Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

“Gerçek” kılıflı ne “yalan”lar gördük biz!

“Gerçek” kılıflı ne “yalan”lar gördük biz!

Hikâyeyi bilirsiniz... “Evlilik arefesi”ndeki bir genç kıza, sormuş yakınları... “Evliliğe hazır mısın?.. Bir problem yok değil mi?”... Genç kız; “Anam, benim kız oğlan kız olduğumu söylüyor ama, benim pek umudum yok” diye cevap vermiş!.. Demek oluyor ki; kızın “oynaş”larından, “aşna-fişne”lerinden anasının haberi yok... Haberi olsa, “kız oğlan kız” demezdi herhalde... İşte bütün mesele, “haberi olmak” kavramında düğümleniyor... İnsanın haberi olmayınca, “ayıplı mal”ları “orijinal” sanıyor... Tabiî, bir de “pazarlamacılar” var ki; onların “taktik”leri karşısında, insanın aklı-dimağı duruyor!.. Meselâ; “kadın”ın biri; “Ali, Veli... Üç de ondan evveli... Recep, Şaban, Ramazan... Koca yüzü mü gördü şu garip anan” diyor!.. Ama “pazarlamacı”lar, “9 koca” eskitmiş böyle bir kadını bile, allayıp-pullayıp, “çiçeği burnunda bir gelin” olarak yutturmanın peşinde!..
Hemen söyleyeyim; “pazarlamacı”dan kastım, ilk etapta “toplum mühendisleri”dir, sonra da toplum mühendislerine “yardım ve yataklık” etmeyi bir “görev” kabul etmiş olan “medya”dır!..

İLLA BÜLENT ERSOY MU OLMAK GEREK?
Bu “girizgâh” ve “izahat”tan sonra, bu yazıyı yazmaya niye karar verdim, onu söyleyeyim...
Efendim, son günlerde; “Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun Taceddin Dergâhı’na defni” ile ilgili Bakanlar Kurulu Kararnamesi’ni “imzalamamakla” gündeme gelen, “yoğun tepki”lere rağmen, “Duyarlılığım, Akif’e duyduğum derin saygıdan” deyip, asla “geri adım” atmayan Kültür Bakanı Ertuğrul Günay, şu günlerde de “geri adım” atıp, “özür dilemesi”yle gündemde!..
Evet, sayın Bakan; “Yazıcıoğlu’nun defni kararnamesi”ni imzalamama konusunda “geri adım” atmadı ama, Bülent Ersoy ve Zeki Müren hakkında sarfettiği sözlerin “tepki” görmesi üzerine; hem “geri adım” attı, hem de “özür” diledi!..
Aslında, “doğru bir tesbit” yapmış, “haklı bir eleştiri”de bulunmuştu... Ne yazık ki; sayın bakan “dik durması” gereken bir konuda “eğilip-bükülmeyi” tercih etti!.. “Toleranslı ve ılımlı” olması gereken bir konuda ise, maalesef “kuru bir inat” sergiledi!..
Kimbilir, belki de bazen Bülent Ersoy gibi hak aramak gerek!..
Neyse, “olay”a gelelim...

DARBECİYİ RESSAM YAPTILAR!
Efendim, 7 Mayıs günü bir “film festivali”ne katılmış sayın Ertuğrul Günay...
Festivalin sunuculuğunu; “TRT Şeş”te parlayan ama şöhret olunca TRT Şeş’ten büyük tartışmalarla ayrılıp, şu anda Star TV’nin hazırlığını yaptığı bir yarışma programında görev alan Rojin yapmış!..
Rojin, bir ara 12 Eylül Cuntası’nın lideri Kenan Evren’e getirmiş sözü ve demiş ki;
“12 Eylül darbesinin başrolündeki general, ressam zannediliyor!”
Bu sözlerin arkasından kürsüye gelen Kültür Bakanı Ertuğrul Günay, bu yazıyı yazmama vesile olan “o söz”ü söylemiş!..

“Nice yalanlar gördük!”
İşte bu sözü söyleyip, “80’li yıllar”la ilgili olarak şu ifadeleri kullanmış:
“80’li yıllar Türkiye’nin bir büyük tuzaktan geçerek bir büyük çukura düştüğü ve hâlâ içinden çıkmak için çırpındığı en karanlık yıllardır... Bir darbeci generale dünyanın başka ülkesinde katil muamelesi yapılırken, ülkemizde ressam-sanatçı muamelesi yapıldığını yaşadık biz!.. Başka ülkelerde yargıdan kurtulmak için bunak rolünü yaptılar, bizim ülkemizde hâlâ alkışlanabiliyorlar. Bununla, Türkiye kendi içinde, yüreğinde mutlaka hesaplaşmalıdır.”
Hani; “Doğru söze Hacı emmin ne desin?” diye bir söz vardır ya, bu da böyle bir söz işte!..
Günay, devam etmiş “tesbit”lerine:
“Nice yalanlar gördük. Ben bir yıl hatırlıyorum, Zeki Müren Türkiye’nin en büyük erkek sanatçısı, Bülent Ersoy ise en büyük kadın sanatçısı seçilmişti... Böyle absürd, dramatik, toplumun aklının karıştırılmaya çalışıldığı dönemlerden geçtik.”

...VE BAKANDAN GERİ ADIM!
Vaayy sen misin bunu söyleyen?!?..
Önce Bülent Ersoy’dan, sonra “eşcinsel”lerden ve medyadaki “köşebaz”lardan yaylım ateşi açıldı, bakan beye!..
“İstifaya davet” etmeler mi dersiniz, “bağnazlık”la suçlamalar mı dersiniz, tam bir “hedef tahtası” oldu Ertuğrul Bey!..
Tabiî, sayın bakan bu “tepki”ler karşısında “dik” duramadı, daha doğrusu “sözünün arkasında” duramadı ve “geri adım” atıp, şunları söyledi:
“O gergin ortam içinde belki amacımı aşan bazı ifadeler oldu. Ya da iyi anlatamadım derdimi. Hiçbir sanatçı arkadaşımı kesinlikle incitmek istemem. Herhangi bir alandaki tercihleri de kimseyi ilgilendirmez. Arkadaşlarımı bilmeden üzmüşsem, sözlerimi düzeltmek istiyorum.”
Olayı bu kadar “detaylı” anlattım ki; hiç kimse, “İşine gelen kısmı almış, diğer boyutunu görmezden gelmiş” demesin!..
Görüyorsunuz işte;
“Söz” de orada, “özür” de!..
Benim söylemek istediğim ise şu:
“Bülent Ersoy’un tepkisi” karşısında “geri adım” atan Ertuğrul Bey; “Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun defni kararnamesi” konusunda niye “prensip”(!)li davrandı?..
Merak ettim;
Büyük Birlik Partililer’in tepkileri “yeterince sert” mi değildi, yoksa “yüksek volümlü” mü değildi?.. “Cazgırlık” yapıp, seslerini yükseltselerdi, sayın bakan; işi “vekil”ine bırakmayıp, o kararnameye “imza” atar mıydı acaba?..

AYDINLARI SUSAN BİR MİLLET!
Hani derler ya;
“Ağlamayan çocuğa meme vermezler!”
Demek oluyor ki;
BBP’liler yeterince ağlamadılar, yeterince bağırmadılar, yeterince çığırtkanlık yapmadılar ki; Bülent Ersoy kadar etkili olamadılar!..
Eğer etkili olabilselerdi; “erkek”liği tartışılan Zeki Müren ile “kadın”lığı tartışılan Bülent Ersoy, bu ülkenin insanına “rol model” olarak yutturulmak istenmezdi!..
Ne acıdır ki, Şair M.Emin Yurdakul’un;
“Bırak beni haykırayım, susarsam sen mâtem et;
Unutma ki şâirleri haykırmayan bir millet,
Sevenleri toprak olmuş öksüz çocuk gibidir.”
Dizelerindeki gibi; “aydın”ları susan bir milletin sonu da, herhalde “Sodom-Gomore”ye dönecektir!.
Hayır, hiç kimsenin “cinsiyet”i veya “cinsel tercih”ine sözüm yok... Benim isyanım; böyle bir “cinsel tercih”te bulunanları, bu topluma “rol model” olarak sunan “insanlık düşmanları”na!..
Şurası iyi bilinsin ki;
Hiç kimseyi “tahkir” ve özellikle BBP’lileri “tahrik” gibi bir niyetim yok!..
Benim yapmaya çalıştığım;
“Günay’ın sözleri”nden hareketle, bir “durum tesbiti” yapıp, “kendimizi sorgulamak”tan ibaret!..
Evet, kendimizi sorgulamak!..
“Tepkisiz”liğimizi, “sesimizin cılızlığı”nı, bunun da ötesinde “boşvermişliğimizi” ve “nemelâzımcılığımızı” sorgulamak!..

TOPLUMSAL İNFİAL OLMAYINCA!
Hatırlarsınız değil mi;
Rektör Osman Tekinel, 1999’un sonlarında Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi’nde “başörtüsü yasağı”nı uygulamaya başlattığında şöyle bir söz sarfetmişti:
“Tepkilerin böylesine cılız olacağını bilseydim, başörtüsü yasağını uygulamaya 3 yıl önce başlardım!”
Ne demektir bu;
“Yeterince ağlamadınız!”
Ne acıdır ki;
Bugün, “geçti o günler” diyecek durumda değilim... Çünkü aynı “tepkisizlik” devam ediyor!.. Hem de; “grip salgını” gibi; “hepimiz”e bulaşmış bir tepkisizlik!..
Herhalde biliyorsunuz;
Nedim Gürsel adlı biri, hâşâ “Allah’ın Kızları” adlı iğrenç bir kitap yazmış... Kitap, tepeden tırnağa “Allah’a isyan, İslâm’a ve peygamberlere hakaret” doluymuş!..
Emre Bukağılı adlı “duyarlı” bir vatandaş, bu kitap hakkında “suç duyurusu”nda bulunup “dâvâ” açılmasını sağlamış!..
İş, “mahkeme”ye intikal etmiş tabiî...
Savcı, “görüş”ünü açıklamış:
“Kitapta İslâm’a hakaret olmakla birlikte, toplumda infial uyanmadığı için yazarın beraatini talep ediyorum!”
Lütfen dikkat!.. “Kitapta İslâm’a hakaret var” ama “toplumda infial yok!”
O halde, “beraatine!”
Daha ne diyeyim?..
Bu tepkisizlik, bu umursamazlık bizdeyken, hiç kimseye “geri adım” attıramaz, hiç kimseye söz dinletemeyiz!..
Dolayısıyla; Bülent Ersoy’a kızmaya hiç kimsenin hakkı yok!..
Alın işte; bir kükredi, Ertuğrul Günay’a bile “geri adım” attırdı!..
Anlayana sivrisinek saz!..
===========
Bahçeli’nin kükremeleri!
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Çek Cumhuriyeti’nden dönüşte; “Türkiye’nin en önemli sorunu, Kürt sorunu... Bu sorunun çözümü için 2009 fırsat yılı” demişti ya; MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli öyle bir “taarruz”da bulunmuş ki; elinden gelse, Gül’ü bir kaşık suda boğacak!..
Dün; Gül ve Erdoğan’a ağzına geleni söylemiş:
“Gaflet ile ihanet, menfaat ile melanet arasında gidip gelen tükenmiş ruh sahiplerinin bu hezeyanlarının!..”
Breh, breh, breh... Duyan da sanacak ki; bu ülkede “bir tek vatansever” kalmıştır, o da Devlet Bahçeli’dir!.. Eline fırsat geçse, PKK’yı darmadağın edecek, Apo’yu da idam edecek!..
Mi acaba?!?.. Çünkü biz; “İmralı Apo’ya mezar olacak” sloganları ile iktidara gelen Devlet Bahçeli’nin “ilk icraatları”ndan birinin, “Apo’nun idamını engellemek” olduğunu çok iyi hatırlıyoruz!..
Siz de hatırlarsınız... Bir “seçim mitingi”nde, kürsüden Başbakan Erdoğan’a “ip” fırlatıp; “Al sana ip!” demişti; “Bu ipi al da, Apo’yu as!”
Ne garip değil mi?.. O günlerde, bir anlamda, “Ben asamadım, sen as” acizliği gösteren Bahçeli, şu günlerde “efelik” taslıyor!..
Ama biz; muhalefetteki “aslan”ların iktidarda “kedi”leştiğine çok tanık olduk... Onun için de; bu “kükreme”ler, kulağımıza “miyav” gibi geliyor!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi