Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

4.5 ay niye bekledik?.. İmza, o zaman da “ıslak”tı!

4.5 ay niye bekledik?.. İmza, o zaman da “ıslak”tı!

Biliyorum, “Yine mi aynı hikâye?” diyeceksiniz... Evet, yine aynı hikâye... Çünkü, “günün mânâ ve ehemmiyeti”ni bundan daha iyi anlatacak bir hikâye yok... Ya da, ben bilmiyorum... İşte bu yüzden, “yine aynı hikâye”den söz edeceğim... Hani, şu “kuduz köpek” hikâyesi vardı ya, işte ondan... Malûm, hikâyedeki adam; mahallesindeki “köpek”ten fena halde korkuyor!..
O kadar korkuyor ki; köpeği gördüğünde yolunu bile değiştiriyor... Bir gün, “korkuyla yaşamaktan”sa, “köpeği öldürmeyi” koyuyor kafasına!..
Ne var ki; köpek, “mahallenin maskotu” durumunda... Herkes seviyor onu!..
Şöyle düşünüyor adam:
“Eğer ben bu köpeği öldürürsem, mahalle halkı da beni linç eder!”
Bir yanda “köpek” korkusu, bir yanda “linç” korkusu!.. Günler böyle geçerken, “şeytanca bir fikir” geliyor aklına!..
Kiminle konuşsa, “köpeğin kuduz olduğunu” söylemeye başlıyor... Öyle “usturuplu yalan”lar söylüyor ki; daha düne kadar “dost” bilinen köpek, bir anda “düşman” olarak görülmeye başlanıyor!..
Herkes uzaklaşıyor “köpek”ten!..
Kendisine kurulan tuzağın farkında olmayan köpek ise; aynen eskisi gibi, çocukların yanına gidip onlarla oynamak istiyor!..
Ancak, çocuklar;
Büyüklerinin, “O köpek kuduz!.. Sakın ona yaklaşma!” uyarılarını hatırlayıp, köpekten kaçmaya başlıyor!..
Dahası, “taş” atmaya başlıyorlar köpeğe!.. Köpek de, bu düşmanca tavırlar sebebiyle “agresif”leşiyor, zaman zaman hırlamaya başlıyor!..
Öyle ya;
Hem “sevgi” yok, hem de “ekmek” veren!.. “Açlık”tan olsa gerek, ağzından “salya”lar gelmeye bile başlıyor!..
“Köpek düşmanı” işte tam bu merhalede çıkıyor ortaya!.. Herkesin, “kuduz” diye kaçtığı köpeğe, bu defa kendisi yaklaşıyor!.. Tabiî, elinde “silah”la!..
Basıyor kurşunu, cansız yere seriyor köpeği!..
Bütün mahalle sakinleri ve özellikle çocuklar, “yaşa, bravo” sesleriyle çınlatıyorlar ortalığı!.. Dahası, bir “madalya” veya “plaket”le ödüllendiriyorlar adamı!..
Öyle ya;
Mahalle halkını, “kuduz”(!) bir köpekten kurtarmıştır!..
Herhalde, “sahte kahraman”ımızın mutluluğunu söylemeye gerek yok!..
Çünkü o;
Hem, korktuğu bir “köpek”ten kurtulmuştur, hem de “kahraman” ilân edilmiş ve üstelik “madalya” sahibi olmuştur!..
Artık, “aklımı seveyim” demektedir!..
Öyle ya;
Aklına, köpeği “kuduz” ilân etmek gibi, o “hınzırca fikir” gelmeseydi; bugün hâlâ “korku” içinde yaşıyor olacaktı!..
Sözün özü;
Bütün mesele, “imaj”da!.. Önce “imaj”ı bozacaksınız!.. “Sağlıklı” bir köpeği “kuduz” diye yutturabiliyorsanız, başarılı sayılırsınız!..
HÜKÜMETİN AMACI GÜNDEM DEĞİŞTİRMEK Mİ?
Hikâyeyi aktardıktan sonra, “Cunta plânını destekleyenler” desem, ne diyeceğimi herhalde anlarsınız.
Malûm, son birkaç günde “iki şok birden” yaşadık... Birincisi; aylardır “ıslak” mı, “kuru” mu olduğunu tartıştığımız, “AK Parti’yi devirme” plânının “gerçek” olduğunun ortaya çıkması... Tam; “Gereği yapılsın!.. Org. İlker Başbuğ, TSK’dan bütün cuntacıları temizlesin” diyorduk ki, ardından “artçı şok” geldi... Meğer ‘Eylül 2007’de de, “benzeri bir plân” hazırlanmış!.. Hem de, “albay” tarafından değil, bir “Korgeneral” tarafından!.. Üstelik, “Genelkurmay’ın emri” ile!..
İşte bu gelişmeler, “gündem maddelerinin tamamını” geride bıraktı... Gazeteciler de, siyasîler de, yargı mensupları da, STK temsilcileri de “hükümeti devirme plânları”nı konuşmaya başladı!..
Herkes, bir “eylem” bekliyordu ki!..
