"İrtica"nın yüzüncü yılı

"İrtica"nın yüzüncü yılı

Yarın, 31 Mart Vak'ası'nın üzerinden tam bir asır geçmiş olacak. 13 Nisan 1909'da (Rumî takvime göre 31 Mart 1325'te), İstanbul büyük bir ayaklanmaya sahne oldu. Bu olayın birçok yönü hâlâ karanlıkta olmakla birlikte, "irtica" kelimesi ilk defa bu ayaklanma için kullanılmıştır. Bu yüzden 13 Nisan "irtica"nın da yüzüncü yılıdır.
Bu olayı hatırlamak, "irtica"nın da tarihî arka planına ve hangi amaçla kullanıldığına dair fikir verecektir.

Tarihî arka planda şunlar var: Temmuz 1908 başlarında isyan ederek askerleriyle birlikte dağa çıkan Binbaşı Resneli Niyazi ve Enver Bey'i takiben 23 Temmuz'da Selanik ve Manastır hükümet konakları isyancılar tarafından ele geçiriliyor. (Bu tarih 1935'e kadar Hürriyet Bayramı olarak kutlandı.) 24 Temmuz'da Sultan II. Abdülhamid'in 1876 tarihli Kanun-i Esasî'yi yeniden yürürlüğe sokması ile II. Meşrutiyet ilan edilmiş oluyor. Meclis-i Mebusan 17 Aralık'ta açılıyor. İttihat ve Terakki Fırkası'nın marifeti olan bu gelişmeler orduda, bürokraside ve ilmiye sınıfında yoğun bir siyasallaşmaya yol açıyor. Öbür taraftan fiili iktidarı elinde tutan İttihat Terakki, mensupları genç subaylar olduğu için perde gerisinde kalmayı tercih ediyor. Bu durum bir otorite boşluğuna ve kargaşaya yol açıyor.

İttihat Terakki'nin iktidarı altı ay zarfında sermayesini tüketiyor ve karşısında güçlü bir muhalefet oluşuyor. İttihatçılar ise yükselen muhalefete karşı bir dikta yönetimi kuruyorlar. Muhalefetin temsilcilerinden gazeteci Hasan Fehmi'nin İttihatçı bir silahşor tarafından öldürülmesi bardağı taşıran son damla oluyor. İttihatçıların dışarıda bıraktığı bütün muhalif kesimler ayaklanmaya destek veriyor. Prens Sebahattin gibi, ilk liberaller bile bu ayaklanmaya önayak oluyor. İngiliz Büyükelçiliği'nin ayaklanmadaki rolü, sonradan kanıtlanıyor. Ayaklanma, İttihatçıların küstürdüğü alaylı subayların ve askerlerin kontrolsüz şiddeti ve medrese çevrelerinden gelen destek ile yayılıyor. Kitlesel nitelik kazanması ile birlikte siyasî hedeflerin yerini dinî motifler almaya başlıyor. Ancak, ulemanın önemli kısmı, örneğin "Cemiyet-i İlmiye-i İslâmîye" ayaklanmayı şiddetle kınıyor. Ayaklanma, kontrolsüz bir şiddet ve yağmalamaya dönüşüyor. Bu olay, İttihatçıların daha baskıcı bir yönetim kurmalarının gerekçesini oluşturuyor.

31 Mart Vak'ası, siyasetin, ama özellikle askerin muhalif kanadının tetiklediği, sonrasında kontrolün bütünüyle kaybedildiği bir isyan olayı. Tasfiye edilen alaylı subaylar hem intikam almak, hem de kontrolü ele geçirmek için öncü rol oynuyorlar. Geniş kitleleri ayaklanmaya dahil etmek için dinî semboller kullanılıyor.

İttihat ve Terakki Fırkası'nın "İttihat"ında daha çok dinî bir vurgu mevcuttur. "Terakkî" ise pozitivist bir ilerleme idealini yansıtır. İlim ve fenne bağlılığı, aklın rehberliğini ve gözleme dayalı bilginin gerçekliğini benimsemeyi ifade eder. İşte "irtica" kelimesi, "terakki"nin tam zıddı olarak üretilmiştir. Terakki'nin tersi "irtica"dır. İttihat ve Terakki'nin karşısında yer alan muhalefet "mürteci" olmaktadır. "Reaction" kelimesinin tercümesi olarak dilimize giren "irtica" kelimesinin bu ilk kullanımında yoğun bir dinî içerik yoktur. Reaksiyoner, yani mürteci, Fransız İhtilali sonrasında kullanıldığı gibi, eski rejimi yani mutlak monarşiyi savunanları anlatır. Bu kelime ile isyancılar arasında, padişaha eski yetkilerinin iadesini savunanlar kastedilmektedir.

Bedîüzzaman Said Nursî, 31 Mart Vak'ası'ndan sonra, Divan-ı Harp'te yargılanmıştır. Bu mahkemede yaptığı müdafaa, belagat ustalığına örnektir. Şu cümlesi ile "irtica tarihi"ni daha başında, teşhir etmektedir: "Vakta ki itidal, istikamet irtica ile iltibas olundu; Meşrutiyette şiddetli istibdat hapishaneyi mektep eyledi." 31 Mart Vak'ası'nın sebeplerini, en serinkanlı ve tarafsız biçimde sıralayanların başında da o gelmektedir. Yedi maddede sıraladığı sebeplerden ilki olarak "Yüzde doksanı İttihat ve Terakki'nin aleyhinde, hem onların tahakkümü ve istibdadı aleyhinde bir hareket idi." hükmünü veriyor ki bu hüküm gerçeği yansıtmaktadır.

Bu başlangıçla aslında "irtica" kelimesi, baskıcı yönetimler karşısında halkın desteğini arkasına alan muhalefet için tedavüle giriyor. Yüz yıl boyunca da despotik yönetimler muhalefeti "irtica" olarak susturuyor.


Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi