Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Sirmen Dosyası’nı niye açmadın Uğur Bey?

Sirmen Dosyası’nı niye açmadın Uğur Bey?

Seçim maratonunun son haftasındayız... “Geri sayım” başladı... 29 Mart’a artık “gün”ler değil, neredeyse “saat”ler kaldı... Saatler yaklaştıkça da; gerek “parti liderleri”, gerek “belediye başkan adayları” ve gerek “gazete” ve “televizyon”lar, dağarcıklarında ne varsa, ortaya dökmeye başladılar... Kimi “yolsuzluk”lardan dem vuruyor, kimi de “tozlu raflardaki dosyalar”ı indiriyor...
Bu arada, “meydan savaşları” da gırla gidiyor... Her parti, “benim mitingim daha büyüktü” havasını pompalıyor... Ne var ki; özellikle “İstanbul” için, dün bir gazetenin attığı manşet, “meydan savaşının galibi”ni belirleyici nitelikteydi... Gazete, “Erdoğan ve Baykal İstanbul’da meydanlara çıktı... Her iki liderin topladığı kalabalıkta, AKP tartışmasız üstünlük sağladı” diyor ve manzarayı şu başlıkla veriyordu: “İstanbul meydan savaşı AKP’nin!”

CHP 150 BİN İSE AK PARTİ 800 BİN
Gerçekten de, “üstünlük AK Parti”nindi... Çünkü Bay Deniz Baykal, CHP’nin Çağlayan’da düzenlediği mitingte konuşmuştu... Çağlayan, “14 bin metrekarelik bir alan”dı... Bu tür hesaplamalarda, “her metrekareye 4 kişi düştüğü” varsayılır... Bu da gösteriyor ki; o alan tıkabasa dolu olsa, CHP mitingine katılanların sayısı, taş çatlasa “56 bin” olur... Oysa o alan dolmadı... Dolmadı ki; Baykal, “alan dolsun” diye, konuşmaya “tam 1 saat 45 dakika geç” başladı!..
Zaten polis de, “CHP mitingine katılımın 40 bin” olduğunu açıkladı ki; bu, “gerçeğe yakın bir rakam”dır!.. Ama CHP’liler, mitinge katılımın “150 bin” olduğunu iddia ettiler...
Artık, o kadar adamı nereye sığdırdılarsa!..
Oysa, aynı alanda CHP’den sonra miting yapan “Saadet Partisi’nin kalabalığı” daha çoktu!.. Polis, SP’nin mitingine katılanları “50 bin” olarak açıkladı ki; bu bile “CHP’den 10 bin fazla” demektir!..
Düşünebiliyor musunuz; “Kılıçdaroğlu’nu şişirmelerine” rağmen, Anamuhalefet CHP, Saadet kadar bile kalabalık toplayamıyor!..
Bu arada; Bay Baykal’ın, “Kılıçdaroğlu’nu niye konuşturmadığı” da, ayrı bir merak konusu!.. Bay Baykal; “Kılıçdaroğlu’nun kendisine rakip olmasından” mı korkuyor?.. Kılıçdaroğlu’nun misyonu, “vitrinde süs eşyası” olmak mıdır?..
Her neyse... Orası, “CHP’nin iç meselesi” deyip, “Kazlıçeşme”ye geçelim... Malûm, Kazlıçeşme’de de “AK Parti’nin mitingi” vardı... “Polis rakamları”na göre katılım, “200 bin kişi” civarında...
Yani, “CHP’nin 5 katı” bir rakam!..
Haa, “CHP hesabı” yaparsak, yani “CHP’nin Çağlayan’da 150 bin kişi topladığı” iddiasını doğru kabul edersek, bu durumda AK Parti’nin Kazlıçeşme’de topladığı kalabalık için, rahatlıkla “800 Bin” diyebiliriz!..
Her neyse; sandığa şunun şurasında 6 gün kaldı... “Saçın ak mı, kara mı olduğunu” o gün öğreneceğiz!..

MELİH GÖKÇEK’TEN SUÇLAMALAR!
Dedik ya; seçim günü yaklaştıkça; “suçlama”lar da, “saldırı”lar da tırmanmaya başladı...
Hatırımda yanlış kalmadıysa, Melih Gökçek, geçtiğimiz günlerde “kartel medyasında kendisi aleyhinde çıkan haberler”in sayısını veriyordu... “Hakkımda 124 haber yaptılar, 112’si aleyhte” diyordu.
Melih Gökçek aleyhinde haber yapanların başında Uğur Dündar’ın Star’ı ve M.Ali Birand’ın Kanal D’si geliyordu!..
Tabiî, onların eli “taş” atacak da, Melih Gökçek’in eli “armut toplayacak” değildi... O da; “herhalde bir şeyler biliyor” olmalıydı ki, çeşitli platformlarda şöyle diyordu:
¥ "Şurada seçimlere bir hafta kaldı... Atsınlar bakalım iftiraları ondan sonra, işte size bir Melih Gökçek sözü: Uğur Dündar’a da Mehmet Ali Birand’a da eğer bu Türkiye dar gelmezse bana yazıklar olsun. Bunların en meşhurunu yani Emin Çölaşan’ı tarih yapmak bana nasip oldu.
Seçimden sonra da Mehmet Ali Birand’la Uğur Dündar’ı tarih yapacağım inşallah...
Birand’ı geçenlerde aradım, dedim ki;
‘Beni ekrana çıkartsana anlatayım gerçekleri.’ O da dedi ki; ‘Seninle ekrana çıkar mıyım? Ne diyeceğin belli olmuyor.’ Tabii yürek ister."
¥ “Mehmet Ali Birand sahtecilik yaptı!.. Sahtecilik yaptığı için de sarı basın kartını dahi elinden aldılar... Onun sarı basın kartı yok."
"Seçimden sonra onlarla çok konuşacağız. Onların ellerinde kocaman televizyon var. Benim de seçmenlerim var. Bu iş burada bitmiyor."
¥ "Bu iki gazetecinin mal varlıklarını soruşturacağım. Bu gazeteciler bu mal varlıklarını nasıl elde ettiler, kamuoyuna açıklayacağım.
Nasıl Emin Çölaşan’ın mal varlıklarını televizyonda açıklayıp, Çölaşan’ın kaçmasına sebep olduysam, bu iki gazetecinin de mal varlıklarını seçim sonrasında açıklayacağım.”

HEDEF GÖSTERME Mİ?.. O DA NE?!?
Gökçek’in bu sözleri, gerçekten de “iddialı lâflar”dı!.. “Çölaşan’ın ıcığını-cıcığını ortaya çıkaran” Gökçek, acaba Uğur Dündar ve M.Ali Birand’a da aynısını yapabilecek miydi?..
Derken, Uğur Dündar, bastı feryadı:
“Günlerdir susuyordum ama artık iş hedef göstermeye gelince, susmamak, benim için bir görev olmuştur!.. Başıma bir şey gelirse; ailemin, çocuklarımın başına bir şey gelirse sorumlusu Melih Gökçek’tir.”
Hürriyet, Uğur Dündar’ın bu sözlerini 22 Mart Pazar günü, “Başıma bir şey gelirse sorumlusu Gökçek’tir” başlığıyla veriyordu!..
Demek oluyordu ki;
Melih Gökçek’in, Uğur Dündar’ı “hedef gösterdiğine” Hürriyetçiler de inanmıştı!..
Farzedelim ki; Gökçek, Dündar’ı hedef gösterdi!.. Peki, “Hürriyet’in dünkü manşeti” nedir?..
At nalı büyüklüğündeki başlık aynen şöyle:
“Venüs Apt. Kat 4”
Hürriyet’in “adres”ini verdiği, dolayısıyla “hedef gösterdiği” kişi; “İSFALT’a danışmanlık hizmeti verdiği” öne sürülen Serdar Kepenek’tir!..
Hürriyet, işte bu vatandaşın adresini, “oturduğu semt, apartmanın adı ve kaçıncı kat” olduğuna, hatta “kapı zili”ne kadar yayınladı!..
Peki, sormak gerekmez mi;
“Bu bir hedef gösterme değil midir?”
Bu da “hedef gösterme” değilse, nedir hedef gösterme?..
Ne yani; Uğur Dündar’ın adı geçince “hedef gösterme” oluyor da, Serdar Kepenek’in ev adresi “kapı zili”ne varıncaya kadar yayınlanınca “hedef gösterme” olmuyor mu?..
Bu, ne “çifte standart”tır böyle!..
Bu, ne “tutarsızlık”tır ve “ilkesizlik”tir!..

UĞUR DÜNDAR’IN İZMİT DOSYASI!
Neyse, burasını da geçelim... Geçip, şöyle bir “15-16 yıl öncesi”ne gidelim... Gidip de, görelim Uğur Dündar’ın o yıllarda neler yaptığını!..
Yıl 1993 veya 1994... Bugün Star’da haber sunan Uğur Dündar, o günlerde Show TV’de “Arena” programını yapıyor!.. Show TV, Erol Aksoy’a ait!..
Erol Aksoy, aynı zamanda CINE-5’in de patronu.. CINE-5, yeni yeni “şifreli yayın”a başlamış!..
İşte o günlerde, Uğur Dündar, Show TV ekibiyle birlikte İzmit’tedir!..
Neden İzmit’tedir?..
Çünkü, o günlerde CHP’nin İzmit Belediye Başkanı olan Sefa Sirmen, uyanıklık yapıp, “CINE-5’in şifreleri”ni kırdırmış, bütün İzmitlilere seyrettirmektedir!.. Tabii bu da “Erol Aksoy’un para kazanması”na engel olmaktadır!..
O halde, Sefa Sirmen’in “haddi bildirilmeli”dir!..
“Vay sen misin patronun rantına ekmek doğrayan” diyen Uğur Dündar ve ekibi, işe koyulur...
Kameralar omuzda, mikrofonlar elde; düşülür İzmit’in yollarına... Sefa Sirmen’in ne kadar pisliği, ne kadar yolsuzluğu, ne kadar usulsüzlüğü, ne kadar kirli ilişkisi varsa belgelenir birer birer... Yerel gazetecilerden bilgi alınır ve Sefa Sirmen hakkında ne biliyorlarsa anlattırılıp, bantlara kaydedilir.
Ve, Show TV ekranlarından anons bombardımanı başlar:
“İzmit’te büyük vurgun!... Sefa Sirmen’in yolsuzluklarını açıklıyoruz!... İzmit dosyası, birilerinin uykularını kaçıracak... Kirli ilişkiler yumağını çözüyor, maskeleri düşürüyoruz!..”
Günü geldiğinde, herkes merakla üşüşür ekranlarının başına.
Tabii, Sefa Sirmen; Show TV’nin İzmit’te seyredilmemesi için elinden geleni ardına koymaz!.. İzmit genelinde elektriklerin kesilmesi için gerekli tedbirler alınır, yansıtıcıların başına nöbetçi konulur!.. “İzmit dosyası” açıldığında şalterler inecek, yansıtıcılar yön değiştirecektir!
Fakat, korkulan olmaz!..
Tilkilerin, kümesten nasıl tavuk götürdüğü bile ekrana gelir de, Sefa Sirmen’in malı nasıl götürdüğüne sıra gelince, Uğur Dündar; “Zamanımız yetmediği için, İzmit dosyasını haftaya bırakıyoruz” deyip, kapatır programı!
Program kapanır kapanmasına da, “alt yazı”lar ve “fragmanlar” ertesi gün yeniden kaplar Show TV ekranlarını:
“İzmit’te büyük vurgun!... Sefa Sirmen’in yolsuzluklarını açıklıyoruz!... İzmit dosyası, birilerinin uykularını kaçıracak... Kirli ilişkiler yumağını çözüyor, maskeleri düşürüyoruz!..”
İzmitliler, Uğur Dündar’ın programını iple çeker... Tam saati geldiğinde de, geçerler ekranın karşısına.
Aaaa, o da ne?
Ne “Sefa” var ekranda, ne de İzmitlilerin çektikleri “cefa”yı anlatan tek bir kelime! Sanki; böyle bir anons yapılmamış, böyle bir çekim yapılmamış gibi, “İzmit dosyası” aniden sırra kadem basar!..
İzmitliler, hâlâ; o “anons”ların Sefa Sirmen’e bir “mesaj” olup-olmadığını, mesajı alan Sefa Sirmen’in; Uğur Dündar’la ne gibi bir pazarlık yaptığını merak eder dururlar!..

O BANTLAR, ŞİMDİ NEREDE?
Sahi, “Sefa Sirmen dosyası”nı niye yayınlamadı Uğur Dündar?.. Bakın, aradan kaç yıl geçti?.. Sefa Sirmen, 1989-1994 dönemindeki “başkanlık”tan sonra “milletvekili” oldu, şimdi yeniden “belediye başkan adayı” oldu ama, Uğur Dündar’ın “Sefa Sirmen’in yolsuzlukları”nı açıklayacağı dosya, her ne hikmetse “tozlu raflar”dan inip de, bir türlü ekrana gelemedi!..
Acaba niye?..
Aralarında bir “centilmenlik anlaşması” mı yaptılar, yoksa “pazarlık” mı?.. O “bant”ların “rant”a döndüğünü düşünmek bile istemiyorum!..
Ama, çok merak ediyorum;
Uğur Dündar “yayınladığı dosyalar” karşılığı mı para alıyor, “yayınlamadığı dosyalar” karşılığı mı?..
Uzun lafın kısası; Uğur Dündar, “Sefa Sirmen’in uykularını kaçıracak” dediği “İzmit Dosyası”nı niye yayınlamadığına açıklık getirirse, sevinirim!..
Yoksa o “anons”ların, o “fragman”ların bantları Melih Gökçek’in eline geçer de, döndüre döndüre göstertir ekranlarda!.. Benden söylemesi!..
========
CHP, TGC ve yandaşlar!
Aydın Doğan medyası; bir yandan “ETÖ sanığı Mustafa Balbay’ı aklamaya-paklamaya” çalışırken, bir yandan da Uğur Dündar’a sahip çıkıyor!..
Eh, Aydın Doğan medyası sahip çıkar da, CHP ve TGC sahip çıkmaz mı?.. Ne de olsa, Aydın Doğan medyası, artık “CHP yandaşı medya”dır!.. TGC deseniz, başkanı olan Orhan Erinç, halen Cumhuriyet’te yazmaktadır!..
İşte bu CHP ve işte bu TGC, dün “Melih Gökçek’in Dündar ve Birand’la ilgili sözleri”ne tepki gösterip; “Bu bir hedef göstermedir” demişler ve eklemişler:
“Yayın organları ve gazetecilere yönelik suçlamalar, son günlerde tehdit boyutlarına ulaşmıştır!”
Farzedelim ki öyledir!.. Yani, “siyasiler, gazetecileri tehdit etmekte”dir!.. Peki, “gazetelerin siyasileri tehdit etmesi”ne ne diyeceğiz?..
CHP’li Akif Ekici ve TGC Başkanı Orhan Erinç; dünkü Hürriyet’in “manşetten hedef gösterme”sine niye “gık”larını çıkarmaz acaba?..
“Yandaş medyaya koruma-kollama” böyle mi yapılıyor?!?..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi