Abdullah Yıldız

Abdullah Yıldız

“Sana konup göçenlerin nic’oldu” Anavarza?

“Sana konup göçenlerin nic’oldu” Anavarza?

Bazen, birbiri ile çok ilgisiz görünen olaylar, olgular size rağmen bir araya ya da ardı ardına geliverir de, bunlar arasındaki ilginç bağları/bağlantıları nice sonra keşfedersiniz... Haftada bir yazmanın, bazen birkaç konuya birden yer vermek zorunda kalmak gibi bir tecellisi vardır. Bayram, seyran derken, hayatın anlamını hatırlatan ölüm de gelir, ömrü bitenleri buluverir. Bu haftaki yazım da böyle oldu: Bayramda sıla-i rahim için Kozan’da idim. Sıla gezisi tarih-kültür gezisine dönüştü. Son gün Mustafa Necati Bursalı’nın vefat haberini dostum Osman Abamor bana iletti. Ekim’in ilk haftası da “Camiler Haftası” olunca, üç konu birleşiverdi.
Kozan Kalesi’nden Anavarza Kalesi’ne...
İtiraf edeyim; yaklaşık dokuz yıldır bildiklerimi, gördüklerimi, okuduklarımı sizlerle paylaştığım bu köşede “Kozanlı” olduğumdan ya bir kez söz ettim -o da çocukluk hatırası bağlamında olmalı- ya da hiç söz etmedim. “Kozan’ı anlatmak en başta sizin göreviniz değil mi?” diye sitem eden Kozan Belediye Başkanı Sayın Kazım Özgan yerden göğe kadar haklı. İleri süreceğim hiçbir mazeret, bu ihmalimi kapatamaz. Üstelik Kozan’ın anlatılmaya, yazılmaya değer o kadar çok özelliği, güzelliği var ki... Ama sevgili Başkan, yine itiraf edeyim, Kozan Kalesi’nin neredeyse zirvesine dek ulaşan o muazzam yolu yaptırmış olmasaydınız, kaleye tırmanmamız belki bu sene de mümkün olmayacaktı. Keza Yaver’in Konağı’nı restore ettirmeseydiniz, muhteşem Kozan manzarasını o noktadan seyrederek çay yudumlamayı hayal bile edemezdik. Birkaç senedir etraflıca gezme fırsatı bulamadığım Kozan, yenilenen caddeleri ve sokakları ile, Göç Yolu güzergahı ile, parkları, bahçeleri ile cıvıl cıvıl bir kent oluvermiş meğer. Kozan’ın kadim tarihi mirasını ortaya çıkaran restorasyon çalışmaları, özellikle Memlûk sultanı Hoşkadem’in 1448’de yaptırdığı Büyük Cami’in yenilenmiş hali şehrin asli kimliğini öne çıkarmış. Ama cami imamı değerli hocam Abdurrahman Yılmaz, restorasyon çalışmasının yarıda kesildiğini, müracaatlarının da sonuçsuz kaldığını söyledi üzülerek. Sayın Başkan, köyümün 3 km. gerisindeki Anavarza Kalesi ile de yakından ilgilendiğini beyan etti. Doğrusu umutlandık. Zira yılların hatta asırların ihmali ile tarihi varlığı büsbütün harap hale gelen Anavarza antik kenti ve kalesi, geçmişi Asur, Roma, Abbasi dönemine uzanan engin ve zengin tarihi mirasıyla sahiplenilmeyi bekliyor. Anavarza’yı bir kez daha esaslıca gezip dolaşırken; “Yeryüzünde gezip de onlardan öncekilerin akıbetinin nice olduğunu görüp-ibret almadılar mı?” (Yusuf/109 ve Rum/9) mealindeki âyeti hatırlatıyorum çocuklara. Bir de şu dizeyi: “Sana derim de sana, Anavarza kalesi: / Sana konup göçenlerin de nic’oldu?”
Mustafa Necati Bursalı Şiirden Dolayı Yargılanan Üç Kişiden Biriydi
Evet, bu dünya bir “konup-göçme” yeri. Uzun süredir rahatsız olan, son görüştüğümüzde ise 40 kiloya düşmüş olan Mustafa Necati Bursalı Hoca da geçen hafta dâr-ı bekâya göçüverdi. Merhumu 2005 yazında evinde ziyaret etmiş, anlattıklarını Umran dergisinin “Geçmişten Geleceğe Ko(nu)şanlar” yazı dizisinde okuyucularıma aktarmaya gayret etmiştim. Bugün, bir hatırasını sizlerle paylaşmak istedim: 27 Mayıs darbesi sonrasında, Menderes’in idamı ile milletin dilhûn olduğu yılların ardından 1965 seçimleri gelir. İsmet İnönü bir radyo konuşmasında İslâm âlimlerine hakaretler yağdırır. Ertesi gün Babıâlîde Sabah gazetesinde Bursalı üstadımızın bir şiiri yayınlanır. “Summün, bukmün, ‘umyün..” (Bakara/18) âyetinden ilham alınarak yazılan şiirin bir dörtlüğü şöyledir: “Gözün kör, kulağın sağır; / Artık Hakk’a dönemezsin. / ‘İrtica var’ diye bağır; / Artık Hakk’a dönemezsin.” Bu şiir üzerine M. Necati Bursalı aleyhine Salihli Mahkemesinde dava açılır. Bu ilginç davada İnönü’nün avukatı Yekta Güngör Özden, Bursalı’nın avukatı ise merhum Bekir Berk’tir. Yıllarca süren dava, 1973’te İnönü’nün ölümüyle düşer. M. Necati Bursalı; “Şiirden dolayı aleyhinde dava açılan üç insan var: 1) Necip Fazıl Kısakürek, 2) Mustafa Necati Bursalı, 3) Recep Tayyip Erdoğan” demişti bize. Allah gani gani rahmet eylesin. Vasiyetinde bol bol dua istiyordu. Duâlarımızı çoğaltma vaktidir!
Haydi Camiye!
Ve dualar, niyazlar, ibadetler camilerde çoğalır... Geçen yıl Namaz Gönüllüleri olarak “Haydi Camiye!” çağrısı yapmış; medya aracılığıyla bunu duyurmuş, Türkiye çapında paneller düzenleyerek ve yüz bin broşür dağıtarak cami ve cemaatin önemini ısrarla vurgulamıştık. Bu sene aynı minvaldeki çalışmalar devam edecek inşallah. “Haydi Camiye!” çağrımızın bir bölümü şöyleydi: “Ezanların çağrısı camiyedir; taş duvarların içini canlandıralım, sessiz kubbenin gölgesini şenlendirelim, Peygamber’den (s.) emanet mihrabı sevindirelim diye... Ezanların daveti cem olmayadır; dağıttığımız emellerimizi, un ufak ettiğimiz yakarışlarımızı omuz omuza verip bir araya getirelim diye... Müezzinlerin seslenişi cemaat olmayadır; yüz üstü bıraktığımız kardeşliğimizin, köprü altlarında unuttuğumuz şefkatimizin elinden tutup kaldıralım diye...”
Ve Rabbimiz buyuruyor: “Allah’ın mescidlerini ancak Allah’a ve Ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başka kimseden korkmayanlar imar eder. İşte doğru yola ermiş olmaları umulunlar bunlardır.” (Tevbe/18)
NOT: “Kur’ân’ı Yaşayan Nesil” başlıklı seri sohbet programımız, her hafta Cuma günü saat 20.30’da Çamlıca Umran Kültürevi’nde (Bulgurlu cd., Bulgurlu Hamamı karşısı, Üsküdar/İST) ve Cumartesi günü saat 17.00’de Araştırma ve Kültür Vakfı Merkez salonunda (Horhor cd., Yeşiltekke sk. No: 4. Fatih/İST) yapılacaktır.
Davetlisiniz. (Tlf: 0212-533 72 02 ve 631 13 85)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdullah Yıldız Arşivi