Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Bay Baykal'ın ve Danıştay'ın tutarsızlıkları!

Bay Baykal'ın ve Danıştay'ın tutarsızlıkları!

Dünkü 1. sayfamızda yayınlanan arkadaşımız Kemal Güler'in karikatürünü gördünüz mü?.. Görmediyseniz, açın, bir defa daha bakın... Bana göre; "Günümüz Türkiye'si"ni anlatan enfes bir karikatür... Bir karikatür anlatılmaz ama, anlatmaya çalışayım... Büyük bir ihtimalle "solcu" veya "ulusalcı" olan "kafasız" bir tip, pankart açıyor... Pankartta "asker postalı" var... Omuzun üzerinde olması gereken "kafa" ve içindeki "beyin" ise kanat takmış, uçuyor!.. Yani "beden"den ayrılıyor... Yani, "kafa"yı terkediyor!.. Dolayısıyla; o koca beden "kafasız", kafa da "beyinsiz" kalıyor!.. Peki, kanatlanan "beyin" nereye uçuyor?.. "Gurbet"e mi uçuyor, yoksa "kuş"lar misali "sıcak iklimler"e doğru mu göç ediyor?..
O an, Kemal'in kafasından neler geçti, bilmiyorum.. Ama ben bu karikatüre bakınca, şunu düşündüm: Kanatlanıp da vücudu terkeden beyin, bana göre "akıl aramaya" gidiyor!.. Evet, evet, "akıl aramaya!"
çünkü, o bedende "kafa" yok!.. Kafada "beyin" yok!.. Beyinde de "akıl" yok!..
Kemal Güler'e bir defa daha, sadece "eline" değil, "beynine sağlık" derken, gelelim Türkiye'nin "vaziyet-i umumiye"sine!..
AAA, BAYKAL REFERANDUM İSTEDİ!!!
Türkiye'de öyle "söz"ler söyleniyor, öyle "karar"lar veriliyor ki; "kuş beyinli" bir "karga" bile, güler geçer!.. Hem de, "münasip yeri"yle!..
Ne sarfedilen "söz"lerin, ne de alınan "karar"ların iler-tutar yanı yok!.. çünkü "mantık" yok, çünkü "tutarlılık" yok!..
Hani, argoda "akıl akıl, gel biraz da bize takıl" derler ya; "söz"lerin ve "karar"ların içinde az da olsa bir "akıl-mantık kırıntısı" arıyor insan!.. Olmayınca da; gülüp geçiyor!..
Gel de gülme!..
Daha dün, CHP Genel Başkanı Bay Deniz Baykal'ın grup konuşmasını izledim televizyonda ve ne yalan söyleyeyim, acı acı güldüm!..
Güldüm, çünkü Bay Baykal'ın konuşmasında "mantık" yoktu, "tutarlılık" yoktu... Dahası, "dün ile bugün" arasında "bağlantı" yoktu... Oysa, "mantıklı bir insan"ın dün söyledikleri ile bugünkü söyledikleri arasında "kopukluk" olmaz!..
Hele de, "olay, aynı" ise!..
Neyse, evelemeyi-gevelemeyi bir kenara bırakayım da, sadede geleyim...
Efendim;
Bay Baykal, dünkü CHP Grubu'nda, nüfusu 2 binin altına düşen belediyelerin kapatılması ve büyükşehir belediyesi sınırları içinde yeni ilçe kurulmasını öngören tasarının yasalaşmaması için ellerinden geleni yapacaklarını, yasalaşması halinde ise Anayasa Mahkemesi'ne başvuracaklarını ve hatta "CHP iktidarı"(!)nda bu uygulamaya son vereceklerini söylüyordu...
Konuşmasında, nüfusu 2 binin altına düşen 863 belde belediyesi ile bazı ilk kademe belediyelerin kaldırılmasını ve 43 yeni ilçe kurulmasını öngören kanun tasarısına yer veren Baykal, AK Parti'nin büyük bir hızla ve alelacele bu tasarıyı çıkarmaya çalıştığını iddia ediyordu...
Ama, o konuşmada benim en çok dikkatimi çeken sözler şunlar oldu:
- "Bu insanlar bu yerlere bağlanmak istiyor mu?.. Onlara bir sorun. Oturmuş, belediyeciliği hakkıyla uygulayan yerler kapatılıyor!.. Referanduma alışılmasını söylüyordun, hadi yapsana referandum."
- "Millet ile kavga ederek, kimse bir yere varamaz!.. Milletin verdiği yetkiyle, millete kabadayılık yapılmasını kabul edemeyiz!.. Bu zulmü onlara, o beldelere yapabilirsiniz, belediyecilik haklarını alabilirsiniz ama; alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste."
Lütfen dikkat;
Bay Baykal, "millet"i ilgilendiren bir konuda "referandum" yapılmasını istiyor ve kafa tutuyor Tayyip Bey'e;
"Onlara sorsana!.."
"Hadi referandum yapsana!"
Vesaire!.. Vesaire!..
Bay Baykal'ın bu sözlerini dinleyenler veya bugünkü gazetelerde okuyacak olanlar, "Bravo Baykal'a" derler; "Valla bravo adama!.. Tam da halkın partisinin lideri gibi konuştu!. Baksana; belediyeler konusunda halka gidilmesini, referandum yapılmasını istiyor!.. İşte halkçı Baykal!"
Böyle düşünenlerin veya böyle konuşanların moralini bozmak istemem ama, "benim arşivimdeki Baykal" farklı konuşuyor!
"REFERANDUMA GİTMEK VAHİM!!!"
"Belediyeler" konusunda "referandum" yapılmasını, "millete sorulması"nı isteyen Bay Baykal, bakın "başörtüsü" sözkonusu olduğunda ne demiş?..
30 Ocak 2008 tarihli MYK toplantısında şöyle konuşmuş Bay Baykal:
- "Şimdi başörtüsünü referanduma götürmek demek, laik cumhuriyeti yok etmek demektir... Laiklik, referandumla gelmedi!.. Bu son derece yanlış, toplumu birbirine düşürmeye dönük bir davranıştır. Referanduma gitmek daha da vahim sonuçlar doğurur."
Bilmem, hatırlatmama gerek var mı;
"Belediyeler" konusunda; "Hadi referandum yapsana!.. Millete sorsana!" diye efelenen Bay Baykal, "başörtüsü" sözkonusu olduğunda, "olmaz" diyor; "Referanduma gitmek, çok vahim olur!"
İyi de, sormazlar mı adama;
"Başörtüsü" konusu, "belediyeler" meselesinden çok daha önemsiz midir ki veya "milleti yakından ilgilendiren bir konu" değil midir ki; "referandum"a karşı çıkıyorsun?..
Bu, "nasıl bir kafa"dır?..
Bu, "nasıl bir mantık"tır?..
öğrenmek için soruyorum:
"Bay Baykal'ın beyni, o an, acaba nerelerdeydi?.."
çünkü efendim;
Eğer "kafası yerinde olsa"ydı, Bay Baykal böyle bir "mantık çelişkisi"ne düşmezdi!..
Kimbilir; belki de gövdesi Ankara'da ama, kafası Antalya'daydı...
Yaz geliyor ya; "Akdeniz'in serin sularında yüzmeyi" düşünmüş olabilir!..
öyle olmasa;
"Canının istediği" zaman referandum istenemeyeceğini, işine gelmediği zaman "referanduma hayır" denilemeyeceğini Bay Baykal da gayet iyi bilir!..
BU KARAR MI TüRK MİLLETİ ADINA?!?
Bana öyle geliyor ki, "millet" veya "insan" kavramı, Bay Baykal gibiler için, bir "dolgu malzemesi"dir!.. Evet, lâzım olduğunda "boşluk doldurmak" için kullanılan birer malzeme!..
"Belediyeler" sözkonusu olduğunda kullanılan, "başörtüsü" sözkonusu olduğunda "yok sayılan" birer malzeme!..
Sadece Bay Baykal mı, zaman zaman "mahkemeler" de yapıyor aynısını!..
"Kağıt üstünde yazılanlar"a bakılırsa, bütün mahkemeler "Türk Milleti Adına" karar veriyorlar!.. Peki, bu kararlar "millet" tarafından tasvip görüyor mu?.. Kararlar, "milletin inancı"nı ne derece yansıtıyor?..
Sözü, önceki günkü "Danıştay kararı"na getirmek istiyorum.
Malûm;
Danıştay 8. Dairesi, Anayasa’nın din derslerinin zorunlu olduğuna ilişkin açık hükmüne rağmen, “ilk ve ortaöğretim kurumlarında verilen Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin bu içeriği ile zorunlu tutulması hukuka aykırıdır” şeklinde bir karar verdi.
Nerede veriliyor bu karar?..
Patagonya’da mı, Vatikan’da mı?..
Hayır!.. “Nüfusunun yüzde 99’unun Müslüman olduğu” bir ülkede, evet Türkiye’de veriliyor!..
Kararın daha iyi anlaşılabilmesi için, küçük bir ayrıntı verelim:
Danıştay’ın bu kararı;
“Alevi” kökenli bir velinin, ilköğretim okulu 4. sınıf öğrencisi olan çocuğunun, zorunlu din dersi eğitiminden muaf tutulması yönündeki 12 Temmuz 2005 tarihli başvurusu üzerine alınmış!..
Yani, demiş ki “Alevi” veli:
“Ben, çocuğumun din dersi görmesini istemiyorum... Bu mecburiyet kaldırılsın!..”
Uzuuun hukuki süreçlerden sonra, dâvâ Danıştay’a gelmiş!.. Danıştay 8. Dairesi de demiş ki;
“Bu içerikli din dersi zorunlu değildir!”
SüNNİ VELİ DE DER Kİ!
Bugünkü 1. sayfamızda da okuyacağınız gibi, Danıştay’ın bu kararının iler-tutar yanı yoktur... Zira, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 24. maddesinin “zorunlu” dediği din dersleri için, “hayır, zorunlu değildir” demek, “Anayasa’nın üstüne çıkmak!.. Anayasa’ya tecavüz etmek!.. Anayasa’yı yok saymak!.. Ben Danıştay’ım, bana ne Anayasa’dan?!?” demektir, biirrr!..
İkinci olarak da; “müfredatı belirleme” hakkı ve yetkisi Milli Eğitim Bakanlığı’na aittir... Danıştay, bu kararıyla, “MEB’in yetkisi”ne de “tecavüz” etmiştir!.. üstelik de, kararını “eski müfredat”a göre vermiş!..
Ama, bana göre bütün bunlar teknik konular... Benim için fazla önemi yok.. Benim için önemli olan, bu kararın yol açtığı “kaos!”
“Alevi”(!) dernekleri şimdiden konuşmaya başladı:
“Alevi dernekleri olarak, zorunlu din derslerinin Alevi çocuklarını asimile ettiğine yönelik topyekûn verdiğimiz mücadeleyi, Danıştay’ın emsal kararıyla birlikte daha rahat bir şekilde yürütebileceğiz. Danıştay’ın çok önemli bir karar aldığını düşünüyoruz. Hükümeti, Danıştay’ın aldığı kararlara uymaya ve zorunlu din dersi uygulamasına derhal son vermeye davet ediyoruz.”
Tamam, hay hay; “Aleviler” istiyor diye kaldırılsın “din” dersleri!..
Pekiii, yarın bir gün de, “Sünni”lerin aileleri ortaya çıkar da, “Biz de Milli Güvenlik dersinin, Müzik dersinin, Beden Eğitimi dersinin kaldırılmasını istiyoruz” diye müracaatta bulunursa, nasıl karar verecek Danıştay?..
Aynı kararı verebilecekler mi?..
Veremezlerse, çıkacak “kaos”un boyutunu hesap edebiliyorlar mı?..
Söylemeye çalıştığım şu:
“Ağızdan çıkan bir söz” veya “kalemden çıkan bir karar” tutarlı olmak zorundadır!..
Bir de, “ucunun nereye kadar gidebileceği” de hesap edilmek zorundadır!..
Yoksa, “beynin tatile mi çıktı?” diye soruverirler insana!..
-----
Genelkurmay'a sorardık!
Okurlarımız dün soruyorlardı: "Genelkurmay, Vakit'i niye hâlâ akredite etmedi?.. Bizim vergilerimizden maaş alan generaller, bizim okuduğumuz gazeteyi nasıl yok sayabilir?"
öncelikle söyleyeyim: Genelkurmay'ın veya generallerin "Vakit'i yok saymak" gibi bir tavrı yok... Tam aksine, "didik didik, satır satır" okuyorlar!..
"Akredite" meselesine gelince... Evet, "Genelkurmay'daki toplantılar"a çağırmıyorlar... çünkü çağırırlarsa, "sivri soru"larla karşılaşacaklarını çok iyi biliyorlar!..
Meselâ, önceki günkü toplantıya çağrılsaydık, şunu soracaktık:
"Tuğgeneral Münir Erten'in konuşması, YouTube adlı internet sitesine düştüğüne göre, Genelkurmay'daki köstebek veya casus kim?..
Kuzey Irak'taki PKK kampları bizim için BBG evi gibi diyen Genelkurmay Başkanı; niye "kar"dan ve "mağara"lardan yakınıyor?.. Bunlar birer engel ise, operasyona niye kalkıştınız?..”
Bunlar gibi, birkaç soru daha soracaktık... Ama, elinizi vicdanınıza koyun, böyle "sivri" sorular soracak bir adamı, "yumuşak" soru soranların arasına alırlar mı?!..


Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi