Avrupa ırkçıdır, ırkçı kalacak..

Avrupa ırkçıdır, ırkçı kalacak..

Solingen katliamının acısı yüreklerimizde ve hafızalarımızda tazeliğini korurken, bu kez vahşetin yol açtığı çığlıklarımız, Almanya’nın Ludwigshafen kentinden yükseldi.
çoğunluğunu çocukların oluşturduğu 10 Türk, kundaklama sonucu can verdi.

Anadolumuzun gurbete düşmüş aileleri, yakılan evlerinin, kaybettikleri canların ardından bakarken, bir ananın televizyon kameralarına yansıyan şu sözleri tarihin acı sayfalarındaki yerine çoktan yazılıyordu:

“Harabe kalasın Alamanya... Harap kalasın!”

Kundaklamayı kim yapmış olabilir?

Bunun ne önemi var ki!

Aslolan bir gerçek var ki; Avrupa halklarında “yabancı” sayılanlara karşı gittikçe artan ırkçı şiddet ve düşmanlık, kimsenin meçhûlü değil.

Hatta kendilerinin bile..

çünkü bizzat AB organlarının hazırladığı raporlar, başta Türkler olmak üzere, son yıllarda Müslüman göçmenlere karşı yöneltilen ırkçı şiddet, baskı ve ayrımcılığın had safhaya vardığını söylüyor.

Dolayısıyla, Ludwigshafen faciası kime sürpriz gelip, kimi şaşırtabilir ki!..

Bu facia, Almanların yaptığı ilk vukuat mıydı sanki?..

Daha birkaç hafta önce şehirleri, “Ali, kızlarımıza sulanma..” türünden ırkçı afişlerle donatan onlar değil miydi?

Kimi zaman otobanlarda arabası sıkıştırılarak, kimi zaman sokak kavgalarında bıçaklanarak az mı Türk öldürüldü ya da öldüresiye dövülmelerin ardından sakat kaldı?..

Avrupa’nın birçok ülkesinde herhangi bir yerde sıradan bir adli olay meydana geldiğinde bile, tümü potansiyel suçlu ilan edilerek mahalleleri basılan, günlerce baskı ve sorgulamalara maruz kalanlar göçmenler değil mi?..

Kendi vatandaşları başka bir ülkede en küçük bir olumsuzlukla karşılaştığında yeri göğü yerinden oynatan Avrupa siyasetçileri, hiç kuşkunuz olmasın, bu son faciayı da birkaç üzüntü demeciyle geçiştireceklerdir.

çünkü maalesef bugün birçoklarının, ağzının suyunu akıtarak saflarına dahil olmak için rüya üstüne rüya gördükleri AB’ye hakim olan ezeli zihniyet, genetiğini oluşturan tarihsel ve kültürel kodları nedeniyle, ne farklılıkları bir arada barış içinde yaşatacak bir anlayışa sahiptir, ne de deneyime..

Varlıklarını hep, bir öteki oluşturup, onu dışlama üzerinden tahkim ve takviye etmenin arayışı içinde olmuşlardır.

Sömürgecilik, soykırımlar, birçok medeniyeti tarih sahnesinden yok etmek, asimilasyon vs. hep Roma’dan tevarüs ettikleri ve aksini yapmaya genlerinin izin vermeyeceği hastalıklı bir zihin dünyasının eseridir.

Kendilerinden olmayan, kendilerine yeterince benzemeyen herkese karşı ayrımcılığı, dışlayıcılığı, küçümseyiciliği ve yok sayıcılığı, kültürlerinin, yaşam biçimlerinin ve mevcut refah düzeylerini sürdürebilmenin en büyük ontolojik gerçeği haline getirmişlerdir.

Bu yüzdendir ki; temel hak ve özgürlüklerin söz konusu olduğu her olayda, iki yüzlü ve ilkesiz bir tutum takınmaktan asla geri durmamışlardır.

Bosna, Avrupa’nın göbeğinde tarihin en büyük soykırımlarından birine tanık olurken, havaya bakıp ıslık çalmaları bundandı..

AB üyesi Slovakya’da 5 bin Müslüman yaşamasına rağmen, bir tek camii açılmasına izin verilmemesine ses çıkarmayanların, Türkiye söz konusu olunca “gayrimüslimler baskı altında” diye feveran etmeleri de bundan..

Yunanistan’daki Türklerin temel hak ve özgürlükler noktasında yaşadığı hiçbir sıkıntının, hatta Batı Trakya Türklerinin eczane açmasına bile izin verilmemesinin bir tek gün bile AB’nin gündemine gelmemesi de bundan..

Prizren’de, Priştine’de Türkçe tabelalar yasaklanıp, Türkçe yayın yapacak bir TV kanalına frekans izni verilmemesi; Hollanda ve Belçika gibi ülkelerin “entegrasyonu engelliyor” gerekçesiyle haftada birkaç saatlik Türkçe radyo yayınını bile kaldırmaları; Türkiye söz konusu olunca, sabah akşam “Ana dilde eğitim vs.” diye bağırmaları da bundan..

Aday ülkeler içinde “ucu açık müzakere kavramı” bir tek Türkiye içindir. “Hazmetme kapasitesi” de öyle!

Bu zamana kadar her aday ülke, birliğe ne zaman alınacağını bilmiştir, bir tek Türkiye hariç..

Ve daha başta Kıbrıs ve Ermeni meselesi olmak üzere yığınla konuda, yığınla ahlâksızlık, ilkesizlik, çifte standart ve adaletsizlik sürüp gidiyorsa hep bundan..

Ludwigshafen faciasından dolayı içimiz yanıyor ama şaşırmıyoruz..

çünkü biliyoruz;

Bunların AB’yi kurmaya kalkmalarının nedeni bile, “Biz düşman üretmeye ve onunla savaşmaya öyle alışmışız ki; başkasını bulamazsak bu sefer de birbirimizi yemeye başlıyoruz. 2. dünya Savaşı’nda 50 milyon insanımız öldü. Gelin bir birlik kuralım da birbirimizi yemeyelim hiç değilse!” arayışlarının bir sonucudur..

Evet, yüreklerimiz kavruluyor ama şaşırmıyoruz..

çünkü biliyoruz;

Avrupa ırkçıdır, ırkçı kalacak!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi