Kalbim Kosova'da kaldı..

Kalbim Kosova'da kaldı..

Kosova'yı Balkan savaşlarıyla kaybettik.. Sırplar Kosova'nın kalbi Priştine'yı işgal ederek Osmanlı'dan koparmıştı..

96 yıllık esaret dönemi önceki Pazar günü son buldu.

Arnavutların "96 yıldır bu anı bekliyorduk" dediği olay bu..

Kosova artık özgür.

Başta Arnavutlar, Türkler ve Sırplar olmak üzere altı etnik grup yaşıyor Kosova'da..

Bu yüzden bayraklarında altı yıldız var..

Anlamlı bir jest..

Umarız bir jest olarak kalmaz..

Arnavutları zor bir sınav bekliyor..

Güveniyoruz..

* * *

Yugoslavya, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Komünist yönetim altına girdi.

çok dinli-çok uluslu federal yapı içerisinde Sırbistan, Hırvatistan, Slovenya, Bosna-Hersek, Makedonya ve Karadağ ayrı ayrı cumhuriyetler idi.

Kosova ve Voyvodina ise özerk eyaletler statüsündeydi..

Yugoslavya'nın komünist lideri Tito 1980'de öldü.

Altı cumhuriyetin cumhurbaşkanları rotasyon usülüyle ülkeyi yönetiyordu.

Ama tutmadı.

Sırpların, diğer cumhuriyetleri tek merkezden(Sırbistan) yönetme inadı batağa saplandı..

Komünizm maskesi altında Sırp milliyetçiliğini yürüten Sırplar, doğal olarak diğer cumhuriyetlerde etnik milliyetçilikleri kışkırttılar.

Maske düştü..

Sırp faşizminin yüzü göründü..

* * *

Aslında Kosovalılar 1 Temmuz 1990'da bağımsızlık ilan etmişti..

"Yugoslavya'dan değil Sırbistan'dan kopuyoruz" diyorlardı.

Yani diğer Cumhuriyetlerle eşit statü istiyorlardı..

Sırbistan'ın yanıtı, işgal ve şiddet oldu..

Sonrası malum.

Slovenler, Hırvatlar, Makedonlar ayrıldı..

Derken müslüman boşnakların ölüm-kalım mücadelesi..

Bosna-Hersek'in bağımsızlığı 200 bin Boşnak'ın kanı pahasına geldi..

Sırpların kadim dostu, müttefiki Karadağ da ayrıldı..

Onlar da Sırpları daha fazla çekemediler.

Geriye Kosova kalmıştı.

Dik başlı Arnavutların Sırp faşizmine direnişi Pazar günü ilan edilen bağımsızlık ilanıyla taçlandı..

Yugoslavya devam edebilir miydi?

Edebilirdi.

Ancak Sırplar ellerine yüzlerine bulaştırdılar..

Birarada yaşamanın imkanlarını tek tek ortadan kaldırdılar..

Kendi elleriyle parçaladılar..

Pazar günü Priştine'da olmak isterdim..

Kısmet değilmiş.

Ama kalbim oradaydı..


Rabia Kazan beni şaşırtmadı..

Rabia Kazan adını Mehmet Ali Ağca'yla nişanlandığı haberiyle duymuştum. Yadırgamamıştım. İhtiraslı bir kişiliğe sahip olduğu hissi uyandırmıştı bende. Milliyetçi, mukaddesatçı kimliğiyle öne çıkıyordu. Herneyse, nişan bozuldu, yollar ayrıldı. Kazan İtalyanların Papasını vuran Ağca'yla dünyaevine giremedi ama gitti Giacinto Licursi isminde, Komünist Parti üyesi bir İtalyan avukatla evlendi. Damat, Ağca'nın zıddı.. Hem hıristiyan, hem komünist.. Bazı evlilikler, aşklar beni de şaşırtmıştır.. Mesela ünlü Alman filozof Martin Heidegger ile Hannah Arendt gibi. çünkü Heidegger Nazi ideolojisini desteklediğini açıklamıştı. Arendt ise Alman Yahudisiydi.. Güç bela kaçmıştı. Felsefeci Arendt, Heidegger'in metresi olmayı bile kabullenmişti. Dünya işte..

Mesela İlhan Selçuk'un eski eşi Mevhibe hanım, Selçuk'tan boşanır boşanmaz, komedyen öztürk Serengil'le evleniyordu. Serengil de Selçuk'un zıddıydı.. Milliyetçiydi, hızlı bir sağcıydı.. 68'li devrimcilerin liderlerinden Harun Karadeniz'in dul eşi de çevresini şaşırtmıştı. Harun Karadeniz ve eşi Hülya 12 Mart döneminde Türkiye Komünist Partisi davasından yargılanmıştı.. Anti-Amerikancı eylemlerin önderlerindendi Harun. Eşi ölünce Hülya hanım Cumhuriyet'ten Okay Gönensin ile evlenmişti. Sonrasını Av. Gülçin çaylıgil'in anılarından takip edelim:

"Daha sonra bir Amerikalı belirdi ufukta, söylendiğine göre, Harun'dan olma kızları adaşım Gülçin'le , kendi çocuğu gibi ilgileniyormuş bu Amerikalı, kendi okuduğu üniversitelere yazdırtmış.. Bir ara Hülya'nın Amerika'da açılan Sabancı Sergisi'nin ev sahipliğini üstlendiğini duydum. İşte böyle bir dünya!.." Böyle işte..

Ve kadınlar her zaman şaşırtıcıdır..


Diyanet'e itiraz edenler

Konu Diyanet İşleri Başkanlığı'na gelince Atatürk kolaylıkla bir tarafa bırakılıyor.. Hadi Kemalistlerin diliyle konuşalım, Diyanet ne 1938'de Atatürk'ün vefatıyla başlayan İnönü'cü Karşı-Devrim'in ürünüdür.. Ne de İsmet Paşa dönemini sona erdiren Demokrat Parti'li Karşı Devrim'in çocuğudur. Yüzde yüz saf Atatürk dönemi kurumudur.. Atatürk'ün laiklik anlayışının yansımasıdır. Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu'nun belirttiği gibi Genelkurmay Başkanlığı'yla aynı gün kuruldu 1924'de.. Hem de Başbakanlığa bağlı bir kuruluş olarak.. Protokoldeki yeri bakanlara yakındı.

Kanunla kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı'nın anayasal bir kurum olması ne zaman, biliyor musunuz? Bizim solcuların 'özgürlükçü anayasa' diye laf dokundurtmadıkları 1961 Anayasasıyla.. Yani '27 Mayısçı devrimciler' eliyle..

Diyanet İşleri Başkanlığı'nın laik bir sistem içerisinde olmaması gerektiğini savunanlar olabilir.. Teşkilatın çağın gereklerine göre-alevi kesimin dini ihtiyaçlarına da cevap verebilecek şekilde- yeniden yapılandırılmasını isteyenler de olabilir. Elbette eksik, gedik varsa, giderilsin. İhtiyaçlar, talepler sağlıklı şekilde belirlenerek yerine getirilsin. Buna itirazım yok. Ama iş başka hususlara geldiğinde Atatürkçülüğü, laikliği elden bırakmayanların, Diyanet konusu açıldığında "kalkmalı efendim, kalkmalı" demeleri bana hiiçç samimi gelmiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi