D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

2. Dersim harekatı!

2. Dersim harekatı!

CHP zihniyeti zor günler yaşıyor... Mağlubiyet ideolojisi resmen topu attı. Bugünümüze ait hiçbir çözümü o ideolojiden beklememek lâzım. Bekleyenlerin akıbeti de CHP’ye ve Türkiye’nin oligarşik güçlerine bakılarak görülebilir.
22 Temmuz 2007 seçimlerinden sonra tahminimiz şuydu: Mağlubiyet ideolojisi ile bir yere varılamayacağını bu ideolojiyi kullananlar da apaçık gördüler. Yakın zamanda bu ideolojiyi dayanak yapan kesimler ciddi bir dönüşüm geçirecek. Ayakları yere basan fikirler ve çözümlerle yollarına devam etmeye çalışacaklar. Bu tahminimiz tutmadı! Bazı siyasî partiler ve güç merkezleri, mağlubiyet ideolojisinden hayır gelmeyeceği apaçık görülmüş olmasına rağmen bu ölü ideoloji ile, bu çakar almaz silah ile sonuç almaya çalışıyor.
Meclis’te CHP’nin Onur’u fena yaralandı! Bugüne kadar alevî oyları ile barajı aşabilen partinin değil iktidar, muhalefet ümidi bile kaybolmak üzere. Bu, AK Parti’nin bugünkü gücünden rahatsız olan çevreler için, daha büyük bir tehlike demek. Bu yüzden, Onur’un tarihi gafını unutturmak, kamuoyunun CHP karşıtı oluşumunu önlemek için kalemşörler seferber oldu. Öylesine mezbuhane bir gayretle çabalıyorlar ki...
Tabiî böyle zamanlarda akıl, mantık, muhakeme devreden çıkıyor. (Yargı çıkmayabilir! Çünkü eften püften bağlantılarla kolay “yargı”lara varılıyor!) Necati Doğru’nun Dersim harekatını meşrulaştırmak için İslâm tarihinden delil araması, bula bula Uhud’u bulması tipik bir örnek.
İşin kötüsü, sırf Onur gitse, Baykal gitse neyse ne! Atatürk de gidiyor! En iyi bilmesi gereken mevzularda bile, mesela müzikte ne kadar echel olduğunu daha önce defalarca ortaya koyduğumuz Zülfü Livaneli hemen kaleme sarılmış. Yazısını okuyunca tereddüte düştüm. Zülfü ya çok zeki, ya da tam tersi! Geçmiş bir olayı yorumlamakta bu kadar mantık fukarası olunabilir mi?
Yazısından şu çıkıyor: Dersim’de olup bitenler Atatürk’ten kaçırılarak yapıldı! Böyle bir “yargı”ya varması ise, Seyyid Rıza ve oğlunun Atatürk Elazığ’a gelmeden idam edilmesi için gösterilen gayret. Güya, 6 bin kişilik bir topluluk Atatürk’den Seyyid ve oğlunun affını isteyecek. Atatürk de bu vatandaş (!) talebini kabul edecek. Bürokrasi bundan korkuyormuş! O yüzden hukuk süreçleriyle oynayarak işi kitabına uydurmuş!.
Asıl bürokratların, yargıçların telâşı, Atatürk geldiğinde 6 bin kişinin şehrin meydanına toplanması ve Atatürk’e böyle bir tepki manzarası göstermesi. Bu önlenmiştir, yoksa Atatürk’ün Seyyid Rıza’yı affetmesi değil!
Elbette, bu konu ile ilgili en akıldan, mantıktan ve bu ülke ve millete ait gerçeklik kavrayışından zerrece nasibi olmayan yorum ise, “amiral gemisi” olarak nitelenen ama “Reisin takası” derekesinde olan gazetenin yönetmeninden geldi.
“Dersim katliamsa öteki ne?” diye soruyor. Afedersiniz, ötekinden kastınız ne?
Ermeni tehcirini kastediyormuş meğer! Arada sefil mantık hilelerine, müptezel kurnazlıklara başvuruyor. “Müslüman katliam yapmaz! Dersime bomba atanlar neydi?”
Bu sefil hinlikle veya cinlikle nereye varılabilir? Sen söyle: “Dersim harekatını yapan devlet nasıl bir devletti? Ve bu harekatı ne adına yaptı? İslâm adına mı yani?”
“Eğer 7 bin veya 90 bin kişinin öldürülmesine, en resmî ağızdan, “katliam” diyorsak, bundan böyle “Ermeni” meselesine ne diyeceğiz?” diye soruyor.
Ermeni meselesi ile Dersim harekatının ilintisini nasıl kurdun efendi?
Ermeni tehcirinin gerekçesi, 1. Dünya Savaşı sırasında Ermeni çetecilerinin Türkiye’nin doğusunda Rus ordusu ile işbirliği yaparak müslüman ahaliye katliam uygulamasıydı. Dersimliler hangi harb sırasında hangi düşmanla işbirliği yaptılar?
Tehcirle ilgili doğru yorumlar insaflı yabancı ilim adamları tarafından da yapılıyor. İşte ABD’li Prof. Justin McCarthy’nin kitabı: Death and Exile: The Ethnic Cleansing of Ottoman Muslims, 1821-1922. Türkçeye “Ölüm ve Sürgün” adıyla çevrilen bu kitaptan okuyalım:
“Osmanlının Verdiği Karşılık: Ermeni isyanına Osmanlının verdiği karşılık; gerilla savaşı ile uğraşmak zorunda kalan diğer 20. yüzyıl devletlerinin verdiği karşılığın aşağı yukarı aynı idi: Mahallî destekleyicileri uzaklaştırarak, çetecileri mahalli destekten yoksun bırakmak. Osmanlılar, Ermeni âsilerin gerek Ermeni köylülerce, gerek doğu kentlerinin Ermeni halkınca candan desteklendiğini biliyorlardı. Bu yüzden radikal bir fiil gerçekleştirme kararı aldılar. Tehcirin amacı, yoğun oldukları yerden Ermeni nüfusunu başka yerlere kaydırarak, bu yoğunluğu tahfif etmek ve Ermenileri savaş alanlarından ve önemli tesislerden uzakta tutmaktı.
Aslında göçe çıkarılan Ermenilerin güvenliği merkezî hükümete düşerdi; ama merkezî hükümetin bu açıdan durumu tıpkı mahallî idare birimlerindeki gibiydi. Ermeni kafilelerini korumak için düzenli ordu birliklerini görevlendirmek, bu birlikleri Ruslara karşı savaşmaktan alıkoymak demek olacaktı. Merkezî hükümet böyle bir şey yapamazdı. Ermeniler için en büyük tehlike ve telefatın nedeni, Ermeni kafilelerine baskınlar veren göçebe aşiretlerdi.”
CHP’yi kurtarmak adına sürdürülen “2. Dersim Harekatı” da birincisi kadar savunulamaz! Bırakın Türkiye’de taşlar yerine otursun! CHP batacaksa batsın! Hakkın hatırı Alinin, Velinin ve CHP’nin hatırından elbette üstündür!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
D.Mehmet Doğan Arşivi