Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Geçen haftanın en çok konuşulan olayları

Geçen haftanın en çok konuşulan olayları

Hemen her zaman olduğu gibi, Vakit’in geçen haftaki nüshalarında da “birbirinden ilginç haberler” vardı... Sadece “haber” değil; son derece ilginç mesajlar veren “çarpıcı röportajlar” da vardı... Ama en önemlisi; yazarlarımız arasında bulunan Prof. Dr. Ahmet Akgündüz tarafından merhum Turgut Özal’a sunulan “açılım raporu” idi ki; bu raporu okuyucularımızın ilgiyle okuduğunu öğrenmiş olmak, bizleri ziyadesiyle memnun etti.
O raporda; “Kürt sorununa gerçekçi çözümler” teklif ediliyordu... Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, söz konusu raporunda diyordu ki; “Sorunun baş sebebi dinden uzak eğitim!”
Prof. Akgündüz’ün tespitleri şöyleydi:
¥ Komünizm, sosyalizm, lâiklik veya sosyal demokrasi adı altında bir asra yakındır bu mübarek vatanın özellikle Doğu ve Güneydoğu Bölgelerine çeşitli odaklarca anarşi tohumları ekilmiştir.
¥ 50 sene dinden uzak bir eğitim gören yeni neslin ilk acı meyveleri 1971’de görülmüştür. Eğer bu acı meyveleri yemeye devam etmek istemiyorsak, hiç olmazsa yeni nesli dinî eğitimden mahrum etmemeliyiz.
¥ Cumhuriyet’in ilk yıllarında lâik eğitimden kastedilen, dinden uzak bir eğitim değildir; belki sadece İslâm dininden uzak bir eğitimdir. Bu noktaya dikkat edilmeli.
¥ Dinsiz millet yaşayamaz. Dinden tecrid edilen bir maariften maddi ve manevi hayır beklenemez.
İşte bu “rapor”un ilgi ve heyecanla okunduğunu öğrendik ki; raporu hazırlayan Prof. Dr. Ahmet Akgündüz’ü tebrik ediyor, sizlere de teşekkür ediyoruz.
BAŞBUĞ’UN YAPTIĞI AYRIMCILIK
Geçen hafta bugün, malûm “30 Ağustos’un ertesi” yani 31 Ağustos idi... Her yıl olduğu gibi bu yıl da Genelkurmay tarafından “30 Ağustos Resepsiyonu” verildi... Ne var ki, bu resepsiyonda hem “cumhurun başı” ve hem de “ordunun başkomutanı” olmasına rağmen Abdullah Gül’e saygısızlık yapıldı ve eşine “ayrımcılık” uygulanıp, resepsiyona davet edilmedi. Aynı şekilde Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ve Meclis Başkanı M. Ali Şahin’in eşleri de davet edilmedi resepsiyona!..
Buna karşılık; “Ergenekon Terör Örgütü üyesi ve yöneticisi” olmak suçlamasıyla yargılanan kişiler neredeyse “baştacı” edildiler!..
Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ’un bu tavrı, “çok çirkin” bulundu... Aydınlar ve STK temsilcileri, Başbuğ’un ayrımcılığı için “dar görüşlülük ve disiplinsizlik” ifadesini kullandılar ki; gerek o görüşler, gerek “ETÖ üyelerini resepsiyonda gösteren” fotoğraflar, geçen haftaki sayılarımızda geniş şekilde yer aldı... İşin doğrusu; “geçen haftanın en çok konuşulan” konularından biri de “Genelkurmay’ın ayrımcı tavrı” oldu.
BİRBİRİNDEN ÇARPICI 3 RÖPORTAJ
Geçen hafta yayınladığımız birbirinden ilginç röportajlar da, tam da “Ramazan’ın ruhu”na uygun röportajlardı.
Mesela muhabirimiz Mehmet Nedim Aslan’ın, Guantanamo zindanlarında gardiyan olarak görev yaparken “Müslüman” olan ve Mustafa Abdullah adını alan Terry Holdbroks ile gerçekleştirdiği röportaj... Okurken, insanın tüyleri diken diken oluyor.
Aynı şekilde, muhabirimiz Kemal Gümüş’ün, Mihaela Maria Stre ve Lavinia Maria Rojekaru iken Sahra ve Meryem adını alan hanımlar ile yaptığı röportajlar vardı ki; Maria’nın ağzından çıkan bir tek cümle bile her şeyi anlatmaya yetiyor.
“İslâmsız 28 yılım boşa geçmiş”
Maria’nın ilginç bir hikâyesi var:
Altı yıl önce İstanbul’a gelerek bir firmanın ithalat sorumlusu olarak işe başlayan Mihaela Maria Stre, işinde ilerlemek ve daha başarılı olmak için tam 6 yabancı dili öğrenerek büyük bir başarıya imza atmış. İşinde gayet başarılı olan ancak manevi olarak kendini boşlukta hisseden Mihaela, Hıristiyan olmasına ve dinine bağlı olmasına rağmen, bir türlü aradığı huzuru bulamamış... Ta ki, İslâm’la şereflenene kadar. Ramazan ayından birkaç gün önce İslâm’la şereflenerek Müslüman olan Mihaela, Sahra ismini almış... İlginç ve ibret dolu bir 28 yıldan sonra Rabbiyle tanışmanın mutluluğunu yaşayan Sahra Hanım, “Yeniden doğmuş gibiyim, çocuklar gibi seviniyorum” diyor.
Ya, Meryem’in sözlerine demeli;
“Müslüman bir ülkede başörtüsü nasıl yasaklanır anlamıyorum.”
Cenab-ı Allah, bu hanımların iki dünyasını da mesut ve bahtiyar etsin, “Kevser”inden içirip, “Cenneti ve cemaliyle” ödüllendirsin inşallah...
YASAK, BİR TÜRKİYE KLASİĞİ!
Bu röportajları ilgiyle, heyecanla ve hatta tüylerimiz diken diken olarak okuduk ve ibretli mesajlar aldık almasına da, ahh şu “Türkiye gerçekleri” olmasa!..
Alın işte o gerçeklerden biri;
“Başörtüsü zulmü devam ediyor!”
Olay şu:
Sinop Üniversitesi’nde Ahmet Necdet Sezer’in atadığı Rektör Prof. Dr. Şevket Büyükhatipoğlu, kayıt yaptırmak isteyen başörtülü öğrencileri ve yakınlarını üniversiteye almamış!..
Görüyorsunuz ya;
Dünya nereye gidiyor, bizim rektör efendiler nelerle meşgul?.. İnsanlar akın akın “İslâm”a koşarlarken “lâikçi rektörler”in nereye koştuklarını varın siz tahmin edin!..
DANIŞTAY CİNAYETİ SİLBAŞTAN
Geçen haftanın, özellikle Vakit’i ilgilendiren en önemli gelişmesi “Danıştay dâvâsı”nın “silbaştan” görüşülmesine karar verilmesiydi.
Malûm; Danıştay cinayetinden sonra, bu gazete “hedef göstermekle” suçlanmış, biz de bu saldırılar karşısında; “bir gün tükürdüklerinizi yalayacaksınız” demiştik...
Nitekim, kısa bir süre sonra bu cinayetin “din-iman, namaz-niyaz”la hiçbir ilgisinin bulunmadığı, “cinayeti azmettirenler”in Ergenekon Terör Örgütü’nün üst düzey yöneticileri olduğu ortaya çıkmaya başladı.
Sonra da;
Danıştay cinayeti, “Ergenekon Terör Örgütü dâvâsı kapsamına” alındı...
İşte geçen hafta; 13. Ağır Ceza Mahkemesi, “Danıştay dâvâsının silbaştan görülmesi”ne karar verdi.
Mahkeme; yine Vakit tarafından 7 ay önce dile getirilen ve “cinayetin şifresi” olabilecek “14 mesaj”ın, Alparslan Arslan tarafından kime gönderildiğini araştırmaya da karar verdi.
Aynı mahkeme; Danıştay binasında bulunan ve o güne kadar “sapasağlam” olan “güvenlik kameraları”nın da, “cinayetten bir gün önce ve cinayet günü nasıl bozuluverdiğini”(!)nin de araştırılmasına karar verdi!..
Öyle sanıyoruz ki;
Bu yargılama sonunda, “katiller ve azmettiriciler” tek tek ortaya çıkacak ve “Danıştay cinayeti” dolayısıyla Vakit’e “salya-sümük” saldıranlar, bunları bir defa daha yalayacaklardır!..
Artık anlayacaklardır ki; Vakit’in “kan” ve “gözyaşı”na yol açan “cinayet”lerle hiçbir işi yoktur... Olamaz da... Vakit “barış” ister, “kardeşlik” ister, “huzur” ister!.. Kavga ve cinayet gibi işler, “Ergenekoncuların işi”dir!..
Selâm, saygı ve gönül dolusu muhabbetlerimizle...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi