Atatürk'ün ''Deli'' dediği 'bu adam' kim?

Atatürk'ün ''Deli'' dediği 'bu adam' kim?

Bir akıl hastası, “akıllandığı” gerekçesiyle taburcu olduktan sonra bir ayakkabı atölyesi açar. Başhekim, bir çift ayakkabı siparişi verir. Eski hasta yeni ayakkabıcı, başhekimin ayak ölçülerini aldıktan bir süre sonra başhekime telefon açar ve der ki:

“Ayakkabınızı bitirmek üzereyim, sadece topuk kısmı kaldı. Topuk arkada mı olsun önde mi?”!

Akıl hastası deyince aklıma şu geldi.

örneğin; Türkçe bir sözcük olan “baş”ı, Arapça bir kelime olan “kafa” yerine her zaman kullanamayız.

“Kafasız insan” ile “başsız insanın” aynı insan olduğunu söylerseniz ya Türkçe'yi “baştan” aşağı bilmiyorsunuzdur ya da “kafadan” sakatsınızdır!

Bunun gibi, Türkçe “yüz” kelimesini Arapça bir sözcük olan “surat” yerine ikame edebilir miyiz? “Suratsız insan” ile “yüzsüz insan” aynı mıdır?

“Yüreksiz insan” ile “kalpsiz insan” da aynı anlama gelmez. İlkinde “korkak” bir figür ortaya çıkar; ikincisinde ise “vicdansız” bir figür..

Yürek ile kalp aynı manaya gelmiş olsaydı herhalde sakatatçı vitrininde, “ciğer, böbrek, dalak, beyin, taşlık bulunur..” yazısının yanında “kalp bulunur” ibaresi de yer alırdı. Tabii “yerseniz”!

Evet, bu memleketin özellikle medyasında ve yargısında iş çığırından çıkmıştır.

Bu niye böyledir, niçin böyledir, bunlar kimlerdir ve bu işler, Kemal Tahir jargonuyla yazarsak “nasıl bir işlerdir?”

örneğin; Hırant Dink'in kaleminden çıkan sözü evirip çevirenler ya Türkçe cahili ya da bu sözü kasten tahrif eden vicdan katili idiler..

Tıpkı Kemalizm'i eleştiren Prof. Atilla Yayla'nın ağzından çıkan sözü tahrif edip adam gibi bir adamı “çocuk” yerine koyarak “hacir” altına alanlarda olduğu gibi..

Oysa Atilla Yayla Atatürk'ten “Bu adam..” diye söz etmemiş, “Yabancı ülkeden biri gelse ve 'her tarafta bu adamın heykeli var..' dese..” diye başlayan bir cümle kurmuş idi..

Kemalizm'i bırakınız Atatürk'ü bile eleştirilemez kılan bir vesayetçi sistemin gelip dayandığı nokta, aklın koptuğu ve koptuktan sonra da uçtuğu noktadır.

Neticede, çok özür dileyerek söylüyorum ve Atatürk'ü Koruma Kanunu'na muhalefet etmekten acayip korkuyorum ama söylemek zorundayım. Atatürk bir insandı.

(TDK'ye göre “İnsan”: Memeliler sınıfının insangiller familyasından, iki ayağı üzerinde duran ve yürüyen, kolları kısa, vücudunun birçok yerlerinde tüyler azalmış, çeneleri belirli, kafatası yuvarlak ve yüz açısı yüksek, konuşabilen tek yaratık.)

Recep Peker kafasından çok daha bambaşka bir kafaya sahip olan ve gerçekten büyük bir insan olan Atatürk hiç mi hatalı sözler sarf etmedi?

örneğin, Prof. Mete Tunçay'ın “Toplum ve Bilim” dergisinin 4. sayısındaki yazısında şunu görüyoruz..

Atatürk 1 Aralık 1921'de, yasama, yürütme ve yargının tek kişi üzerinde toplanması gerekliliği üzerine bakın ne diyor:

“Kuvvetler ayrılığını savunan Jean Jacques Rousseau'yu okudum. Anladım ki bu adam delidir ve bu eserini cinnet halinde iken yazmıştır..” (TBMM Zabıt Ceridesi.. cilt:14.. s:440)

(Oysa Jean Jacques Rousseau kuvvetler ayrılığı ilkesini değil kuvvetler birliği ilkesini savunmuştur. Kuvvetler ayrılığı fikrinin mimarı ise Montesquie'dur.)

Şimdi ben kalkıp, yeryüzünün en büyük düşünürlerinden birine “deli..” diyen, üstelik onu yanlış anlayan Atatürk'ün bu sözünü eleştirdim diye “Atatürk düşmanı bir yobaz” mı oldum?

İşte türban tartışmalarını da bu eksende değerlendirmek gerekiyor..

örneğin; Prof. Celal Şengör isimli bir profesör çıkıp şunu diyebiliyor: “Türban dinsel bir giysidir ve bunu takan kişi şeriatçıdır. Şeriatçı, evrim teorisine inanmaz. Dolayısıyla bu teoriye inanmayan kişiler üniversiteye giremez. Girerse kapıya kilit vururum..”

Evet, “Mumsöndü” ibaresinin tanımını haklı olarak sözlükte değiştiren TDK'ye bir çağrım var.

TDK, tez elden “insan” sözcüğünün tanımını yeniden yapmalıdır ve demelidir ki:

“Memeliler sınıfının insangiller familyasından, iki ayağı üzerinde duran ve yürüyen, arada bir Anıtkabir'e de yürüyen, çenesi düşük, omzu kalabalık, burnu büyük, gerdanı kırık, ensesi kalın, dili uzun, gözleri perdeli, göbeğini asla ve kat'a kaşımayan, papyonlu tek yaratık..”

TDK'ye bir de “türbanlı insan” maddesi eklenmeli ve yukarıdaki tanıma uyanları çok sevindirecek bir tanım getirilmeli; o tanım da şu olmalıdır:

“İnsan yerine konulmayan bir endoplazmik retikulum..”



Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi