Abdullah Yıldız

Abdullah Yıldız

İslâmbol, Dârü’n-Nasr, Medînetü’l-Muvahhidîn

İslâmbol, Dârü’n-Nasr, Medînetü’l-Muvahhidîn

29 Mayıs İstanbul’un fetih günü. Bu vesileyle çeşitli programlar düzenlenecek, kutlamalar yapılacak; fethin önemi konuşulacak, yazılacak, çizilecek. Biz, bu yazımızda konuya farklı bir açıdan bakmayı deneyecek; “Feth”i anlamaya ve anlamlandırmaya gayret edeceğiz.
Osmanlı Devleti (orijinal adı ile Devlet-i Âliye), İstanbul’u (eski adı ile Konstantinopolis) fethettikten sonra bu kadim kenti başkent edindi ve buraya çok anlamlı isimler verdi.
Öncelikle: “İstanbul” adının nereden geldiğine baktığımızda, bunun aslı hakkında Polis, Bulin, Stanbulin, Stambol, İstinbol, İstanbol, İstimboli gibi Rumca, Ermenice, Türkçe isimler görüyoruz. Ancak II. Mehmed’in yani Fatih’in buraya “İslâm’ı bol olan şehir” manasında “İslâmbol” adını verdiğini, bunun da Osmanlı resmi kayıtlarında geçtiğini öğreniyoruz.
İkinci olarak: Osmanlı Saltanatının merkezi olduğu için “Pâyitaht-ı Saltanat”, “Tahtgâh-ı Saltanat”, “Makarr-ı Saltanat”, “Darü’s-Saltanat”; ardından dünya Müslümanlarının halifeliği görevi de Osmanlılara geçince, “Darü’l-Hilafet” gibi unvanlar verildiğini öğreniyoruz.
Üçüncü olarak: geleneksel anlamda saltanat ve hilafet makamının kutsal oluşu ve adaletin de buradan yani sarayın eşiğinden dağıtıldığı inancı, buraya “Dersaâdet”, “Âsitâne” gibi adlar verilmesine yol açmıştır. Yine bu çerçevede İstanbul’a dua makamında isimler verilmiştir: ‘felaketlere ve adaletsizliğe karşı Allah tarafından korunmuş’ anlamına gelen “el-Mahmiyye”, “el-Mahruse” tabirleri böyledir. Resmi olarak İstanbul’a “Dar’ul-hilafeti’l-aliyye ve makarr-ı saltanat-ı seniyyem olan mahmiyye-i Konstantiniyye” şeklinde göndermeler de yapılmıştır. Ayrıca bana çok anlamlı gelen iki isim de: “Dârü’n-Nasr” ve “Medînetü’l Muvahhidîn”dir.
Son olarak zikrettiğimiz iki isimden devam edersek; Osmanlı Devleti’nin İstanbul’a oldukça anlam yüklü tevhidî ve Kur’ânî isimler verdiğini görüyoruz.
Bir kere, Hz.Peygamber (s.) döneminden başlayarak İstanbul’un fethinin Müslümanlar için bir kutlu hedef haline geldiği malumdur. Kur’ân’ın “Yeryüzünde fitneden eser kalmayıncaya ve Din de yalnız Allah’ın oluncaya kadar mücadele edin” (Enfal/39) emrine ittiba eden müminler için, İstanbul’un fethi, İslâm’ın dünyaya hakim olmasında çok önemli bir merhale idi. Üstelik böyle bir kutlu fetih arzusunun Allah’ın nusreti/yardımı ile destekleneceğini Kur’ân beyan ediyordu. Mekke’nin fethi bağlamında Yüce Rabbimizin Rasûlüllah’a (s.) hitaben ifade buyurduğu ve kıyamete kadar tüm müminler için geçerli olan hakikat şu idi: Allah’ın “nasr”ı gelmeden “fetih” nasip olmaz. Kur’ân’ın Nasr sûresi (ki Mekke’nin fethi sırasında nazil olmuştur), “Allah’ın yardımı (nasr) ve fetih geldiği zaman…” diye başlar. Daha Mekke fethedilmeden önce inen Fetih sûresi de, “Muhakkak Biz sana apaçık bir fetih ihsan ettik/edeceğiz” diye başlar; 3.âyette ise, “Ve sana şanlı bir yardım/zafer (nasr) ile yardım eder/edecektir” buyrulur. “Nasrun min-Allahi ve fethun qarîb: Allah’tan yardım ve yakın bir fetih/zafer var” âyeti (Saff/13) ise kıyamete kadar geçerli olan bir sünnetullahın formülüdür. Fetihler ancak Allah’ın yardımı ile nasib ve müyesser olur. Osmanlı’nın İstanbul’u “Dârü’n-Nasr” diye isimlendirmesi işte bu derin manaları işaret ediyor olmalıdır.
İslâmbol nitelemesinin ise, Fatih’in şehre İslâm damgasını vurma arzusunu, plânını ve çabasını yansıttığı açıktır. Nitekim, bu hedef doğrultusunda İstanbul’a bol bol cami, medrese, darülkurra vb. açılacak, İslâmî ilimlerin burada tahsil edilip geliştirilmesi için her türlü gayret gösterilecek, pek çok İslâmi eser burada yükselecek ve burası tevhid ehli insanların yurdu, merkezi olacaktır. “Medînetü’l-Muvahhidîn” yani “Tevhîd inancına inanıp onu yaşayanların şehri” nitelemesi, kısa ve orta vadeli değil, uzun soluklu, hatta ebedi bir hedefi işaret eder: Tevhid Medeniyeti.
Özetle: Osmanlı’nın bu şehri kıyamete kadar tevhîd ile meşbû kılmayı, muvahhidler yurdu haline getirmeyi, İslâm’ın bol bol yaşandığı bir merkez yapmayı, böylece Allah’ın yardımına, lûtfuna, korumasına mazhar bir belde olarak geleceğe taşımayı temel gaye edindiğini, bizlere yani torunlarına da böylesine apaçık bir hedef çizdiğini anlamaktayız.
Bu vesileyle, Allah’ın sürekli yardımına mazhar olacak, insanların kalbini Tevhîd’e ve Kur’ân’a açacak kutlu fetih çabalarımızın kesintisiz sürmesini diliyor; fethimizi kutluyorum.
DAVET: 30 Mayıs’ta Balıkesir-Havran Mimoza Açık Düğün Salonu’nda, Saat 17.30’da Ahmet Bulut’la birlikte Namazla Diriliş panelindeyiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdullah Yıldız Arşivi