama gelmiyor. "Tek devlet ve tek bayrak"ı yaşatmak için devletin ulusunu herkesin rızasını alarak yeniden tanımlamak zorundasınız.

İkincisi, 5000 yıl öncesinin masallarıyla uğraşmak yerine, ayrılalı aradan henüz 100 yıl bile geçmeyen yakın coğrafyanıza yönelmek zorundasınız. Bu coğrafyada yaşamanın bir raconu var. Milliyetçiliğin dar kalıplarını kırıp büyük düşünmek zorundasınız. Bunun için ise en fazla Osmanlı kadar Türk olabilme hakkına sahipsiniz. Daha fazlası ile "Küçük Türkiye"de koyun gibi mutlu yaşarsınız.

Zihinlerde köklü bir dönüşüme ihtiyaç var. Zaman daralıyor. Sadece hayallerden, sadece alışkanlıklardan, sadece içi kof inançlardan meydana gelen "Küçük Türkiye" milliyetçiliğini tarihin tozlu raflarına kaldırmanın tam zamanı. Bu tarz milliyetçiliğin körlüğünden, cehaletinden ve sığlığından kurtulmak zorundayız.

Türkiye, bölgesinde barış ve istikrar arıyor. Bölgenin de barış ve istikrara ihtiyacı var. Türkiye, bölgede birbirine diş bileyen Kürt ve Arap milliyetçiliklerinin dökeceği kanı ancak ahlakî bir önderlik vesayeti ile çözebilir. Dünyaya bu ahlakî önderlik tezi ile tıpkı bir Osmanlı gibi bakmalıyız.

Osmanlı'yı güçlü kılan adaletiydi, yani ahlakî üstünlüğü. Bölgemizin adalete ve adalet dağıtacak düzenli ve istikrarlı bir güce ihtiyacı var.


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi