Mahir Kaynak

Mahir Kaynak

Dış güçler

Dış güçler

Ülkemizde sıkça kullanılan ama gerçek niteliği belirsiz bir kavram vardır. Bu dış güçlerin ülkemiz üzerindeki hesapları ve yaptıkları operasyonlardır.
Dış güçlerin etkisi iki türlü incelenebilir: Genel eğilim olumsuzlukları kimliği bilinmeyen ya da her olayın faili olarak tanınan bir güce atfederek yapılan değerlendirmelerdir. Bu konuda yapılması gereken ikinci yaklaşım bir dış gücün dünyadaki ve bölgemizdeki politikalarını analiz etmek ve bunun ülkemize etkilerini, bu etkilerin hangi metotlarla gerçekleştirildiğini tespit etmek olmalıdır.

Birinci yol kolay olduğu kadar yanlıştır ve gerçekte operasyon yapan gücün hedefine varmasını sağlar. Çünkü bu güç yaptığı operasyona gösterilen tepkinin işini kolaylaştıracak biçimde olması amacıyla gerekli alt operasyonları da hazırlamıştır. Bir ülkede milliyetçi düşüncenin öne çıkmasını sağlamanın en iyi yolu ayrılıkçı bir eğilimin doğmasını sağlamaktır. Yani bir ülkede operasyon yapan güç amaçladığı hedefle buna karşı çıkması muhtemel olan gücü birlikte kontrol eder. Bunun en iyi örneği 1980’deki darbenin hazırlanış biçimidir ve çatışan taraflardan ikisi de aynı güç tarafından yönlendirilmiştir.

Bu konuda yapılan en büyük yanlışlardan biri dış gücün amacının gerçekleşmesinin mümkün olup olmadığının düşünülmeden, söylenen hedefin ciddiye alınmasıdır. Mesela geçmişte küçük sol örgütlerin ülkede bir rejim değişikliğini gerçekleştirebileceği düşünülmüştür. Yunanistan’ın, Suriye’nin, Ermenistan’ın genişleme politikalarını olduğu, İran’ın ülkemize devrim ihraç edebileceği kabul edilmiştir.

Dış etkileri anlamak önce dünyadaki genel dengeyi, çatışmanın kimler arasında olduğunu anlamaktan geçer. Soğuk Savaş döneminde çatışmanın bloklar arasında olduğu kabul edilir ve her olay bu çerçeve içinde değerlendirilirdi. Oysa, bana göre, ülkemizi etkileyen olaylar blok içi çatışmanın bir ürünüydü ve bloklar ABD ve SSCB’nin egemenliğini sağlayan örgütlerdi. Avrupa’nın bu egemenliğe karşı ortak bir güç oluşturmak istediğini düşünüyordum ve Türkiye üzerindeki operasyonları bu çatışmanın bir ürünü olarak görüyordum.

Soğuk Savaş sona erince insanlar modelsiz kaldı. Kimin kiminle mücadele ettiği belli değildi. Geçmişte olmayan bir mücadele türü ortaya çıktı ve terörizm ortak bir düşmana dönüştü, Asimetrik olarak adlandırılan bir savaş vardı ve çok küçük bir örgüt dünya devlerine kafa tutabiliyordu. Ya da Afganistan gibi küçük bir ülke dev bir mücadele alanına dönüşebiliyordu.

Yeni dönemde modelimi şöyle kurdum: Çatışma küresel sermaye ile ulus devletler arasındaydı ve bu mücadele küresel sermayenin gücünü kaybetmesiyle sonuçlanacaktı. Türkiye ulus devletler modelinde bölgesel bir güç olacak ve Avrupa’nın dışında kalacaktı. Çünkü ABD ve Rusya kendileri için gerçek bir rakip olabilecek güçlü bir Avrupa’dan yana değildi.

Dış güçler bu defa lehimize davranmak zorundaydı ve bu bize olan sevgilerinden kaynaklanmıyordu. Bölgeyi Avrupa ve Uzakdoğu’da yeni oluşan güçlere kapatmak, Afrika’ya sızmalarını önlemek için buna ihtiyaçları vardı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mahir Kaynak Arşivi