Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

The Washington Post... Kim düşman, kim dost?

The Washington Post... Kim düşman, kim dost?

Aslına bakarsanız, “her yönüyle irdelenmesi” gereken bir olay... “Zamanlaması” açısından da irdelenmesi, “verilen mesaj” açısından da irdelenmesi gereken bir olay... Tabii, yapılan “yorum”un ne kadar doğru, ne kadar sağlıklı olduğu üzerinde de uzun uzun düşünülmeli... Bu arada; bazı “kavram”ların kimler tarafından kullanıldığı, “karar verici”nin “kim” olduğu da sorgulanmalı... Ama, hepsinden önce, “niye bugün?” sorusu yöneltilmeli ve düğümü çözmeye bu sorudan başlanmalı!.. Evet, “niye bugün” ve haber, niye “kartel gazeteleri”nde?..
Efendim, olay şu: Aydın Doğan’a ait televizyonlar ve internet sitelerinde, dün “Washington Post gazetesinde çıkan bir yazı” oldukça geniş şekilde yer aldı.
O yazıda ne deniliyordu, “tam yerine rast gelen” ifadeler neydi ki, Aydın Doğan medyası o yazıya geniş yer verdi?..
TAM DA “PAZARLIK” GÜNÜ
Öncelikle ifade edelim. Aydın Doğan, “4.8 milyarlık vergi cezası”ndan dolayı, dün “uzlaşma masası”ndaydı... Ya “kesilen ceza”yı “ödeyecek”ti, ya “mahkemeye gidecek”ti, ya da “uzlaşacak”tı!..
İlk önceleri “mırın-kırın” eden, “kuyruğu dik tutmaya” çalışan Aydın Doğan, baktı ki pabuç pahalı, “uzlaşma masası”na oturmayı tercih etti.
Dün, işte bu “pazarlık” vardı.
Dün, Maliye Bakanlığı ile Doğan Yayın Holding yetkilileri, gruba kesilen 4 milyar 823 milyon 825 bin 987 liralık vergi cezası için “Merkezi Uzlaşma”da bir araya geldi.
Gelir İdaresi Başkanlığı’nda toplanan “Merkezi Uzlaşma”da Maliye Bakanlığı’nı Gelir İdaresi Başkanı Mehmet Kilci ile bir Başkan Yardımcısı ve bir Daire Başkanı temsil etti.
Doğan Grubu ise görüşmeye Doğan Holding Yönetim Kurulu Başkanvekili İmre Barmanbek ile Doğan Holding Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Ali Yalçındağ’ın da yer aldığı bir heyetle katıldı.
Malûm; Maliye Bakanlığı ile Doğan Grubu’nu uzlaşma masasına oturtan vergi cezası, Gelirler Kontrolörlerinin Doğan Yayın Holding’e bağlı 4 şirkette yaptığı inceleme sonrası kesilmişti.
PATRONA İLAÇ GİBİ GELEN YAZI
İşte tam da “böyle bir gün”de, Washington Post’ta yayınlanan yazı, “Aydın Doğan Medyası”nda geniş şekilde yer aldı.
Çünkü, yazıda deniliyordu ki;
“Türk siyasetinde epik bir liberalleşmenin kahramanı olan Tayyip Erdoğan’ın, görev süresi uzadıkça, demokratik ilkelere ve Batılı değerlere bağlılığının tam olmadığı ortaya çıkıyor. AB’ye girme umutları azaldıkça hükümetin dış politikası çirkin br yön aldı.
Bundan daha endişe verici olanı ise Erdoğan’ın Türk medyasına yaptığı muamele. İki yıl önce ülkenin en büyük ikinci gazetesi, zorunlu satışla Erdoğan’ın damadının yönetici olduğu bir şirketin eline verildi. Bir zamanlar eleştirel olan bu gazete, tahmin edilebileceği gibi artık hükümet yanlısı. Hükümet şimdi de Türkiye’nin en büyük medya şirketi olan Doğan Yayın’ı yok etmekle tehdit ediyor.
Doğan Yayın Holding’e kesilen vergi cezası, holdingin değerinden fazla... Erdoğan’ın vergi davası için yaptığı Al Capone benzetmesi de, niyetini açık etti!.. Esas sorunu, hükümet hakkındaki sert haberler.”
Şimdi anladınız mı, bu yazının niye “baştacı” edildiğini?..
“Baştacı” edildi, çünkü “Patrona kıyak” var!..
“Baştacı” edildi, çünkü “Erdoğan’a mesaj” var!..
Sizi bilmem ama;
The Washington Post’un, hem de “çok kritik bir gün”de böyle bir yazı yayınlaması, herhalde Aydın Doğan’a “ilaç” gibi gelmiş olmalıdır!..
Öyle ya;
“Sadece biz söylemiyoruz, başkaları da söylüyor” demeye hak kazanmışlardır!..
WASHINGTON POST, NASIL BİR GAZETE?
Yalnız, unuttukları bir şey var!..
“Aydın Doğan’a kıyak çeken” bu gazete, yani Washington Post “nasıl bir gazete”dir ki, Tayyip Erdoğan’a bu tür “sert eleştiriler” yöneltmektedir?..
Hepinizin bildiği gibi;
Washington Post, “ABD’nin en eski ve en etkili gazetelerinden” biridir!..
Stilson Hutchins tarafından 1877’de kurulmuştur. Watergate skandalı sırasında ünlenmiştir.
“Gençmakedonlar” adlı internet sitesinin yazarlarından Eran Hasip, 17 Kasım 2009 tarihli “Yahudi Medya Tekelleri” başlıklı makalesinde Washington Post hakkında şunları yazmıştı:
“1905 yılında McLean ailesi tarafından satın alınmış, ancak 1933 yılındaki büyük krizde iflasa zorlandığında, Yahudi Banker Eugene Meyer ve 1. Dünya Savaşı sırasında Amerika’nın sanayi çarı Bernard Baruch tarafından satın alınmıştır.
Halen torun Donald Meyer Graham gazetenin yayıncılığını yapmaktadır.
Bu grubun sahip olduğu sayısız gazete, televizyon ve magazin dergisi vardır. Bunların içinde Newsweek en tanınmışıdır.”
Sizin anlayacağınız;
Bu gazete, olaylara “Yahudi penceresi”nden bakar ve elbette “Yahudi menfaatlerini korumak” gibi bir misyonu vardır!..
Eh, Aydın Doğan da, “Yahudi Axel Springer ile ortak” olduğuna göre, “korunmayı ve kollanmayı” hak etmektedir!..
Hele de, “dara düşmüş”se!..
Hele de, “zor durumda”ysa!..
TÜRKİYE DOĞU’YA MI KAYIYOR?
“Olayın bu boyutu”nu gözler önüne serdiğimize göre, gelelim bir başka boyutuna...
Efendim, “Aydın Doğan medyası”nın “baştacı” ettiği Washington Post’taki başyazıda, “Erdoğan Hükümeti’nin uyguladığı politikalar” da eleştirilmiş!..
Meselâ; “İslamcı bir hükümetin demokratik ilkelere bağlılığı sallantıda gözüküyor” spotunu kullanmış...
Erdoğan’ın “demokratik ilkeler ve Avrupa değerlerine bağlılığının tam olmaktan uzak olduğunun” giderek daha iyi anlaşıldığını öne süren gazete, Türkiye’nin AB üyeliği ihtimalinin azalırken Türk hükümetinin dış politikasının “çirkin” bir yön aldığını öne sürdü. Gazete şöyle devam etti:
“İsrail’e yönelik sert eleştirilere, İran, Suriye ve Sudan’ın suçlu yöneticileri ile giderek artan bir samimiyet eşlik ediyor. Sayın Erdoğan, bir süre önce, Darfur’daki savaş suçları nedeniyle hakkında dava açılan Sudan Cumhurbaşkanı Ömer El Beşir’in, ‘Bir Müslüman asla soykırım yapamayacağı’ için Türkiye’de hoş karşılanacağını söylemişti.”
Devam etmiş başyazı;
“Sayın Erdoğan ve partisi, bir zamanlar Washington’da birçok kişi tarafından dindar Müslümanların nasıl demokratik siyaseti uygulayabileceğinin bir modeli gibi görünüyordu. Bu imaj hızla kararıyor. Tamamen yok olmaması için Sayın Erdoğan, Müslüman diktatörlerine itina göstermekten vazgeçmeli ve onların iç muhalefeti susturma uygulamalarını takip etmeye son vermeli.”
BAKAN DAVUTOĞLU DİYOR Kİ!
Lütfen dikkat;
The Washington Post bunları yazmakla, bir “eksen kayması”na dikkat çekiyor... Yani, Türkiye; “Batı”dan uzaklaşıp, hızla “Doğu”ya kayıyor!..
İyi de, “Doğu” neresi?..
“Doğu”dan kasıt ne?..
Doğu, kime göre Doğu?..
Lâfı evelemeye-gevelemeye gerek yok;
“Doğu” kavramı, “Batı’nın uydurduğu bir kavram”dır ve “Batı ülkelerinin Doğu’sunda” bulunan her ülke “Doğu”dur!..
Meselâ, Bosna da “Doğu”dur, İran ve Irak da!..
Unutmayalım ki; Batı’ya göre, Japonya da bir “Uzakdoğu ülkesi”dir!..
Peki, biz veya bir başkası, kendimizi “Batı’nın kullandığı kavramlar”la tanımlamaya mecbur muyuz?..
Kaldı ki; Türkiye’nin izlediği politika “Doğu’ya kayma” değil, bir anlamda “aslına dönme” politikasıdır ki; Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, bunu “Yeni Osmanlılık” olarak ifade ediyor... Hem de Washington Post’tan önce...
AK Parti’nin Kızılcahamam kampında Türkiye’nin komşularıyla ilişkilerini anlatan Davutoğlu, “Bize ‘Yeni Osmanlı’ diyorlar... Evet, Yeni Osmanlı’yız” demiş...
Davutoğlu, ‘sıfır sorun’ politikasından vites yükseltip ‘komşularla maksimum işbirliği’ aşamasına geçildiğini de ifade etmiş...
ABD eski Başkanı Bill Clinton’un kendisine “Türkiye bölge ile neden bu kadar çok ilgili” diye sorduğunu anlatan Davutoğlu, “Türkiye’nin etrafında bin km’lik daire çizerseniz 20 ülke, 3 bin km’lik çizerseniz 70 ülke içine girer. ABD’nin 3 bin km’lik dairesinde kaç ülke var” cevabını verdiğini söylemiş ve “Dışişleri’ne verdiği talimatı” şöyle anlatmış:
“Özellikle Fransa, K. Afrika’ya niçin açıldığımızı araştırıyor. Talimat verdim; Sarkozy nereye giderse kafasını kaldırdığı yerde Türk bayrağını görecek. Büyükelçilik binaları en güzel yerde olacak.”
Demek oluyor ki;
Türkiye, sadece “Doğu”ya değil, hem “Batı”ya, hem “Kuzey” ve “Güney”e, yani “her yöne” açılıyor!..
“Türkiye’nin Doğu’ya yöneldiğini” iddia edenlerin maksadı başka!..
Onlar, “Doğu” kavramıyla Türkiye’ye “mahalle baskısı” uyguluyorlar ki, bir yere kımıldamayalım!..
BUNLAR, HANİ ABD POLİTİKASIYDI?
Sanıyorum, bunu da izah edebildim...
O halde, “madalyonun öteki yüzü”ne geçelim.
Efendim, gerek “Aydın Doğan’a kesilen vergi cezası”ndan, gerek “Ergenekon Terör Örgütü’ne yönelik soruşturma”dan, gerek “açılım politikaları”ndan ve gerek “İran ile ilişkiler”den dolayı ne diyorlardı Hükümet’e; “Bunlar ABD politikalarıdır!.. ABD emrediyor, Hükümet uyguluyor!.. Hükümetin attığı adımlar Büyük Ortadoğu Projesi’ni gerçekleştirmek içindir!”
Ve benzeri suçlamalar...
İyi hoş da, sormazlar mı adama;
Hükümet; hem “ABD güdümlü politikalar” uygularken, hem de niye eleştiriliyor ABD tarafından?..
Unutmayalım ki;
Washington Post denilen gazete; “İsrail’in sesi” olmasının yanı sıra, “ABD Başkanı Barack Obama’ya yakın” bir gazetedir!..
Söyler misiniz;
“Obama’ya yakın” bir gazete, “Obama’nın politikalarını uygulayan”(!) bir Erdoğan’ı niye suçlar, niye ağır şekilde eleştirir?..
Demek oluyor ki;
Tayyip Erdoğan’ın izlediği politikanın “İsrail ve ABD güdümlü” olduğu iddiası tam bir “palavra”dır!..
İnanmayan, Washington Post’a baksın!..
Görsün, kim “dost”tur, kim “düşman!”
=================
Pamukoğlu’nun cinneti!
Bana öyle geliyor ki; Osman Pamukoğlu’nun ölçü-endaze tanımayan “tüyler ürpertici” sözleri, “Ergenekon cuntası”nın “deşifre” olmasının yol açtığı “panik” halinin dışa yansımasıdır!..
Malûm, “Ergenekon plânlarını deşifre eden” yayınlarıyla dikkat çeken Samanyolu Televizyonu, artık bir “parti genel başkanı” olan Osman Pamukoğlu’nu fena halde öfkelendirmiş ve “Antalya mitingi”nde, ağzından şu sözlerin çıkmasına yol açmıştı:
“O, adı saman mı, sap mı, o televizyonun uzantılarını, bütün saplarını, bütün samanlıklarını, hepsini yakacağız. Saman oldukları için de büyük ateşlere, benzine ihtiyaç yok. Tek kibrit yetecek”
Bu sözler, “mantıklı bir adam”ın söyleyeceği sözler midir?.. Bu sözler, ancak ve ancak “cinnet” geçiren bir adamın ağzından çıkar!.. Cunta’nın “tüyler ürperten” plânlarının tek tek “deşifre” olması, Pamukoğlu’na “cinnet” yaşatıyor olmalı ki; “ateş”ten, “yakmak”tan söz ediyor!..
Tabiî, bu da, “söyleyecek sözleri olmadığını” gösteriyor!..
Bereket ki, soyadı “Pamukoğlu”dur!.. Ya, bir de “Demiroğlu” filân olsaydı?!?..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi