Kürt meselesi, genel af ve Mardin katliamı

Kürt meselesi, genel af ve Mardin katliamı

Türkiye, bu yıl, kronikleşen ve gelecek vizyonuna ayak bağı olan iki temel problemin çözümü için tabuları yıkmaya hazırlanıyor. Birincisi Kürt meselesi, diğeri Ermenistan’la dostluk köprüsünün kurulması projesidir.

Geçen hafta Prag’a giderken uçaktaki sohbetimiz sırasında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, iki temel meselenin çözüme kavuşturulmasında 2009’un ‘fırsat yılı’ olduğunu söyledi. Aynı şekilde Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un terörle mücadelede sona yaklaşıldığını anlatırken ‘2009’a vurgu yapması ‘paralel’ değerlendirilebilir.

Başbakan Erdoğan’ın da 2009 yılını bu kritik eşiğin aşılmasında önemli bir yıl olarak gördüğünü biliyoruz.

PKK lideri Murat Karayılan’ın Milliyet’ten Hasan Cemal’e yaptığı açıklamalarda Kürt meselesinin çözümüne ilişkin ilk kez bu denli olumlu bir sürece girildiğini ifade etmesi, bu çözüm arayışının uluslararası bağlantılarını ortaya koyması bakımından önemlidir.

Gelecek hayallerini ayrı bir devlet yerine Türkiye içinde aramaya başlayan PKK’nın yeni stratejisinde ABD’nin rolü herhalde yadsınamaz. 2001 sonunda Irak’tan çekilirken bölgedeki problemleri asgari düzeye indirmeyi planlayan ABD ile Türkiye arasındaki model ortaklık projesinin inşasında en ciddi engel, PKK’dır.

Belli ki, ABD, yeni sürecin moderatörüdür.

PKK’da iç çatışma doğar mı?

Devletin zirvesinden yükselen bu çözüm haykırışları tesadüf değil, ortak politika üretiminin ifadesidir. Gül’ün Prag seyahati sırasında bu işbirliğini anlatırken kullandığı şu cümle dikkat çekicidir: ‘Birinin yaptığını diğeri bozmuyor.’

Çok ağır bedeller ödendikten sonra gecikmeli bile olsa sağlanan bu kurumsal mutabakat önemli, ama ‘birilerinin bozacağını’ hesaba katmak gerekir. Çözümü çözümsüzlükte arayan ve yararı statükonun devamında gören hem iç hem dış odaklar, bir şekilde yeni sürece müdahil olmak isteyeceklerdir.

Bu müdahalelerin en belirgin yüzü, provokatif eylemlerdir.

Sözüm ona ateşkes uygulandığı bir dönemde, daha birkaç gün önce Diyarbakır’da 9 askerin şehit olmasına yol açan kanlı saldırı gerçekleştirildi. Çözüme zerre kadar katkısı olmayacak böyle bir eylemden kimin ne yararı olabilir?

Murat Karayılan, o eylemi, ‘Merkezin bilgisi dışında yerel unsurlar tarafından yapılmış savunma amaçlı eylem’ olarak tarif ediyor. Yine ateşkesin uygulandığı 1993 yılı Mayıs ayında silahsız 33 er şehit edilirken PKK, topu, merkezin kontrolünden çıktığını iddia ettikleri Şemdin Sakık’a atmıştı.

Altında 4.5 cm kalınlığında zırh bulunan personel taşıyıcıyı paramparça edecek güçte ve kilolarca patlayıcıyı karayoluna döşemenin, savunma amaçlı olduğunu söylemek, hele böylesine büyük bir eylemi kontrol dışı yerel eylem olarak anlatmak hiç de inandırıcı değildir. Eğer öyleyse PKK açısından daha da vahimdir.

Bu durumda cevap aranması gereken iki soru vardır: 1- Murat Karayılan, muhtemelen dışında kalacağı çözüm projesini dolaylı olarak baltalamaya mı çalışıyor? 2- Karayılan’a rağmen PKK içinde çözüme karşı çıkan bir grup mu var?

Bu iki soruya cevap bulunurken hangi sonuca varılırsa varılsın, yeni sürecin PKK’yı iç çatışmaya sürükleme ve çözüm karşıtı şahin kanadın provokatif eylemlere yönelme ihtimali yüksektir.

Mardin’de neler oldu?

44 masum insanın katledildiği Mardin’deki vahşeti de bu perspektiften değerlendirmek sözkonusu olabilir. İlk bakışta katliamın nedeni ‘husumet, kıskançlık ve menfaat’ gibi gözükse de kimse için tatmin edici gözükmüyor.

Eğer töre cinayeti ise şu ana kadar emsali yok. O halde gerisinde ne olabilir?

8 zanlı şu ana kadar konuşmadı, susma haklarını kullanıyorlar. Bu vesileyle, Hürriyet’in önceki gün sürmanşetten verdiği zanlı Abdülkadir Çelebi’ye ait ‘köyün kökünü kurutacaktık’ ifadesinin doğru olmadığını söyleyelim. Dün Mardin Valisi Hasan Duruer’le uzun uzun konuştum. Hem vali hem avukatlar böyle bir ifadenin olmadığını aktardılar.

Vali Duruer, bu tür eylemleri doğuran öfkenin, aşiret kültürü, eğitimsizlik, cehalet, kıskançlık, menfaat çatışması ve kötü geleneklerden beslendiğini anlattı. O nedenle yöredeki sosyolojik yapının bilimsel tahlile ihtiyaç duyduğunu düşünüyor. İlgili sosyologları bölgede inceleme yapmaya davet ediyor.

Sonuna kadar haklı vali, sorunun sosyolojik boyutu mutlaka irdelenmelidir. Ama daha kısa vadede, şu sorulara da cevap bulmamız elzemdir:

1- Katliamı gerçekleştiren ve korucu aynı aileden bu şahıslar, PKK’nın çözüm karşıtı şahinleriyle bağlantılı olabilir mi veya onların tezgahına düşme ihtimalleri var mıdır?

2- Tersten düşünecek olursak çözüm karşıtı devlet içindeki Ergenekon uzantılarının kışkırtması sözkonusu olabilir mi?

Birine verilecek müspet cevabın ortaya çıkma ihtimali, faili meçhul cinayetler veya kontrol dışı eylemler ortadayken diğerinden daha az veya daha yüksek değildir.

Şu an için çok fantastik gibi gözükse de bu iki soruya ikna edici ve makul cevaplar bulunmazsa, ‘cehalet katliamı’ tezi toplumda karşılık bulmaz.

Af gelebilir

Görüyorum ki, tüm kışkırtmalara ve provokasyonlara rağmen Türkiye, Kürt meselesinin çözümü konusunda oldukça kararlı gözüküyor. Başarıya ulaşması için DTP’ye de önemli görev düşüyor.

Bu yaklaşım devam ederse, yakın gelecekte ‘af’ gündeme gelebilir. Tabi, affın kapsamı, derinliği, boyutu henüz somutlaştırılmış değildir. Milli Güvenlik Kurulu’nda geçmiş dönemlerde çıkartılan 8 ayrı kısmi af düzenlemesinin neden sonuca ulaşmadığı, yeni bir düzenlemeden beklenen yararın sağlanması için nelerin yapılması gerektiği konusunda kapsamlı raporlar hazırlandığını söyleyebiliriz.

Daha önce pişmanlık yasalarından yararlandıkları halde yeniden suç işleyenler ve belirli kademelerdeki yöneticileri de kapsayacak şekilde verecekleri bilgilere bakılmaksızın af veya ceza indirimini öngören düzenleme, seçeneklerden biridir. Bu projenin devreye sokulması durumunda Murat Karayılan gibi PKK’nın merkez konseyi üyelerinin üçüncü ülkelere geçişi sözkonusu olabilir.

Özetle, uzun ince bir yoldayız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi