Abdullah Büyük

Abdullah Büyük

Gel-geç gündemler, ufkumuzu işgal etmesin

Gel-geç gündemler, ufkumuzu işgal etmesin

İçinde bulunduğumuz zaman dilimi, geçmiş ve gelecek arasında kıymet ve ehemmiyeti en fazla hak eden bir özelliğe sahiptir. Ömür sermayemizi tüketmek ve kullanmak arasında yaptığımız seçimler, zamanın boşa geçirilmesi yahut değerlendirilememesi neticelerinin oluşmasına zemin hazırlar. Kapitalist mantığın yetiştirdiği, düşünce kalıplarını oluşturması için vahiyden bigâne marangozlara kendini teslim eden neslin anlayışında, zaman tüketilebilirse de, Müslümanın, kendisini bu isimle tesmiye eden Rabbi tarafından, ona uygun görülen hüviyeti, hadiseleri orijinal bir zaviyeden okumasını gerekli kılmaktadır; dolayısıyla o, vakti kullanır. Buna göre Müslüman; geçmişe dair tezekkür yaparken, parçaları vahiy düzleminde yorumlamaya, toplum olarak yaşadıklarını/kendisine yaşatılanları, Kur’an ve sünnet okuyucusuna okutmaya; tedebbür yaparken, sahib-i akıl olarak, geçmişten aldığı ibretleri geleceğe ait programlarına yansıtmaya ve temel işlevi bağ kurmak olan aklıyla, mazi ve âtinin bileşkesini çıkarıp taakkul yaparken, en doğru eylemleriyle bugününü yaşamaya gayret edecektir. Bunun için de tefekküre ve bir ibadet olan düşünmeye zaman ayırmak gerekmektedir. Güncel olayları konuşanlar olarak, manevi dünyamızı ne kadar güncelleyebildiğimizin muhasebesini yapabilmek için, aktüalite bağlantılı mevzulara olduğu kadar, uzun vadeli hedeflerimize de vakit ayırmalı değil miyiz?
Hangi zaman dilimini yaşarsanız yaşayın, hangi amelin ifasında, hangi düşüncenin üzerinde çalışırsanız çalışın, üzerinizde yaptıklarınıza tanıklık eden şahitler vardır:
“İşte o gün yer, Rabbinin bildirmesiyle bütün haberlerini anlatır” (Zilzal, 4)
“Hangi işi yaparsan yap, Kur’ân’dan ne okursan oku, ne işte çalışırsan çalış, unutmayın ki, siz ona dalıp gitmişken, biz sizin üzerinizde şahidiz.” (Yunus, 61)
Amellerimize tanıklık edecek şahitlerden olan zaman içerisinde yaşayan insanlar; kendi oluşturdukları gündem maddeleriyle öyle bir hemhal olmuş durumdalar ki, Yaratıcı tarafından, kulunu Kendisine yaklaştıracak bir burak demek olan zaman binitine bindirildiklerinin ve hızla yol aldıklarının farkında bile değiller. Hâlbuki dünya üzerindeki her şey ve hatta dünya, zamanın içinde/zamanla kol kola, zamanın da vaktinin dolacağı bir sona doğru ilerlemektedir.
Hal böyleyken, geçtiğimiz haftalarda da; Ergenekon’un yeni marifetleri, dudak uçuklatan komplo teorileri, defnedilmeyi bekleyen bir cesetken dahi kazanç sebebi yapılmak istenen ünlü ölümleri, İslam’ı bir hayat tarzı olarak kabul etmedikleri halde, O’nun salt insana verdiği değeri kabul edenlerin, AB parlamentosuna başörtüsü ile aldıkları bayan vekil nedeniyle, İslam’ı kabul ettiklerini söyledikleri halde, O’nun insana duyduğu saygıyı dahi öğrenme istidatı gösteremeyenlerin yaşadıkları şaşkınlıklar, Madımak ve Başbağlar mukayesesi, Rus Ortodoks patriğinin tarihi ziyareti gibi bazı hadisat, zamanımızı, zihnimizi ve gönlümüzü meşgul etmiştir.
Elbette zamana sahip olmak, zamanın içinde cereyan eden olaylara da sahip olmak demektir. Ancak söz konusu olaylar hakkında, sadece güneşi gösteren ele bakıp, onun işaret ettiği hakikati görmemek türünden, kabukta kalan değerlendirmeler yapıldığı söylenebilir. Öte yandan, başımızı gömdüğümüz günlük vakıalardan zaman bulup, kalıcı gündemi de takip edenlerce malum olduğu gibi, yaşanılan zamanların, Allah katında kullarını şevklendirmek için seçilen en istisnai olanlarından birini yarıladık. Zaten yoğun olan gündemimizin, yaz mevsiminin de kendine has yoğunluklarıyla buluştuğu bir zamana denk düşen Recep ayı, şehrullah olarak, kendisini itminan bulacağı mercie yaklaştırması talebiyle kanatlarına ilişecek taliplerini beklemektedir. Bu ay içerisinde yüce Allah ile olan münasebetini gözden geçirecek olan Müslüman, Şaban ayı itibariyle örnek ve önderi Efendimiz ile olan diyaloğunu kavileştirecek, böylece Ramazan muştusunu almaya layık hale gelecektir. Bu iki ay içerisinde, yoğun bir düşünsel mesai yapıp, kendini, hayatı ve Yaratıcısını daha yakından tanıyan, sünneti hayatına yaklaştıran, karıştıran ve onunla değer ve gündemlerini yıllık denetlemeye tabi tutan kula, sonunda Kitap uzatılacak ve adeta ‘İşte Kur’an, al ve özümse! Minberden, çarşıya, okuldan, eve varıncaya kadar, yaşadığın her yerde yolunu bu Kitab’a soracaksın’ denilecektir.
Sözün özü, bir zamana, bir de yapacağımız işlere bakacak olsak, yapmamız gerekenlerin, kalan vaktimizden daha fazla olduğunu görürüz. Zamanın başıboş olmadığı gerçeği hatırdan çıkarılalı, ilahi iradenin, kulun sıcak gündeminde görmek istediği mevzular, rutin işlerin arasına sıkıştırılmaya başlanmıştır. İnsan, varlığının öz sebebi olarak öncelemesi gereken hususları, ertelemiş ve ötelemiş, böylece hakiki vazifeler yerinde saymış, zaman ise akıp gitmiştir. İşte bu dengesiz kullanım sonucu, zaman tüketilmiş, genç ve sağlıklı bir kimse dahi, zamanın yetersizliğinden söz eder olmuştur. Şu halde, mevsim şartlarına, vaktin gereğinden fazla olduğunu düşündüren uzun tatil ortamına rağmen Müslüman, çevresinde avarece oyalanan yığınlara ve öz benliğine haykırmalıdır: “Vakit daraldı...”
Unutmayalım! Her şeyin telafisi vardır, fakat boşa/boş konularla geçirilen vaktin telafisi yoktur. Hele de, yenilenme ve öze yönelmek için böylesi nadide günleri idrak ederken ve elimizde önümüzdeki yıl, tekraren aynı fırsata kavuşturulacağımıza dair bir garanti de yokken...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdullah Büyük Arşivi