Başta CHP Genel Başkanı Bay Deniz Baykal olmak üzere, bazı “siyasî”ler ve “hükümet düşmanı yazarlar” aynen “köpeğin kuduz gösterilmesi” olayında olduğu gibi, başladılar “gerçekleri çarpıtmaya!”
Meselâ, Bay Baykal dedi ki;
“4,5 ay önce bu konuyu niye çözmedik? Niye bekledik de 4,5 ay önceki albay problemini şimdi Genelkurmay Başkanı problemi, ordu komutanı problemi haline getirdik? Tesadüfen mi oldu, kim yaptı bu plânı?..”
Sizin anlayacağınız;
Bay Baykal, “belgenin muhtevası” ile değil, “gerçek” olduğunun “4.5 ay sonra çıkması” ile meşgul!.. Yani, “vahamet”e değil, “zamanlama”ya dikkat çekiyor!..
Söyleyin Allah aşkına;
Bir “çarpıtma”, bir “hedef saptırma” değil midir bu?.. Hiç kimse, “belgenin ne zaman çıktığı” veya “kimin tarafından çıkartıldığı” ile ilgilenmezken, Bay Baykal’ın “Niye beklediler?” sorusunu sormasının, “köpek kuduz” demekten farkı var mıdır?..
Öyle ya, Baykal’a göre;
“Islak imza”nın ortaya çıkarılması için madem “4,5 ay” beklenmiştir, o halde bu bekletmenin bir “amacı” olmalıdır!..
Bay Baykal bu amacı açıkça söylemiyor ama “soldaş medya”nın “azılı ve ezeli hükümet düşmanı” yazarları, Baykal’ın aklından geçenleri okuyup, yazıya döküyorlar ve diyorlar ki;
“Hiç kuşkunuz olmasın; bugünlerdeki domuz gribi gürültüsü ve hükümeti yıkma plânları birer örtü aracıdır... Gündemi sadece bu olaylara kilitlemek istiyorlar... Hayır, hadiseyi küçümsemiyoruz ama emin olun, okulların tatil edilmesi, şunlar bunlar AKP’nin gündem değiştirme oyunudur!.. Gündem değişmeli ki; açılımlarda yaşanan fiyaskolar gündeme gelmesin!..”
SOLDAŞ MEDYANIN BİDON KAFALILARI!
Bunlar ne ki!..
Belge olayını “gözden düşürmek”, “basite indirgemek” ve “dikkatlerden kaçırmak” için, öyle “kel alâka olaylar”dan bahsediyorlar ki; Dengir Mir Mehmet Fırat’ın anlattığı o fıkra geliyor aklıma.
Fıkra mâlûm... Bir hanım ekmek yapıyor, karşısında kocası oturuyor. Hanım ekmek yaparken gaz kaçırıyor... Kocası dönüyor, “neden yaptın, ayıp değil mi” diyor. Kadın kocasına dönüyor ve diyor ki; “Peki geçen sene, bizim baltanın sapını neden kırmıştın, sen onu söyle?”
Bazı “haber”ler ve “yorum”lar da aynen fıkradaki “kadının diklenişi” gibi!..
Be kadın; senin “yellenmiş” olmanın, “geçen yıl kırılan baltanın sapı” ile ne ilgisi var?..
Ya da;
“Cinayete bulaşmamış PKK’lılar”ın serbest bırakılması ile “TSK içindeki cuntacılara hesap sorulması”nın ne ilgisi var?..
Ne biçim mantık, ne biçim kıyaslama bu?..
Neymiş;
“PKK’lılar faydalı ise, TSK zararlıdır”mış!..
“PKK’lılar dağdan törenle indiriliyor ise, Genelkurmay komple Kandil’e gönderilmeli”ymiş!..
Utanmadan şöyle diyebiliyorlar:
“Bazılarına taa sınır kapısında seyyar mahkeme kurulup, bazılarına mahkemeye bile çıkarmadan yargısız infaz yapılıyorsa... Daha neyini merak ediyorsun, yaşın kurunun?”
Söyleyin Allah aşkına;
Bunları yazmak, “gerçeği çarpıtmak” değil de, nedir?..
“Hükümeti devirme plânı”na karşı çıkan hiç kimse, “Ordunun tamamı lağvedilsin” veya “Komuta kademesinin tamamı görevden alınsın” demiyor ki!..
Dedikleri, özetle şu:
“Org. Başbuğ gereğini yapsın!”
Ne demektir bu?..
“TSK’daki cuntacılar ayıklansın!”
Yani;
“Sepetteki çürük elmalar atılsın!”
Ama, “bidon kafalılar” diyor ki;
“Gerekirse, sepetteki bütün elmalar çürüsün!.. Çürük elmalara dokunulmasın!”
Bunlar, hükümetin “akıllı düşman”ları değil, ne yazık ki TSK’nın “ahmak dost”larıdır!..
Yanarım, yanarım da;
TSK, bunlar gibi “ahmak dostlar”ın tavsiyelerine kulak verip, kendisine yönelik “sağduyulu” eleştiri yapanları “düşman” ilân ediyor, ona yanarım!..
Tamam, “psikolojik savaş metodları” arasında, “hedef saptırma, dikkatleri başka yöne çekme” vardır!.. Ama bu, “göstere göstere” yapılmaz ki!.. Hele de, “kör gözüm parmağına” diyerek hiç yapılmaz!..
Onlar “ahmak dost” olsalar da, millet “aptal” değil, yemiyor bu numaraları!..
Bana öyle geliyor ki;
Bir süre sonra, “bu köpek kuduz” numaralarını da yemeyecek... Köpeğin “kuduz” olduğunu mu söylediniz; “O halde” diyecekler, “Bir veterinere götürelim!”
Zaten, yapılan odur!..
“AK Parti’yi devirme, Gülen cemaatini bitirme” plânı için, “imza kuru” denilip, belge “kâğıt parçası” ilân edilince, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, bu defa işi sıkı tutup, belge eline geçer geçmez Adlî Tıp Kurumu’na gönderdi ve “gerçek”liğini kanıtladı!..
4.5 AY ÖNCESİNE DÖNDÜK!
Aslında; “4.5 ay niye beklendi?” diye soran Bay Deniz Baykal ve onun gibi düşünen “soldaş medya” yazarlarına şunu sormak lâzım:
“Sahi, 4.5 ay niye beklendi? Plân 12 Haziran’da ortaya çıktıktan sonra tutuklanan Albay, bir gün sonra niye serbest bırakıldı?.. İmza; o zaman da gerçekti, şimdi de gerçek!.. Plân; o zaman da gerçekti, şimdi de gerçek!..
Aradan geçen dörtbuçuk ayı ıslak mı, kuru mu tartışmalarıyla geçireceğimize, niye o günlerde gereğini yapmadık?.. Ya da, gereğini yaptığımızda niye geri adım attık?..
Ne oldu şimdi?..
Dörtbuçuk ay öncesine geri döndük!..
Şimdi, yeniden gereğinin yapılması için beklemeye geçtik!.. Belgenin niye 4.5 ay sonra ortaya çıktığını soruyoruz da, cuntacıların hâlâ niye ortaya çıkmadığını niçin sormuyoruz?”
Bay Baykal, yerden-göğe haklıdır ama “tersinden haklı”dır!..
Gerçekten de, “4.5 ay” heba oldu!..
“Gereği o zaman yapılmış olsa” idi, bugün hiç kimse oraya-buraya çekiştirmeye, “Açılım fiyaskosunu örtmeye yönelik” filân demeye yeltenmezdi!..
Çünkü, 4.5 ay önce;
“Açılım” filân yoktu!..
“İmza” deseniz, zaten “ıslak”tı!..
“Belge”ye gelince;
O zaman da “gerçek”ti, şimdi de!..
Tek fark; “belgenin gerçekliği” ortaya çıktıktan sonra şoka girip, “altını ıslatanlar”dır!..
“Altını ıslatanlar”dır ki;
İmzanın “ıslak”lığının farkına yeni vardılar!.
4.5 ayda katettiğimiz mesafe, maalesef bu!..
Bir gün gelir;
“Belgeyi sızdıran, 4.5 ay sonra da olsa ortaya çıktı, peki cuntacılar hâlâ niye ortaya çıkmadı” diye soranlar da çıkar herhalde!..
Bakalım, onun “zamanlama”sı ne zaman?!?..
======================
TSK’da Taş Devri’ne dönüş!
Dünkü Vakit’te okumuş olmalısınız... “AK Parti’yi devirme plânı”nın ortaya çıkmasından ve “gerçek” olduğunun belgelenmesinden sonra, Genelkurmay’da “çok sıkı tedbirler” alınmaya başlanmış...
“Bilgi ve belge sızması”nı önlemek için, “karakol”lara bile talimat verilip; “bilgisayar”ların “daktilo gibi” kullanılması istenmiş!..
Yani, ekrana yazılan yazılar CD’lere “kaydedilmeyecek”!.. Karakol içinde “cep telefonu” ve “çağrı cihazı” kullanılması bile yasaklanmış!..
Tabiî; “faks” ve “fotokopi” cihazları da artık kullanılmayacakmış!..
Sizin anlayacağınız, “korku dağları sardı” durumları!..
Şu hâle bakın; bir zamanlar, “teknolojinin öncüsü” olduğunu iddia eden bir kurum, ne hâllere düştü?..
Bir gün gelir de; “yazışma” ve “haberleşme”de kullanılan “kalem, kâğıt ve zarf” da yasaklanırsa, hiç şaşmam!..
Bir de bakmışsınız; “haberleşme” için “güvercin”ler ve Kızılderili usûlü “duman” kullanılıyor!.. Yazılar da, “taş”lara kazınıyor!..
Öyle ya; bir “deşifre” anında; “güvercin”ler öldürülür, “ateş” söndürülür, “taş”lar kırılır ve böylece “belge” imha edilmiş olur!..
Yalnız, tartışmalı bir durum var... “Taş Devri”ne dönmek tamam da, bu; “yontma taş devri” mi olacak, “cilalı taş devri” mi?!?..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi